BU MEVCUT DÜZEN, ÜLKEYİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?! (II)
Sevgili okurlar…
Ülkenin hal-i pür melali ortadadır... Ki bu düzenin, bizi daha ne badirelerle, ne tür toplumsal çürümüşlüklerle yüz yüze getireceği; meçhul! Ama yol seyri hiç de sağlıklı gitmiyor?.. Bakınız, ele aldığımız son mevzulara baktığımızda, ülkenin ve bu milletin hiçbir şekilde kabullenmeyeceği, sineye çekemeyeceği vakıaları barındırıyor..
***
Ki biz de mesleğin bize biçtiği misyon noktasında, dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadar, dillendiriyoruz… Doğruya doğru, yanlışa yanlış, iyiye iyi, güzele güzel, çirkine çirkin, kötülüğe de kötülük diyerek, neşter atmaya çalışıyoruz!..
***
Bu minvalde belki birinin ya da birilerinin zülfüyârına dokunuyoruz... Ki bunda bizim herhangi bir kişiye, kuruma, topluma karşı bir kasıt ve garezimiz yok… Ki olamaz da... Bizim, kamuoyu adına yüklenmiş olduğumuz sorumluluk karinesi içerisinde olup bitenlere dikkat çekiyoruz!
Kimi zaman kendini suret-i haktan gösteren “kirli ve sinsi” şahsiyetlerin maskesini düşürüp, kirli gömleklerini yüzlerine vuruyoruz, kimi zaman da deşifre ediyoruz…
Ve biz bunu icra ederken de şunun, bunun hatırına binaen yapmıyoruz… Ya da “bunu yazma, bunu çizme” diyenlere de prim vermeyiz!
***
Benim temel prensibim ve mesleğimizin ana ilkelerinin başında, “doğruya doğru, yanlışa yanlış, çirkine çirkin, güzele güzel” demek geliyor…
Buradaki kastımız da özellikle toplumun o kirli gömleklere sahip kişilerden kendini sakındırması ve muhafaza etmesidir... Onlarla aynı yolda yürümemesi adına; uyarmaktır.
***
Ki benim en büyük hassasiyetim, “istismarcılardır?” Özellikle de dini istismar edenler.? Kur’an-ı istismar edenler.? Çünkü bunlar, çok ama çok büyük tehdit ve tehlike oluşturmaktadır… Nedeni de, ne din ve ne de Kur’an istismar edilemez… Eden illa ki belasını bulur…
***
Bir kere, “Kur’an gömleğini” giyip, bu minvalde yola çıkan her kim olursa olsun, illa ki “Kur’an terbiyesiyle, ahlakıyla” hareket etmesi gerekir… Günlük yaşamı da iş ortamı da, ibadet anlayışı da, hal ve hareketi de bu rotada olmalıdır…
***
Amma velakin “o gömleği” giymiş, ama Kur’an terbiyesiyle hareket etmiyor, hatta namaz kılma gibi ibadeti bile yerine getirmekte acziyet gösteriyorsa, yani dini ve inancı bir bütün olarak “istismar ediyorsa” ona “dur” denilmesi lazım... Hiçbir şekilde, serbestiyete geçit verilemez… Ki ahali de kabul edemez!?..
***
Çünkü o kişi, inancımızın gereği olarak “münafıktır, münafık olarak anılır...” Ama Kur’an gömleğini çıkar, “ben din adamı değilim, ben imam değilim, ben hafız değilim” de... Ondan sonra ne yaparsan yap, o senin “özel hayatın?” Ancak, Kur’an kisvesiyle kendini süslendirmek, teşhir etmek daha fazlasıyla günahtır, yazıktır ve ayıptır pek tabi ki toplum için de tehdittir…
***
Denir ya, yarım doktor hastayı canından, yarım imam ise insanı dininden eder! İşte böylesi istismarcılara karşı, her daim teyakkuzda olmamız lazım... Hani bir söz vardır... Ki Mevlana’nın sözüdür… “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün…”
***
Dün ne idiysen, bugün de öyle olman lazım… En azından fikir, düşünce, iman ve İslam gerçekleriyle yaşa ve mutlu ol... Lakin, bunu istismar ederek onun gölgesi altında hareket etmek “iki yüzlülüktür, münafıklıktır?” Kimse de buna inanmıyor ve artık kanmıyor da!
***
Tavsiyemiz!.. Böylesi sahtecilikle, makyajla kendini piyasaya satan cambazlara, iki yüzlülere, istismarcılara karşı hassasiyet içerisinde olunması lazım, uzak durmak gerekir... Özellikle onları hiçbir zaman, İslami cemaatlere yaklaştırmamak lazım. Ders-i ibret olsun ki, kendilerine biraz çekidüzen versinler.
***
İnsan her ne ise, o olmalı! Giydiği gömleği de içtiği suyu da bulunduğu ortamı da üstlendiği görevi de temiz tutmalı... Kirletmemelidir… Aksi takdirde, Kur’an’ın vasfına ihanet etmiş olur.
Bu itibarla biz diyoruz ki dürüst olmak lazım. Dürüst değilse, bu büyük bir istismardır. Eğer sen istismarla yola çıkmışsan o zaman vaveyla edeceğiz.
***
İster din adamı olsun ister kim olursa olsun. İslam’ın gereği neyse onun yapılması lazım. Onu yapmıyorsan git evinde otur. Kendini İslam gömleği altında gösterme!
***
Bakınız dün de dile getirdim... Ki Diyarbakır Söz’ün manşet haberinde yer aldı… Bu insan hakkında yazmış olduğumuz yazılar sıradan mevzuları içermiyor… Ki Diyanet İşleri Başkanlığının raporları meydandadır. Kur’an okumakla, Kur’an’ı güzel sesli şarkı edasında okumaya çalışmakla bir yere varılamaz... Önemli olan, Kur’an’ın yolunda gitmektir... Ama bu şahıs gitmiyor, en büyük tehlikeli badire de budur…
***
Tekrarlayarak söylüyorum.
“Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün.”
Aksi takdirde Kur’an’ın gölgesine sığınıp aldatmacalarla yanlış işlere girişmeyi Kur’an affetmez. Onun için tavsiyemiz Kur’an’a sarılmaktır. Kur’an’a sarılmıyorsan, Kur’an’ı istismar etme. Sen Kur’an’ı istismar ediyorsan, zamanı gelince Kur’an da şamarını atar… Bundan emin ol…
***
Kur’an’la oynanmaz, Hadis’le oynanmaz, istismar da edilmez.
Kur’an’da tavsiyesi de mevcuttur. Nisa Suresinin 65. Ayetinin yüce mealini tekraren sizinle paylaşalım.
“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
Bu ayetin mealini okuyun, ezberleyin.
Kur’an ortada olmazsa toplum uzun ömürlü olmaz ve teslim olmak zorunda kalır.
En derin saygı ve sevgilerimle.