BU OYUN ESKİ OYUN! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre on sekizinci gündür, "Gezi Parkıyla" vuku bulan Türkiye’deki olup bitenler…

Günlük toplumsal hayat akışı mecrasından çıktı.

Nerdeyse tümüyle yaşam her alanda, her şeyiyle “Gezi Parkı”na endekslendi.

Şu “Gezi Parkı” amma da nam verdi.

Dünyanın dikkatini Türkiye’ye çekti.

Ayaklanmalar!

Söz de hak arama adına..

Ayaklanan bir kesim marjinal kötü zihniyetli, Suriye’nin Marksist, sosyalist, zalim bir rejimin paralelinde CHP’nin makyaj ve markajıyla nerdeyse devleti sarstı.

Ve sarsmaya da devam ediyor.

Kesinlikle bu tehlike daha bitmemiştir.

                  

***

Bakınız..

AP Sosyalist Birliği..

Diyor ki “Bu Türkiye’nin AB’de yeri yok”..

Bu direnç gösterme sinsiliği gerçekten iki günden beri yazdığım gibi “Bu oyun eski oyundur” hakikatıyle örtüşmektedir.

Bunu burada günlerdir deklare etmemdeki gaye de budur.

İşte sosyal medyaya yansıyanlar..

Batı dünyası kendi kimliğini yavaş yavaş açıklamakta olup, iktidarı hedef göstererek Türkiye’yi yeni bir kavga sahnesine davet ediyor.

Milletiyle kavgacı bir hükümet olsun diye, Esed gibi göstermek çabasında.

Bize göre tabii ki görevini yapıyor (!) ve tarihini bize okutuyor..

Ama bilene, hatta düşünebilene.

Marjinal grupların, Taksim’deki yakıp yıkmaları, vermiş olduğu zarar ziyanları, görmezlikten gelerek bu terörize edilen nümayişçileri masum göstermekle Başbakanı eleştirmeye çalışıyorlar.

Hele hele dış basına bakıldığında, dış basın cephe savaşını veriyor.

Başta CNN ve BBC olmak üzere!…

Batı medyası “Gezi Parkı” eylemlerinde adeta cephe savaşı veriyor.

Taksim’e gönderdiği savaş muhabirleriyle saatlerce canlı yayın yapan CNN Molotofları görmeyip, orantılı polis müdahalesine karartma uygulaması, niyetlerini göstermeye yetiyor!

Evet, tabii bu da apayrı sahneye konmak istenen bir tezgâhtır.

* * *

Dün de aynı köşede belirtmiştim.

“Bu oyun, eski oyun”

Evet, 1907’den 1920’lere kadar Osmanlıyı yıkmak için tezgâhlanan oyunlar..

7 başlı, 70 kollu ahtapot gibi küfür diyarı, emperyalist ve siyon hıyaneti hedeflediği Osmanlıyı bu şekilde yıktı.

Yıkılan devletin yerine konulan yeni bir cumhuriyet!

Hükümet ve siyasi liderler..

Tekçi zihniyet..

Milletiyle yaptığı kavga hiç de ülke adına değil, bilakis halkını boğazından boğmaya çalışmış, yüzbinlerce masum insanlar ya katledilmiş, sürgün edilmiş, idam edilmiş veya da zindanlarda çürütmüştür.

Tıpkı bugünkü işgalci ABD tarafından kurulan Afganistan ve Irak hükümetleri gibi.

Bir de İslam dünyasının üzerinde mezalim hegemonyasını sürdüren Fransa ve İtalya!..

***

Onun için..

Taksim olayları başta olmak üzere!..

Ülke sathında, "toplumsal gerilim" yaratan olayları bu meyanda okumak ve görmek lazım.

Çünkü; "su uyur düşman uyumaz" misali..

Hiç ecdad katili, dost olur mu?

***

Olup bitene karşı hassas olunmalı..

Özellikle terazinin kefesini dengeli tutmak lazım!

Devlet, büyüklüğünü göstererek, özellikle tarafsız bir cumhurbaşkanına düşen yegâne görev, polisi acımasız şiddet kullanan bir polis olarak göstermek değil, polise karşı ayaklanan, devlete ve ülkeye toplumsal zarar, ziyan veren marjinal hareketi olduğu gibi görüp, değerlendirme yapılması gerekir.

Keza gerek devlet olsun, gerek halk olsun, gerek STK'lar olsun, gerek siyasi partiler olsun, gerek medya olsun…

Net konuşmak lazım, net görmek lazım!…

Olayları çarpıtmadan her şeyi olduğu gibi değerlendirmek gerekir.

Te-villere, gerçekleri çarpıtmaya veyahut birilerinin hatırına binaen idareyi maslahatçılık yapmak, ülkenin yararına değil zararınadır.

Keşke bu ülke günlük toplumsal hayat değerlendirmelerini batı dünyasının terazisiyle tartmak yerine, inandığımız ve güvendiğimiz yegâne temel unsur olan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in değerlendirmelerine göre her şeyi görseydik..

Buna inansaydık ve o yüce inanç ve adaleti mahza'dan ibaret olan Kur’an dürbünüyle her şeyi görseydik ve değerlendirseydik…

Özellikle devlet büyükleri için bunlar ana bir ilke, kural ve bir düstur olmalıdır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, sohbetimizin başında belirttiğim gibi tezgâhlanan ve sahnelenen oyunlar tümüyle batının haçlı anlayışı paralelinde yapılmakta olup, hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Keza İsrail’in Siyonist kışkırtmasıyla…

150 yıldan beri İslam dünyasını bir topaç fırıldağı gibi buzlu zeminde oynatmaya çalışan hıyanet şebekeleri maalesef içten vurmayı başarmışlardır.

İçten vurmayı başarmışlardır.

Evet, içten vurmak dedim.

Zira doğrudan doğruya hiçbir zaman düşman, kendi kimliğini açık ve net olarak gösterememiştir İslam dünyasına karşı.

Hep, makyajlı münafık içten türeyen hıyanet şebekeleriyle yola çıkmıştır ve hedefine ulaşmıştır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Sohbetimizin başından buraya kadar ifade etmeye çalıştığım gibi, her şeyi net görmek lazım.

Gâh mıhına gâh nalına vurmamak gerekir.

Ülkeyi, devletiyle milletiyle, ekonomisiyle vurmaya çalışan şebekelere karşı müsamahakâr davranmak, hiçbir devlet büyüğüne yakışmaz.

Görünen odur ki bazıları tarafından, özellikle sağduyuya sahip bazı medya kuruluşlarının gösterdiği manzara, polisle marjinal terörist gruplar aynı kefeye konulmaktadır.

Yani teröristin Taksim meydanında gösterdiği tahribata karşı ne kadar şiddet gösteriliyorsa polisin de ilk müdahalesi aynı o paralelde şiddet ve acımasız olarak gösteriliyorsa, bize göre devletimizin, ülkemizin bir ayıbıdır.

Veyahut da korkaklığın ayrı bir versiyonudur ya da ikiyüzlülüktür.

Az önce sizinle paylaşmak istediğimiz gibi;

Keşke devlet büyüklerimiz, halkın emanetini elinde tutan muhalefet olsun, iktidar olsun, siyasilerimiz her şeyi batı keferelerinin dürbünüyle değil, Kur’an dürbünüyle görseydiler, bu memleket bu hale düşmezdi.

***

Araf Suresinin 45. ayetinin mealen üç cümlesi bizi şu gerçeğe götürüyor.

Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin yorumu ışığında;

İslami hareket ve aktifliğine karşı olanların hal ve hareketlerini açıkça bize bildirmektedir.

Birinci cümle bize şöyle diyor;

“O bedbahtlar öylesine düşmanca hareket ediyorlar ki, nice ehli imanın imanları beraber olduğu halde yoldan çıkarmaya çalışarak, toplumsal bir yozlaştırmaya çalışıyorlar.

Hatta bir kısım okumuş ve ilim adamları dahi yanıltarak, kendilerine iltihak etmeleri delaletiyle bilerek ve severek, dünya hayatını din ve ahiret hayatından daha tercih ediyorlar.

Bu güruh inanmayan insanlar dinsizlik ve imansızlık gibi gayrimeşru yollara başvurup, onunla övünerek günümüzde dahi halkımızın başına bela olmuşlar.

* * *

Evet, ayet kelimesi kelimesine yorumundan daha fazla tefsir açıklaması aynen şöyledir;

“Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir”

Öylesine kimselerdir ki insanları Allah yolundan alıkoyarak, Allah yolunu ve toplumsal inanca dayalı hayat akışlarını engel koyarak milletin yolunu eğri gösterip, ahirete inanmayan kâfirlerdir.

Toplumsal bir gerçek hayat akışından, tarihi kültür ve inancından toplumu saptırmaya çalışan bu tür marjinal anlayışlarıyla millete hizmet veren bir iktidarı ve iktidarın emrinde çalışan polisi aynı o marjinallerin bir kefesine koyup bir tutmak bize göre gafletin daha ötesinde delalettir ve hatta ihanettir, hıyanettir.

Özetlemek gerekirse, tek kelimeyle korkaklıktır.

***

Sevgili okurlar.

Tabii ki biz bugün yegâne inandığımız tarihi kültürümüzün hakkaniyetine değil, batının haçlı anlayışına danışarak yola çıkan siyasetlerin akıbeti de bu olacaktır.

Yıllardan beri bu yörüngede yürüyen Türkiye kendini bir türlü bir yere götürememiştir ve götürmeye de pek niyeti yok gibi.

Zira hala da bazı devlet büyüklerimiz eğer polis ile bu işgalci hareketleri aynı kefede tutuyorsa, yani “Polis şiddet gösteriyor” diyerek "marjinal" bir oluşum olarak göstermek istiyorsa vay halimize.

Bu hal-i vaziyet;

Polisi marjinal tabakalara karşı susturup, hareketsiz hale getirme gafletinden başka şey değildir..

En derin saygılarımla.

Hayırlı cumalar.