BU ÜLKE NEREYE GİDİYOR?!

Evet, değerli okurlar.
Gerçekten Türkiye’nin içinde bulunduğu "olağanüstü anormallik hali" düşündürücüdür.
Der demez; bireyler olarak "kendi kendimizi sorgulamamız" gerekir..
Bu 'durum' neye alamettir diye?
Aslında; Ülke olarak!
Türkiye’nin devletiyle milletiyle, doğulusuyla batılısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle yekvücut bir şekilde "Türkiye nereye gidiyor" diye sormamız gerekir.
Ve kendimizi de sorgulamalıyız..
Zira ülke bir bütün olarak yıllardan beridir "hep derin badireler" geçirmektedir.
Terörden tutun da, ülke ekonomisine kadar!
Türkiye'nin ahlaki ve tarihi çöküntülerine kadar..
Bir bütün olarak ele aldığımız da; bir dizi 'zorluklar' karşımıza çıkıyor.
Ve bugüne kadar hep bu 'zorluklarla' boğuşup durmuştur.
Bunun sebebi mücibesi nedir diye sorulmak istenirse; uzağa gitmeye gerek yok!
Tüm gerçekler orta yerde.
Hiçbir zaman gözardı edilemez.
Yakın tarihimiz boyunca birileri çıkmış sahte makyajlarla kendine kurtarıcı görüntü vermiş adeta siyaset alanını işgal etmiş ve hep kendini ön planda tutmuştur.
Batıl ve yanlış düşünceleriyle birlikte bu millete kendini yutturabilmiştir. Bu vesileyle hep söz sahibi olmuştur.
Devleti tüm kurum ve kuruluşlarıyla adeta ele geçirmiştir.
Ve böylece de milli birlik ve beraberliğimizi zedelemeye çalışmıştır..
Gizli, yabancı karanlık odaklar adına ülke insanı üzerine baskı kurmaya çalışmıştır.
Faşizan tutumlarıyla ülke insanını inim inim inletmiştir..
Ama ne yazık ki kimse farkına varmamıştır.
Veya farkına varmış da bile bile bunu yutmak zorunda kalmıştır.
Bu zihniyet tüm aktifliğiyle ülke çapında bozgunculuktan başka işi olmamıştır.
Sözüm ona evrensel hukuk platformunda yasalaştırmak istediği anlayış hep çağdaş insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı olmuştur.
Milli egemenliği hiçe saymış, kendi hegemonya egemenliğini ülke üzerine sürdürmüştür.
Tıpkı süregelen CHP’nin ve liderinin anlayışı gibi…
Bakınız, milli iradeyi temsilen AK Parti bayat bir anlayışın eseri olarak bir anayasanın tümüyle olmasa dahi önemli ve kritik bazı maddelerini değiştirmeye çalışıyor..
Ama bu Marksist, Leninist, inkârcı, faşizan anlayış buna değişik versiyonlarla ayak oyunu yaparak engel olmak istiyor.
Yargı erki anayasada geçen bağımsız ve tarafsız vasfını taşıması gerekirken; tam aksine duruş sergilemektedir.
Özellikle CHP ve Doğru Yol koalisyonunun solcu ve batıl bir inanca bağlı Mehmet Moğultay’ın Adalet Bakanlığı döneminde kendisinin itirafı ile önemli makam ve mevkilere atadıkları yargıç ve savcıların birçoğu bu cephede yer almaktadır.
Ne yazık ki bugün bu şanlı ve kutsal kurumun başında söz sahibidirler.
Taşıdıkları zihniyet yüzde yüz mevcut anayasada geçmekte olan ifadelere zıt ve aykırıdır..
Yani hem bağımsızlığı hem de tarafsızlığı arka plana bırakıp siyasetin orta merkezine 'kendi kendilerini' taşımaktadırlar.
Bu durum muvacehesinde iktidar parti ülkeyi bu tür anlayışlardan despot hallerden kurtarmak için bir an evvel el çabukluğuyla mevcut "anayasanın" değiştirilmesine gerek görmüştür.
Türkiye’nin kurtuluş çaresi de ancak bununla olabilir diye harekete geçmişler ise de maalesef hala da meclisteki batıl anlayışlara karşı "galip gelmiş" değiller.
Ve gelemiyorlar.
Zira hep yalan, iftira, zorbalık, ceberuti dayatmalarla kendini savunan CHP ve MHP zihniyeti açık ve net olarak buna engel olmaktadırlar.
Bilemiyoruz!
Tabii bu millet artık aklını başına almalıdır.
Akla karayı birbirinden ayırmalıdır.
Devletin birçok yönleriyle birlikte özellikle yargı mekanizmasını ve Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde oluşa gelen Ergenekon Terör tümörünün bir an evvel elele vererek "temizlenmesine" çalışılmalıdır.
Aksi takdirde böyle teennilerle bir ileri bir geri adımlarla bu ülke bir yere varamaz. Bugünkü şansı da her zaman için yakalayamaz..
Bakınız, CHP zihniyeti devletin çok önemli kurumlarından olan Türk Silahlı Kuvvetlerini kendi ideolojyasının hegemonyasına almıştır.
Bu şanlı kurumun bünyesinde oluşa gelen "cuntacı darbeci post modern generaller" yıllardan beri hep CHP zihniyetiyle işbirliği yaparak bu ülkeyi çok yanlış yönlere sürüklemeye çalışmışlardır.
Kurtarıyorum derken batırmış, terörle mücadele ediyorum derken adeta terör oluşturmuş..
Ve zaman-zaman terör odaklarını kendine paravan ederek arkasına gizlenmiş ve acımasızca insanların canına kıymıştır.
Faili meçhul cinayetler gibi kendi bünyesindeki olumsuzluklar da aşikâr gün ışığına çıkmış durumda.
Nitekim Zaman yazarlarından usta kalem Bülent Korucu dünkü köşesinde bu yönde çarpıcı bir değerlendirmede bulunuyor.
Yazısına attığı başlık gerçekten anlayana yeter de artar bile; ama anlamayana da bir hiçtir.
Kültürümüze mal olmuş "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az" sözü gibi.
Sayın Korucu şöyle diyor:
"Başkomutan hesap soracak mı?"
"Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tarihinin en büyük itibar zedelenmesini yaşatan mayın skandalında daha fazla gecikmeden yürekleri soğutan bir sonuca ulaşılmalı.
Genelkurmay ikinci Başkanı Org. Aslan Güner’in "Askeri Savcının Soruşturması devam ediyor. Kimseyi suçlu ya da suçsuz ilan etmemek lazım" açıklaması eleştirileri şiddetlendirdi.
Olayın üzerinden 11 ay geçti şehit ailelerinin şikâyetine yol açan ses kaydı ortaya çıkalı ise 10 ay oldu.
Milat olarak Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma sonucunu almak ve bir haftalık henüz sıcak hadise muamelesi yapmak yarayı kanatıyor.
Olayın cenazeler kalkmadan terör örgütünü faili olarak açıklamak kamuoyunu tatmin etmek için havadan ve karadan operasyonlar düzenlemek hatayı kurumsallaştırmıştı.
Gerçek anlamda soruşturma yapmadan söylenen sözler ve icra edilen faaliyetlerin izahı yok, saldırı gerçekten PKK kaynaklı bile olsa en azından bir sevk ve idare zafiyeti denetimi yapılmalıydı.
Kaldı ki başta iki general olmak üzere pek çok kişinin gerçeği bildiği anlaşılıyor.
Askerlerimiz bilerek mayınlı araziye sürüldüyse ihmalin ötesinde ihanetlerle, hıyanetlerle toplumsal olarak karşı karşıyayız demektir.
Suçu işlemek gibi örtbas etmek ve hatta görmezden gelmek de suçtur.
Hadi ilk günler mahaldeki komutanların yanıltması diyerek hafifletici sebepler bulabiliriz; ama ya ses kaydı çıktıktan sonra o kadar açık ve kendi kayıt sistemine düşen ifadeleri ciddiye almak için ailelerin şikâyetlerini ve sivil savcıların soruşturmasını beklemeye gerek var mıydı?
Bu olay kamu davası olmayacaksa daha ne olacak?
On ay boyunca soruşturma sonuçlandırılmadıysa izahı zor, hiç açılmadıysa katmerli ve zincirleme suç var demektir."
Evet, sevgili okurlar bakınız.
On bir ay geçen sürenin manası ne?

Hakkâri’de arama tarama mıntıkasına çıkan yedi tane askerin "askeri bölgeye" önceden döşenen mayınlara basarak şehit olmaları hadisesidir.
Sayın Bülent Korucu’nun dediği gibi eğer PKK tarafından "asker mıntıkasında" döşenmiş mayının varlığı söz konusu ise oradaki askeri birliklerin görevi neydi?
Niye görmediler veya görmezlikten mi geldiler ya da danışıklı dövüş müdür?
İnsan kendi kendine bu soruları sormadan edemiyor.
Askeri birlik tarafından döşenmiş mayınların üzerindeki patent "asker" patentti taşımaktadır. 
O zaman buna unutkanlık mı diyelim, ihanet mi diyelim?
Her neyse!
O yedi ana baba kuzusu olan Mehmetçiği oraya sürükleyip ölümlerine neden olmanın derin tablosu 'artık' gün ışığında.
Velhasıl bir değil, iki değil, beş değil ne söyleyelim olaylar gerçekten çok vahim.
1993'te Bingöl – Elazığ Karayolu’ndaki 33 askerin pusuya düşürülüp şehit edilmeleri gibi..
Daha neler... Neler...
Dağlıca operasyonu, Aktütün, Şemdinli, 1993’lü yıllardan 2000’li yıllara kadar Diyarbakır’da ve bölgede oluşa gelen aktif karanlık tablolar.
Netice olarak en çarpıcı olay Diyarbakır Emniyet Müdürü merhum Ali Gaffar Okkan’ın 5 korumasıyla birlikte suikaste uğramaları..
Ve Hizbullah örgütüne suikastın mal edilmesi..
Yine maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde oluşa gelen JİTEM ve Ergenekon tümörü sayesinde olmuştur.
Kimse de bunu inkar edemez.
Deliller, tespitler ayyuka çıkmıştır.
İşte bakınız!
Baştan anlattığımız gibi; milli gücümüzle, milli vergilerimizle, milli bütçelerimizle besleyip büyütüp bağrımıza bastırdığımız kurtarıcımız (!) olarak bildiğimiz TSK’nın hali nerden nereye geldi?.
Aynı paralelde devletin ve milletin yegane güven kaynağı olan yargının karşı karşıya kaldığı olumsuzluklar?
Ki gün gittikçe halkın nezdinde bu kurumun itibar kaybetmesi vahim bir durum.
Evet, açık ve net olarak söyleyeyim;
Bugünkü yargının üst düzeyindeki ekibin CHP anlayışının safına geçmesi ve solcu batıl bir inanca bir mezhebe mensup Moğultay’ın kilit noktalara getirdikleri önemli simalar..
Bunlar artar da yeter..
Yeter ki iyi düşünelim, at bakışı ile değil bakış açımızı biraz daha genişletelim ve görme duyumuzu biraz daha açalım.
Ülkemize yazık, insanımıza yazık!
Bu ülke artık nereye kadar bu şekiliyle gidebilecek?
Yıllardan beri askeri cuntaların eseri olarak ortada bulunan bir anayasa, bu anayasayı değiştirmeye çalışan bir iktidar ve iktidara engel olan CHP hegemonyası..
Tüm bunlara rağmen bu yetmiyormuş gibi iki gün önce Samsun’da organizeli bir şekilde kapatılan eski DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün yüzüne atılan yumruk..
Hem de çaycı İsmail Ç’nin yumruklu saldırısı…
Bunlar sözüm ona çağdaş bir Türkiye’nin gerçek yüzü ve kirli manzarası.
Baştan beri anlatmaya çalıştığımız Türkiye’nin gerçeği bize göre budur ve bu anlattıklarımız deveden kulak bile değil.
Bu ülke hep bozguncular fesat çıkaranların hegemonyası altında mı kalacak?
Yazıklar olsun, üzülüyoruz; ama elden ne geliyor ki.
Sayın Ahmet Türk’ün uğradığı saldırıyı biz de elbette kınıyor ve lanetliyoruz..
Ama bilmiş olalım ki Sayın Ahmet Türk’ün yüzüne atılan yumruktan daha kat be kat ağır faturaları daha önceden biz ödemişiz.
Hem de evlat acısıyla..
Başımıza gelen Ahmet Bey’in başına gelenden daha çok ağırdır.
Bu da mevcut sistemin ve yıllardan beri yaşaya gelen mezalimlerin sonucudur.
En derin saygılarımla.