BÜYÜK İSLAM ÂLİMİ KARADAVİ VEFAT ETTİ!?

Sevgili okurlar.. Bugün üzücü bir gün.. İslam dünyası yasta.. İslam âlemi “Büyük İslam Birliğinin Liderini” kaybetti… Yeryüzünde, özellikle İslam dünyasını temsil eden büyük İslam âlimlerinin vefat edip ebediyete intikal etmesiyle İslam Âlemi çok şeyleri kaybediyor…  Telafisi mümkün olmadığı gibi yeri doldurulamayan kayıplar… Çünkü bu kayıplar, ilimden, irfandan, gerçek medrese tahsilinden, irşad ve hidayetten toplumu mahrum bırakıyor… Ki hal-i âlem orta yerde…

***

Nitekim çağımızın Arap dünyasındaki İslam allamelerinden Seyyid Kutub’lar, Muhammed Kutub’lar ve Karadaviler.. Daha isimlerini sayamadığımız birçok ulemaların şahadetleri veya vefatları İslam dünyasını başsız bırakmıştır.  Hayatları boyunca İslam davaları uğruna çalışıp diz çürüten İslam’ın değişik konularında birçok kitap telif eden bu ulemaların vefatları,  İslam âleminde derin izler bırakıyor…

Tabiri caizse, İslam dünyası sahipsiz yetimler durumuna düşmektedir.

***

Zira Yüce İslam Peygamberi, bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur;

“Mevt’ul âlim-i, mevt’ul âlemi”

“Bir âlimin vefatı, bir âlemin vefatı demektir.”

Çünkü o âlim hayatta olduğu müddetçe mana bakımından birçok karanlık ruhları, imansızlığa saplanmış tabuları bertaraf ederek, İslam’a davet etmektedir… İslami konuların süzgecinden onları geçirip, irşad ve hidayet yollarıyla İslam toplumuna kazandırmaktadır… Ki onların tek şiarı, İslam’ı yer yüzüne yaymak, Müslümanları da hak yolunda tutmaktır..

***

Onun için, vefatları İslam dünyası için büyük bir kayıptır.? Nitekim başsız kalan İslam dünyası, cehaletin karanlık bulutlarıyla karşı karşıya kalmaktadır.. İşte o İslam liderlerinin ölümleri, bir âlemin ölümü gibi sayılır.

Keza çağımızın allamelerinden Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de öyle… 30-40 yıl boyunca küfürle, Bolşevizm’le, Sosyalizm’le, Sekülarizm’le, Kemalizm anlayışıyla mücadele etmiş biridir. Müslüman Arap dünyasındaki ulemalarla aynı paralelliği arz eden o büyük Üstadın Türkiye’deki mücadelesi, hiç unutulmaz.

***

Ne yazık ki o büyük mücadele batı dünyasından ithal edilmiş, Sekülarizm, laiklik adı altında sekteye uğratılmak istenildi.. Ama üstadın o güneş gibi parlayan mücadelelerini söndürememişlerdir… O ilahi nur, tüm engellere ve vesayetlere rağmen parlaya durmuştur. Ki parlamaya da devam ediyor.

***

Zira o yüce İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur;

“Ümmetimin içinde iman ve İslam’ı savunan insanlar olacaktır, cemaatler olacaktır, kıyamete dek dik duracaklar, İslam’ı savunacaklar.”
Yine diğer bir Hadis-i Şerif’te o yüce İslam Peygamberi şöyle seslenmiştir.. “Bu ümmetin imanını tecrit etmek için, İslam’ı yüceliklere tırmandırmak için her yüzyılın başında bir müceddit gelecektir.”

***

İşte o mücedditler içinde Karadaviler, Seyyid Kutub’lar, Hasan-ül Benna’lar, Bediüzzaman’lar gibi insanlar olacağına inanıyoruz.

Ümit varız ki o büyük ilim dahilerinin vefat edip gitmelerinin ardından, inşallah bu ümmet yerini doldurmak üzere gayret edecektir.. Yeni neslin içinde seçkin gençlerimiz okuyarak, ilim ve irfan sahibi olup, o büyüklerin yerlerini dolduracaklardır.. Biz buna inanıyoruz…

***

Çünkü bu allameler ardlarında, miras olarak büyük hazineler bırakmışlardır..

İşte Karadavi.. 160’a yakın İslam’ın değişik konularını kaleme aldığı eserler var…

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ise 130 risalesi var..

Hepsi, telif edip yayınlanmıştır.

Keza, Seyyid Kutub..

Fizilali’l Kur’an isimli tefsiri bütün İslam dünyasına yayılmış ve herkes okuyor.

Zaten İslam’ın ana çizgisi, ana hedefi de budur.

Cihaddır.

İslam’a, İslam coğrafyasına hizmet eden kahraman orduları yetiştirmek üzere malından, canından, ilminden, kaleminden taviz vermeden kıyamete dek çalışacağına inanıyor ve kanıtlıyoruz.

* * *

Merhum Karadavi birçok eserinde ön plana aldıklarının başında “ümmet şiarı” vardır…

Hedefi, ümmetin içinde emr-i maruf (iyilikleri emretmek, yaşatmak), nehy-i münker (kötülükleri de ortadan kaldırmak)..

İ’la-yı kelimetullah uğruna mücadele etmiştir…

Kelime-i şehadeti ve İslam davasını yüceliklerde tutmak üzere sapasağlam, dosdoğru ve güçlü bir ümmetin vücut bulması için çaba göstermiştir…

Cehaletin, küfrün, zındıka cereyanlarının, Bolşevizm’in, Sekülarizm’in önüne set koymak adına, misyon üstlenmişlerdir..

Batı dünyasından İslam dünyasına sokulan küfre karşı durmuştur…

İslam dünyası içinde mevcut olan kirlenmeleri kökten söküp atmak için hayatlarını bu uğurda harcamışlardır..

“Büyük dehşetlerle” karşılaşmışlardır..

Ama zerre-i miskal taviz vermeden, perva etmeden İslam dünyasını ayakta tutmak, birlik ve dirlik içinde geliştirmek ve aynı zamanda allameler silsilesinin varlığına öncü olmuşlardır.. İnşallah yeni öncüler de çıkacaktır…

* * *

Sevgili okurlar..

Merhum Yusuf el Karadavi’nin birçok eserlerini okuyup çıkardığımız tespitlere göre ön plana aldığı konuların başında, batıdan ithal edilmiş sahte bir demokrasi olmuştur…

Bunun, yanlış bir uygulama olduğu konusunda iktidarları ve hükümetleri, hep uyarmıştır.

Demokrasiyle adl-i ilahi hiçbir zaman birbiriyle kıyaslanamaz.

Hiçbir adalet terazisi bunu kabul etmemiş, etmiyor ve etmeyecektir diye görüşler ileri sürmüştür.

Mevcut İslam dünyasına, hatta İslam dünyasındaki birçok ülkelerin anayasalarına kasıtlı olarak yerleştirilmiş Sekülarizm ve Demokrasi, İslam hukukuyla bağdaşamaz diye tespitler yapan Karadavi ve onun gibi başta gelen diğer âlimler, bu minvalde seslerini hep yükseltmişlerdir…

***

Aynı bu paralelde Üstad Bediüzzaman Diyor ki;

“Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve mânevî bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu’cize-i mânevîsi olan Nur Risalelerini mütalâa etmeye çalış. Lisanın, Kur’ân’ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun mânâsını neşretsin; lisan-ı hâlinle de Kur’ân’ı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâmın fecr-i sâdıkında gaflette bulunmak, kat’iyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’ân’ın ve imanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakikî medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter! Artık Kur’ân’ın sabahında uyanınız. Yoksa, Kur’ân-ı Kerîmin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kur’ân’ın mecrâsından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi Kur’ân-ı Kerîmin saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-i İslâmiye sularını akıtınız.

O hakikat-i İslâmiye sularıyla bu topraklarda iman ziyası altında hakikî medeniyetin fen ve san’at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve mânevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.”

* * *

Bakınız, merhum Karadavi Hazretleri “Fıkhud-Devleti-Fil İslam” isimli kitabının bir bölümünde şu tespitleri kaleme almış..

“İlk olarak İslam Dünyası, Kur’anın ruhuna uygun bir İslam devletinin varlığına muhtaçtır.

Yani Dar’ul İslam veya Devlet’ul İslam adı altında yeryüzünü İslam akidesi ve sistemleriyle donatması gerekir.

Hem toplumsal ahlak bütünlüğünün korunması için, hem de yeni Dünya medeniyetleriyle yürümesi için dürüst bir maddi ve manevi İslam devletine ihtiyacı vardır.

Karadavi’nin kastettiği mevcut diyar-ı küfürden, diyar-ı zulümden ve gerçekleri saptıran ideolojilerden uzak durma gerçeğiyle ancak ümmet gerçek bir İslam devletine yönelip sahip olabilir..

Karadavi’nin şu tespitine bir bakın…

Diyor ki…

“Batı dünyası, her zaman için bünyesine Marksizm’i taşıyıp kabul edebilir, her komünist ülke bünyesine liberalizmi taşıyabilir.

Amma velâkin.

Gerek Marksizm’i kabul eden batı dünyası olsun, gerek komünizmi kabul eden doğu dünyası olsun, hiçbir zaman İslam devletine müsamaha göstermez, bünyesine taşımak istemez.

Eğer bu devletlerde, bu ülkelerde İslam hareketi söz konusu olduğu zaman tüm küfür güçlerini bir araya getirip ona saldırmaktan da kendini alıkoyamaz.

Merhum Üstad Hasan-ül Benna da der ki…

“Eğer gerçekten İslam dünyasının dürüst, sağlıklı, dik duran bir İslam ve imanla donatılmış hükümetin varlığı söz konusu olsaydı, İslam dünyası ilmin ve azametin hazineleriyle donatılacaktı.

Ama o olmadığı için, İslam dünyası bugün ne yazık ki cehaletle pençeleşip durmaktadır.”

En derin saygı ve sevgilerimle.