BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF ÜLKEYİ VE DEVLETİ NEREYE GÖTÜRÜR?! (II)

* * *

Dedik ya; “yalan söyleyen tarih utansın!..”

Aynen de öyle..

Bakınız Merhum Sultan Vahdettin’le alakalı tarihi bir vesika önümde!

Hem aslı, hem de alafranga harflerle nakledilen “müdafaaname beyannamesi..”

Son sahifesini bugün sizinle paylaşmak istiyorum…

Sultan Vahdettin’le alakalı, şu ifadeler yer alıyor…

“İlk olarak tarafımızdan gün ışığına çıkarılan bu vesika ile, “tarih muhakemesi”ndeki dosyasına O’nun ifade ve müdafaası da idhal edilmiş oluyor. Hala da bu mazlum insan hakkında ulu orta yazıp söylemeye devam edecek olan varsa, kendi bilir!

Maruz bulunduğu her türlü şüpheden beridir. Bilhassa “Ali Kemal Vakası”ndan sonra bu tehlikenin kat’iyyeti münakaşa götürmez bir hale gelmişti. Hiç kimsenin “niçin ölmeyip de kaçtığını” ileri sürerek O’nu vatan ihaneti ile suçlandırması akıl ve mantık işi değildir.

Kuva-yı İnzibatiye ise güya İngilizleri aldatmaya mâtuf bir vazaadan başka bir şey değildi.

İzmit’e kadar gönderilmiş ve gemiden çıkmalarına müsaade edilmemiş olan birkaç yüz askeri ile M. Kemal Paşa’ya karşı hiçbir müessir hareket yapılamayacağını hesap edememek, değil Sultan Vahideddin gibi cinfikirli bir kimseden, normal zekâ sahibi herhangi bir adamdan da beklenilmez.

Sultan Vahideddin’in Şeyhülislam Dürrizâdenin meşhur fetvasından dolayı da ittihamı caiz görülemez. Bunun için M. Kemal Paşa’nın en yakın mesai arkadaşlarından Fevzi Çakmak Paşa’nın B.M.M.’ne ilk iltihakında Meclis Kürsüsünden söyledikleri bu iddianın en beliğ bir cevabıdır. Fevzi Paşa’nın bu konuşmasında Sultan Vahideddin’in hakkını teslim eden birçok beyanı yanında bir de şu cümle vardı:

“Malumunuz vechile o fetva İngiliz süngüsü ile alınmış.”

Şu bariz gerçeklere rağmen O’nu mes’ul addeden ve hakkında en ağır ithamları ileri süren M. Kemal Paşa’nın gerçekler yerine kendince makul bir maslahat peşinde koştuğu şüphesizdi. Bu maslahat, hiç şüphesiz yeni rejim hesabına O’nun şahsı ve makamına aid korku ve endişelerden doğuyordu. Yoksa o devrin içinde yaşayan herkes gibi M. Kemal Paşa’nın da O’nun dâsitanî dürüstlüğü vatanseverliği ve masumiyetinden haberdar olmaması imkânsızdı. Ama ne yapalım ki hikmet-i siyaset böyle gerektirmiştir. Bunu anlamak kolaydır da asıl, bu yalanları yarım asır sonra bile gevelemekten vazgeçmemek anlaşılır şey değildir. Bu da olsa olsa aynı korku ve endişenin devamını ispat ve ifade eder.”

 

***

Gel gelelim, CHP’nin bugünkü genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçmişe yönelik nice mecazi kahramanlar gibi kendini seçim sath-ı mailinde kahraman olarak ilan ederek yeni bir oluşum arıyor olması oldukça dikkat çekicidir.

Kılıçdaroğlu, hayat boyu bu partide baş kalmakta ısrarcı!

Bu yetmiyormuş gibi Türkiye’nin başına da siyasi bir lider olarak geçmek istiyor.

Ama heyhat!

Ne yapacaksın?

Tüm bu haliyle beraber ne partisine bir şey vermiştir, ne kendisine, ne de Türkiye’ye.

Ama ne hikmetse partinin başında!

***

Kılıçdaroğlu dün, “Lozan Anlaşmasının (hezimetinin)” sene-i devriyesi nedeniyle yayınladığı mesajda, ne derseniz var!.. Tabi “yalan söyleyen” tarihin rotasında!?..

Lozan’ı bir hezimet faciası değil de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtarıcı tapusu olarak savunuyor…

Methu senasını öve öve bitiremiyor..

Lozan hezimetini de zafer olarak gösteriyor…

Öyle ki “bugünü bayram, resmi tatil günü olarak ilan edelim” diyor..

Yaşananlara bakıp, hakikatleri karşılaştırdığınızda “siyasetin ne kadar tezat bir rotada” yürüdüğünü görmemek mümkün değil…

Çünkü siyaset dili bir türlü doğruları konuşmuyor…

Gerçekçi davranmıyor…

İllaki yanıltıcı, şaşırtıcı ve kandırıcı, yarım yamalak dille “algı üreterek” toplumu yanıltıyor…

Oysaki bırakın tarihi okumayı.

Yeter ki “aktan karadan” haberi olan, âli okulunda bile okuyup mezun olan insanlar dahi şu Lozan Zaferi diye lanse edilen “anlaşmanın” gerçek dışı hareket olduğunu, Türkiye’nin dünü, bugünü ve yarını için büyük facia olduğu gerçeğini görür…

Zira Memalik-i İslamiye denilen İslam coğrafyasının katbekat yüksek meblağını İstanbul’u elini-kolunu sallayarak işgal eden İngilizlerin süngüleri altında “Lozan Zaferdir” diye imza atıldı…

Hiç kimse hakikatlerin üzerine şal çekip, kıvırmasın…

Yalan söyleyip de siyasette kendini idame etme şeklinden vazgeçilmelidir artık.

Gerçekleri görmek lazım…

O gerçekleri görüp de halkla paylaşmak da bize göre insanlığın en büyük görevlerinden birisidir.

Keza Kılıçdaroğlu’nun da başta gelen görevlerinden birisi de hakikatleri ifade etmesidir…

Lozan Zaferi (!) İngilizlerin süngüsü altında gerçekleştirilmiştir.

Zafer değil, hezimettir..

Sahada kazanılanın, masada geri verilmesidir…

Hezimete zafer libası giydirmek, tamamen iftiradır, hakikati gizlemektir!…

En derin saygı ve sevgilerimle.