BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF ÜLKEYİ VE DEVLETİ NEREYE GÖTÜRÜR?! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Hilafet, şeriat ve İslamiyet…

Bilindiği gibi bu kavramlar her ne kadar telaffuzları şekilleri ayrı ise de, mana ve değer ölçüleri İslam gerçeğinin ve mahiyetinin ta kendisidir.

İslam’ın dünya görüşü, Kur’ana dayanıyor.

Şeriata dayanıyor.

Hilafet de İslam’a dayanıyor..

Ki tarih boyunca ta 1924’lere kadar Hilafet, İslam’ın savunucusu olmuştur ve uygulayıcısı olmuştur.

Bu itibarla İslam en ekmel bir dünya görüşüdür.

Ekmel, yani kusursuz dünya görüşü..

Bütün insanları şuuruna alan, kapsayan, harc-ı âlem edendir…

Yani, herkes tarafından paylaşılan bir görüş demek değildir.

Nitekim dünyanın her tarafında inananı bulma keyfiyeti bazı hurafeler için dahi varittir.

Bir görüş eğer muayyen vasıflara haiz ise bir tek inanan ve tatbik edeni olmadan da dünya görüşü sayılabilir.

Bu muayyen vasıflar, fizik ve metafizik âleme müteallik olup, insan müfekkiresi için varid-i hatır olan bütün sualleri cevaplandırabilmektir…

Bu iki âlemin vakalarını tezatsız bir izah tarzı ile değerlendirmek imkânı bahşeden bir takım temel umdelere sahip olmaktır aslında!

Ancak bu temel umdelerin kullanılması suretiyledir ki mükevvenatın (kâinattaki oluşumların) tezatsız bir izahına ulaşabilir.

O da Kur’anın getirdiği evrensel İslam medeniyetine dayanıyor.

İşte bu medeniyeti bünyesine taşıyan Hilafet-i İslamiye’dir.

Hilafet-i İslamiye ise İslam’ın ve şeriatın baş koruyucusudur.

***

Evet, işte 1300 senelik bir süreç içerisinde devam ede gelen bu İslam gerçeğini kucaklayan, İslam ümmetinin 1400 seneden cumhuriyetin kuruluşuna dek her ne kadar Emevi ve Abbasiler tarafından korunmuş ise de fakat en önemlisi, en mücadele dönemi Selçuklular dönemi olmuştur.

Eyyubiler dönemi olmuştur.

En uzun süreci de Osmanlı İmparatorluğu yürütmüştür…

İşte bu dönemlerde haçlı veya Siyonist emperyalist güçler, İslam’ın büyümesini, gelişmesini “içlerine” sindirememişlerdir…

Karşı çıkışlar yapmışlarsa da başarılı olamamışlardır..

Ama ne var ki Osmanlı’nın son döneminde ustaca, çok büyük kurnazlıklar sergileyerek, içten içe, zehirleme yapmışlardır…

Ki tarih şahittir, doğrudan doğruya, mertçe tek başına hiçbir küfür dünyası Osmanlı İslam Devletine meydan okuyamamıştır..

İslam’a karşı çıkma cesaretini ortaya koyamamıştır..

Ancak fikir birliği yaparak, işbirliği içerisinde, Fransa’da, İngiltere’de, Hıristiyanlar ve Yahudilerce kurulan Siyonist localarda, Osmanlının içerisine sızdırmak adına, masonik kafaları yetiştirmişler.

Ve bu masonik kafalar,  pire misali İslam dünyasına yayıldılar..

Öncelikle 1800’lü yıllarda Napolyon’lar, Churcill’ler tarafından, yani hem Fransızlar hem de İngilizler tarafından Mısır kolaylıkla işgal edilebildi..

Cami’ül Ezher ele geçirildi…

İslam’a inanıyormuş gibi münafık ruhlu sözde alimler yerleştirildi…

İslam’ın aldatıcı füruat uygulamalarına geçtiler…

Hem de Müslüman cemaatlerin ve özellikle Ezher’in içine sızarak bunu yaptılar…

Kendi adamlarını, üniversiteye doldurdular…

Böylelikle önce Mısır’ı ele geçirdiler, sonrasında da Hilafet-i İslamiye’yi yok etmek için Osmanlıyla mücadele etmeye başladılar…

Tanzimat Fermanı’ndan başlamak üzere ta 1909’lara kadar gizliden gizliye özellikle Osmanlı ordusunun içindeki masonik kafaları çok kurnaz bir şekilde taarruza geçirdiler…

Özellikle kilit noktada bulunan önemli bazı paşalar…

Ki bu paşalar İslamiyet’in hükümranlığı ve geçerliliği dönemlerinde Müslüman olarak kendilerini hep göstermişlerdir…

Oysaki bukalemun gibi renkten renge girenlerdi.

Osmanlının son padişahı Abdülhamid’i tahtan alaşağı etmek için İttihat Terakkiyi kurdular..

İttihat Terakki’nin üyeleri ve Osmanlı ordusundan seçilen önemli bazı paşalar veya subaylar gizliden gizliye eğitildi..

Ve nihayetinde Osmanlıyı yıkabilme şansını (!) elde edebilmek için I. Dünya Savaşının oluşturulması için zemin hazırladılar..

Ve 1914’te bu savaşla Osmanlıyı tarihten silebildiler..

İşte şimdi deniliyor ki;

“Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş çok tehlikeli bir savaştır, her an için 3. Dünya Savaşı gerçekleşebilir.”

Bu düşünceler siyasi alanda her ne kadar ileri sürülüyor ise de bize göre aslı astarı yoktur.

Hiçbir zaman 3. Dünya Savaşının vuku bulacağına inanmıyoruz.

Zira I. Dünya Savaşının oluşması, Osmanlıyı yok etme politik oyunuydu, ona yönelikti.

Osmanlıyı yıktılar, Hilafet-i İslamiye’yi dağıttılar, sonra İslam hukuku başta olmak üzere, İslam’ın tüm ana çizgilerini, temel unsurlarını kökünden söküp yok edip attılar…

Bu işin başını çeken Osmanlı ordusu bünyesinde yetişen İsmet Paşa gibi masonik kafalar olmuştur..

Onlar, büyük rol almışlar ve Lozan’ı imzalayabilmişler.

Zira İsmet İnönü, İslam’a karşı çok kinci ve ihanetçi biriydi.

Dünkü yazımızda da dile getirdiğim gibi;

Lozan, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi veya Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ’un hayalinde beslediği “Lozan Türkiye’nin tapusudur” gibi havadan cıvadan balon şişirmişler ise de hiç de öyle değildir.

Tam tersine Memalik-i İslamiye denilen en büyük zengin coğrafyaları İngilizler ve Fransızlar kendi aralarında paylaştılar…

Ki İsviçre’nin Lozan kentinde oturup bu işi imza altına aldılar…

Her ne ise…

Tarih hiçbir zaman yalan söylemez, söylememelidir.

Ama yalan söyleyen tarih, tüm olayları çarpıtıyor.

Gerçekleri yalanlarla harmanlıyor ve piyasaya satabiliyor..

Ama o siyasi dil hep kandırıcı olmuştur.

Böylece bu memleket bu hale gelmiştir.

* * *

Sevgili okurlar…

Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Abdurrahman Dilipak Hoca’nın bu minvaldeki bazı tespitlerini burada sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bu tespitlerine de katılmamak mümkün değildir.

O tespitlerinden birisi CHP’nin kilit noktalarından olan ve küfre, Siyonizm’e, Emperyalizm’e en önemli hizmetler veren, adeta piyon durumunda olan iki önemli isimden söz ediyor…

Bir Hasan Ali Yücel, dönemin Milli Eğitim Bakanı.

Diğeri  dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan..

İkisi de birer çıbanbaşı idi…

İslam’a ve inanan Müslüman Türk milletine karşı besledikleri en derin kin, tümüyle Siyonizm’e ve haçlılara verilen hizmet doğrultusunda adım atmışlardır.

Biri Milli Eğitim camiasını kirli kültürle kirletmiş.

Diğeri de İçişleri Bakanlığını…

Kirli fikriyatın dayatmasıyla, milleti baskı altına alıp, topluma çok büyük çileler çektirmiştir…

***

Sevgili okurlar…

Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinden bir anekdot aktarmak istiyorum…

1945’lerde Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Nur Talebeleriyle Emirdağ’dan Ankara’ya gidiyor.

Nevzat Tandoğan, bunu duyar duymaz hemen güvenlik güçlerini gönderiyor ve Bediüzzaman’ı Ankara’ya sokmuyor..

Onu, geri çeviriyor.

Çok büyük bir üzüntü içerisinde geri dönmek zorunda kalan Bediüzzaman, orada şöyle haykırıyor…

“Bu Vali bize değil, kendine yaptı ve bunun acısını da en yakın zamanda kendisi çekecektir diye Allah’ımdan ümid ediyorum.”

Gerçekten de 9 Temmuz 1946’da yani bir sene içerisinde sözüm ona Ankara Valisi Nevzat Tandoğan kendi silahıyla kafasına sıkıyor ve intihar ediyor.

“İla cehenneme zümera” gidiyor.

Hulasa.

Türkiye’yi çok değişik ve çok manidar hıyanet yöntemleriyle yönetmek isteyen CHP anlayışı ve bazı lider durumundaki mensuplarının akıbeti hiç de iyi olmamıştır.

Allah’tan ümit ediyoruz ki son kalan ve çok derin çabalayan Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çabalar da kursaklarında kalacaktır.

Millet ona yine bir ibret dersi verecektir diye düşünüyoruz.

Bunu da yazmadan geçmek istemiyorum.

Hani o 2003’teki AK Partinin misyon davası?

AK Parti o günlerde misyonunu aksiyona çevirdi ve milletin teveccühünü aldı.

Ta 15 Temmuz 2016’lara kadar.

Kirli ve başarısız darbe girişimi ile karşılaşan Türkiye ayaklandı ve AK Partiyi savunabildi.

Hem de büyük bir zevk ve iştahla.

Bilmiyorum, Allah korusun Türkiye tekrar böyle bir yanlış hareketle karşılaşırsa bu millet aynen 15 Temmuz 2016’daki ruhunu ileri sürecek mi?

Bize göre biraz şüpheli, biraz tereddütlü.

Zira başta Güneydoğu Anadolu ve Diyarbakır’ımız dâhil olmak üzere ki parti teşkilatlarının, özellikle il teşkilatlarının yaptığı yanlışlıklar, hem de ranta dayalı adam kayırmalar…

Ve hem de bukalemun gibi renkten renge girenlerin varlığı ne yazık ki AK Partiyi toplumun gözünden düşürmüş durumda.

En derin saygı ve sevgilerimle.