ÇAĞDAŞ FİTNE UNSURLARINI TANIYALIM! (2)

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü sohbetimizde gerçekleri görmeyen bir dünyayı eleştirirken “süt dökmüş bir kedi” veya “dut yemiş bir bülbül” gibi tavır takınan bir dünya için de, kendini medeni ve hukuka dayalı demokratik bir yapıya sahip olarak tanıtamaz demiştik.
Başkasını da aldatamaz!..
Kendini sureti haktan gösterip lanse de edemez.
Zira orta yerde mevcut olan toplumları her hususuyla yok edip kasıp kavuran şer güçlerin, fitne unsurlarının karşısında susmayı tercih edip durmaktadır.
Tıpkı; arkasına dönüp bakan suçlu kedi gibi tavır gösteren şuan ki dünya konjöktürünü eleştirmiştik ve bu tür eleştiri ve benzetmeyi de hak ettiklerinden, bahsetmiştik.
Ne hazindir ki; işte böylesi çağdaş(!) geçinen dünyada yaşıyoruz.
Gerçekten şer güçlerinin yeryüzünü kana bulayıp gıdasını dökülen masum kanlardan alan bir dünya hiçbir zaman insanlık vasfına haiz olamaz.
Olsa olsa insan suretindeki haydutlaşan birer yırtıcı yaratık olur.
Kaç gündür Suriye’nin mezalimini, acımasızlığını, kan emiciliğini yazıyoruz..
Ve gelişmelere de bir nev-i tanıklık ediyoruz.
Peki,
Suriye'nin yaşadığı bu hal, kimin eseri?
Huç kuşkusuz ki,
Sapık ideolojik Nusayri ve Dürzî bir mezhebin delaletiyle yola çıkan, ama o sapıklığa inanmayan bir toplumu yok edebilme iştihasını kendinde bulan megalomanyak, şeklen, fiziksel olarak insanım diyen Beşar Esed'dir…
Nihayet dünya yavaş yavaş uyanmaya başladı zulümkarlığına..
Dünya ülkeleri,
Harekete geçti, insancıl, hukuksal, medeni bir dünyaya yürüme teşebbüsüne girdi gibi..

* * *

Dünkü yazılı medyadan aldığımız bazı başlıklar paralelinde bu şekilde ümitlendik.
Dünkü Star Gazetesinde;
“ESED’İN ORDUSUNA EN SERT DARBE” haberi gerçekten inanıyorum ki bizi sevindirdiği gibi inanan bir dünyayı da sevindirmiştir.
Haber şöyle devam ediyor;
“Esed rejiminin katliamlarına karşı muhaliflere katılan askerlerin kurduğu Özgür Suriye ordusu tutuklu rejim karşıtlarını kurtarmak için Şam’da askeri üsse saldırdı.
Saldırı muhaliflerin ilk büyük eylemi oldu.
Sivil göstericiler ise Esed’in evinin bulunduğu Ebu Rommana’da eylem yaptı.
Diğer bir gazetenin haberi de şöyleydi;
“Suriye’de muhalif askerlerden oluşan Özgür Suriye ordusu ilk saldırısını gerçekleştirdi.
Hava istihbarat merkezini roket atarlarla vurdu, onlardan 6 kişi öldü, 20 kişi yaralandı”

* * *

İşte sevgili okurlar.
Gerçekten bu ümit verici haberler çok güzel.
Sabah Gazetesinin birinci sayfasında büyük puntolarla verdiği müjdeli haber ise aynen şöyle;
“ESED’İ BİTİRECEK TÜRKİYE PLANI”
“Ankara, Suriyeli muhalifler ve Arap Ligi üçgeninde konuşulan yol haritası: Halep’in kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan edilecek, Türkiye denetleyecek.
Arap Ligi’nin Suriye liderine verdiği süre bugün dolarken, Esed’in gitmesine yönelik planın ayrıntıları ortaya çıktı.
Bakan Davutoğlu ile Suriyeli muhaliflerin görüşmesinde masaya yatırılan plan şu adımları ön görüyor:
1- İlk aşamada Birleşmiş Milletler Halep’in kuzeyinde Türkiye sınırında 5 km’lik alanı yasak bölge ilan edecek.
2- Yasak, Türkiye tarafından uygulanacak, ABD ve AB garantör olacak, Arap birliği de destekleyecek.
3- Bu bölge Suriye ordusundan kaçan askerlerin ve halkın sığınmasıyla zaman içinde halka halka genişleyecek.
4- Tampon bölge ileride Halep kentini de kapsayacak ve burası Suriye’nin Bingazisi işlevi görecek”

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Ümit var olunuz ki artık yanı başımızdaki Halep inşallah yeni bir Libya’nın Bingazisi olacak.
Tabii ki bu paralelde Suriye’nin o dehşetli, kobra yılanı, maymun suratlı şerir bir gücün başındaki Beşar Esed’in şimdilik Kaddafi gibi sonu gelmiştir.
Buradan bu müjdeyi sizinle paylaşma mutluluğunu duymak üzere yazdım.
Ancak bu mutluluk yalnız buna münhasır değildir ve olmamalıdır.
Bu mutluluğun paralelinde ve bunun bir uzantısı olarak da tabii ki bünyelerini birbiriyle sağlamlaştıran Suriye rejimiyle altı oklu CHP rejimi ve Türkiye’nin yıllardan beri başına bela olan faşist ve katil bir PKK’nın varlıkları da artık yavaş yavaş sönüp gidecektir.
Bakınız, iki gündür CHP birbirine düşmüş...
Amentümüzün altı şartına karşı konulan altı oklu bir rejimin sözcüsü olan bu parti de çatırdamaya başladı.
Kendi bünyesinden çıkan bize göre gerçekçi ve yiğit yürekli Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün dile getirdiği “Dersim Katliamının sorumlusu CHP’dir, Atatürk’ün de bu katliamdan haberi vardır” diye açıklaması gerçekten partinin Kemalist ve laikçi kanadını ayaklandırdı ve manen bir hayal kırıklığına uğrattı.
Nota gibi bir bildiri yayınlanan 12 vekil Aygün için gereğinin yapılmasını isterken, Dersimli Kılıçdaroğlu’nun suskunluğu ise kabul edilemez oldu.
Evet, bu temiz yürekli Milletvekili Tunceli’den çıkmışsa onu candan kutluyoruz.
BDP’nin de her halükarda yanlış yamalak beyanatları gah bu yana gah o yana göstermelik politikalarıyla huzursuz olan bölge halkımız, artık bundan sonra onların da kendi bünyesinden çatırdaması elbette ki sevindirici olur.

* * *

Dünkü yine yazılı bir medyanın haberine göre Sezgin Tanrıkulu’ndan şok rest çıkmış, “BDP’ye geçebilirim” demesi bu partiye bir hayır getirmez.
Sezgin Tanrıkulu’nun şimdiye kadar deyim yerindeyse kendisi için bir baltaya sap olmadığı gibi siyaset dünyasında da yapacağı bir şey yok.
CHP’nin bünyesini titreten, rejimini şoke eden bu kahraman yürekli Hüseyin Aygün’ü candan tebrik ediyorum.
Keşke bu yürek gibi tüm siyasi partilerin bünyesine yerleşen önemli simalar da yüreklilik göstererek zaman zaman bu tür gerçekleri söylemiş olsaydılar.
Ne güzel olacaktı.
Ama heyhat, bunu açık ve net olarak buradan söyleyeyim, özellikle Diyarbakır başta olmak üzere tüm Güneydoğu illerinin gerek BDP’den olsun, gerek muhafazakârlığı, Müslümanlığı, inançlılığı kimseye kaptırmayan (!) sevgili bölge milletvekilleri de böyle samimi tavırlar almış olsaydılar.
Ama hiç de öyle değil.
Ey millet!
Hiç unutmayalım ki oraya giden, tümüyle olmasa da birçoğu kendi kişisel rantı için koltuklarını işgal ediyorlar ve makyajlı laflarla siyaset yaparak milleti kandırıyorlar.
İnanın, sevgili okurlar.
Hangi partiden olursa olsun, hangi siyaset cephesinde olursa olsun, hangi kulvarda rol alırlarsa alsınlar, benim için hiç fark etmiyor, inanıyoruz ki siz değerli okurlarımız için de öyle.
Siyasette bu tür anlayışa sahip olanların hali pür melali  hepinizin malumudur.
Bakınız;
Yüce Kur’an-ı Kerim’in El-Bakara Suresinin 204 ve 205. Ayet-i Celile bize bunların "karekterist" yapılarını şöyle anlatıyor.
İnsanı derinden derine düşündüren ayetin yüce meali aynen şöyledir.
“Ve insanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına dair sözü senin hoşuna gider, sözlerinin kendi kalbinde olana münafık olduğuna da Allah’ı şahit tutar.
Hâlbuki o düşmanın en şiddetlisidir ve en azgınıdır”
205. Ayet-i Celile ise mealen şöyle buyuruyor;
“Senden ayrılınca da yeryüzünde fesat çıkarmak, ekinlerinizi ve nesli hayvanlarınızı helak etmek için çalışır.
Hâlbuki Allah fesat ve bozgunculuğu sevmez”

* * *

Evet, sevgili can dostlarım.
Bu Ayet-i Celile’nin sebebi nüzulüne göre özel ve belirli bir olayı ve belirli bazı kişileri hedefliyor ise de fakat hüküm umumidir ve geneldir.
O gün neyse, bu ayetlerin hükmü kıyamete dek bu tür olayları kapsamına almaktadır.
İbn-i Ceriri Tabari, bu ayetin sebebi nüzulünü şöyle anlatır;
“El ahnes bünuşüriykus’sefefi” isimli bir münafık Resulallah (s.a.v)’in huzuruna gelir ve İslamiyetini izhar etmeye çalışır.
Fakat bu şekilde kendi hayatını Resulallah’tan sağlama alınca Medine’den Mekke’ye giderken Müslümanların ekinlerini yakar, develerini öldürür keser ve telef eder.
Resulallah bu çirkin fitneyi duyunca onu yakalatır ve hak ettiği dersi de verirler.
Ancak yalnız bununla münhasır değil.
Bu her iki ayette geçen üç olaydan birincisi güzel söz söylemek, ikincisi karşı tarafı ikna etmek için Allah’ı şahit göstermek, üçüncüsü ise çok kuvvetli bir çeneye sahip olup karşı tarafı ikna etmeye zorlamak.
İşte bu tür gerçekçi olmayan münafık ruhlu ve tinetli insanlar o gün nasıl gününü gün etmek istemişlerse de bugün saf dilli, inanan Müslüman topluluklarının içinde de aynı o münafık “ahnes” gibi parlak nutuklarla siyaset yapanlar vardır.
Hele bir de Allah adını da kullanarak kendini sureti haktan göstermeye çalışanlar, gününü gün etmeye çalışıp ta bir yerlere gelene kadar, hep aynı tavırları sergilerler.
Ama uğursuzluklarıyla, çirkinlikleriyle, birer fitne unsuru olarak gelirler.
Toplumu kötülüklere sürüklerler, gerektiği yerde gençliği figüre malzemeleri olarak kullanırlar..
Kişisel rant uğruna gerektiğinde Allah’ı da şahit gösterirler...
Ama Allahû Teâlâ, onların o laflarına değil kalpteki münafıklığına ve kirli eylemlerine bakar sorgular.
En derin sevgi ve saygılarımla.
Cumanız hayırlı ve mutlu olsun.