ÇARPIK SİSTEMLERİN AHLAKEN ÇÖKÜŞÜ?!

Evet, sevgili okurlar.

Bugün hafta başı itibariyle sohbetimiz; güncelliğini koruyan ve gerçekten kamuoyunun ilgisini çeken, herkes için bir merak saikası durumunda bulunan sistemin antidemokratik hukuk dışı uygulamaları hakkında olacak.

Elbette kamuoyunu ilgilendiren her konu önemlidir.

Kimsenin de dikkatinden kaçmıyor.

Ama bundan daha önemlisi gelip giden iktidarların sözüm ona yasalar çerçevesinde uyguladıkları önemli bazı uygulamalar maalesef iç açıcı değildir, yürekler sızlatıyor.

Aslında sistemin bünyesindeki çarpık ve yanlış uygulamaları gün gittikçe su yüzüne çıkmakta olup bir türlü dikiş tutturamıyor.

Ama her alanda gerek yasamada, gerek yürütmede, gerek yargıda, gerekse de askeriyede.. Velhasıl her ne platformda olursa olsun dengesizlikler apaçık orta yerde.

Rüşvet mi, adam kayırma mı, ihaleye fesat karıştırma mı, trafik canavarının mezalimi mi, haddi hesabı olmayan çarpıklıklar, yanlışlıklar, keyfilikler ne sayarsanız sayın, hepsi mevcut.

Yani ihalelere fesat karıştırmadan tutun da, yargıdaki hukuk dışı keyfiliklere kadar, meslek taassuplarına kadar.

Emniyetteki iş yapan nakliye kamyonlarına kesilen hukuk dışı acımasızca cezalara kadar, uyuşturucu sektöründen tut, fuhuş sektörüne kadar.

Anlayacağınız;

Ne deseniz deyin, olumsuzlukları ne kadar sıralayabilirseniz sıralayın, DNA'sında tarihi altı oklu rejimin tağuti uygulamaları yatmaktadır.

Zira bu tür keyfiliklere dayalı sistemin uygulamaları hep hukuk dışılık içerisinde kıvranıp durmaktadır.

İnsan bazen haberleri günlük medyadan okuduğu zaman gerçekten şaşkına dönüyor..

Deveye demişler boynun eğridir?

Demiş ki “benim nerem doğru ki?”

* * *

İşte ülkenin hal-i durumu böyle..

Bakınız;

Diyarbakır Söz Gazetesinin dünkü nüshasında manşetten verilen birinci haber büyük puntolarla şöyle yazılmış;

“MÜTEAHHİTLERE NELER OLUYOR?”

Haber gerçekten çok dikkat çekicidir ve de üzücüdür.

“Deprem konutları yapımında fazla ödeme ortaya çıkarken, yetkililere zimmet çıktı”

Haber aynen şöyle devam ediyor;

“İki okul ile Gençlik Merkezi inşaatı durdu.

Müteahhitler iş bırakıp sırra kadem basarken, Çüngüş’teki deprem konutlarında ise fazla ödeme yapıldığı tespit edildi”

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bu ihaleye fesat karıştırma olayı Türkiye’nin bir ayıbıdır.

Her gün skandal üstüne skandal çıkan ihale mercileri içerisinde insanları birçok sorulara götürüyor.

Zira müteahhitlik mesleği zarar üzerine değil, kâr üzerine kurulmuş bir meslek.

İşadamları özellikle kamu ihalelerine her sene hazırlanıp daha güçlü bir şekilde ihalelere girmek için güçlü dosyaları hazırlarlar.

Güçlü müteahhit her halükarda, elbette ki güçlüdür; ama nereye kadar güçlü olur?

İş yapar, sözleşme gereği, yönetmelikler gereği her yaptığı işin aydan aya hak edişini yapar ve parasını alır.

Piyasaya borçlanmış olduğu çek ve senetlerini öder, çalışan işçilerin ve taşeronların hak edişlerini öder.

Ama buna da gerçekten güç lazım.

Güçsüz bir müteahhit her zaman olduğu gibi hele hele bu muhafazakâr (?!) iktidar partisinin uygulamalarında daha çok güçlü olması gerekir.

Zira kendine güvenip de ihalelere giren müteahhit eğer bazı bürokratik ustalığını kullanmamışsa veyahut kullanamıyorsa vay canına.

O bürokratik ustalık dediğimiz önce mücahit, sonra müsait, ondan sonra da müteahhit olan değişik illerde partinin önemli kimliklerine ulaşmazsa veyahut ustaca diyaloga geçmezse o müteahhit ağzıyla kuş tutsa kendini kurtaramaz, illa iflasa götürür veya inşaatı kalitesiz yapar veya da hak ediş alamadığı için bırakır kaçar.

Söz konusu anılan okullar ve Gençlik Merkezi inşaatının dramatik hali pür melalini zaten haber olarak dünkü Söz Gazetesi detayını vermiştir.

Biz burada hepsini alırsak, köşemize sığdıramayız.

Merak eden Söz Gazetesinin internet sayfasını açar, okur.

***

Ancak bilindiği gibi;

27 Ocak Cuma günü AK Parti’nin üç bakanı ile ilimizin bazı milletvekilleri Diyarbakır’a gelip, Hz. Süleyman Cami’sinin açılışı ile anılan camide Cuma namazı kılındıktan sonra Ulu Cami başta olmak üzere restorasyonu hala devam eden diğer iki camiyi de dolaşmaları elbette ki kamuoyu nezdinde büyük memnuniyetle karşılanmıştır.

Ama Allah demişki kulum doğru söyle.

Eğri oturup doğru konuşmamız gerekirse Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün işbirliğiyle, Ulu Camii, Hz. Süleyman Camii ile İskenderpaşa ve Behrampaşa Camilerinin onarım ihalelerinin tek bir müteahhide vermeleri ve bu ihalelerin üç yıldan beri devam etmesi hele hele Ulu Camii’nin yaklaşık iki buçuk seneden beri bir türlü ibadete açılmaması ve ne kadar para harcandığının adeta kamuoyundan gizli tutulması çok dikkat çekicidir.

Bu müteahhit her nedense diğer müteahhitler gibi zarar edip de işi bırakıp kaçmamaktadır; ama bir türlü işi de bitirmiyor veya bitirmek istemiyor gibi kamuoyunun gönlünde bir ukte yapmıştır.

Gazetenin bildirdiğine göre

“Deprem konutları yapımında fazla ödeme ortaya çıkarken, yetkililere zimmet çıktı” diyor.

Yetkililere zimmet çıkınca bu kez müteahhitler işi bırakıp kaçmak zorunda kalmış.

Demek ki, bu müteahhitler herhalde bölgenin bazı siyasilerine  ulaşamamıştır.

Ama bu bizim Vakıfların müteahhidi ne bir türlü işi bitiriyor ve ne de paradan puldan, mali ekonomiden sıkıntısı var.

***

Hele hele bir de pazarlıkçı bir gözle dikkatle yaptığı imalatlara bakıldığında skandal denilebilecek kadar bozuk imalatlar ve üçüncü sınıf bir mekânmış gibi yüzeysel imalatlar söz konusudur.

Mühendisliğin fen, teknik ve sanat kurallarına uymayan bu tür imalatların içinden bize göre çok pis kokular gelmektedir..

Eğer gerçekten göz yumulmadığı takdirde ihale mercilerinin kontrol teşkilatları dışında Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül tarafından İnşaata ilişkin, Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirip, eski eserlerin fen, teknik ve sanat projelerini iyi okuyanları görevlendirildiğinde işin içinden çok büyük skandallar çıkacağı inancındayız.

Kim kimi kandırıyor?

Bu halk artık yeter, diyor.

Siyaset milli iradenin temsilciliğiyle yola çıkıp, milletin dertleriyle dertlenmelidir.

Kişisel çıkar, rant, ihale satışları, müteahhit seçimiyle şekli olarak bilinen bazı dosyaları getirip boyama türü bir ihalenin yapılması, hele hele dört büyük caminin bir müteahhide ihale ettirilmesi bize göre açık ve net olarak birilerinin himayesi altında ve çıkar karşılığında yapılmış bir ihaledir; ama kitabına uydurulmak suretiyle.....!

Zaten Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü yıllardan beri vakıflarla ilgili yaptığı işlemlerin % 70’i töhmet ve şaibelerle dolu olup yargı raflarında tonlarca dosyalar beklemektedir.

Hele hele bir de, Ürfioğlu vakfının, icraatlarına gelince..

Akıllara durgunluk veren, "işlemler" yapılmış.. Arazilerin peşkeşi, Vakıflar'ın satışa iliişkin raporları, bilirkişilerin, hayalı düzmeceleri..

Velhasıl, neresine bakarsanız bakın, "Ulucami'nin" helası gibi kokar.

Tüyü bitmemiş yetimin, yoksulun, dulun, fakru zaruret içerisinde kıvranan işsizlerin, güçsüzlerin, alın terinden biriken bu devlet bütçeleri böylece ne idügü belli olmayan rantiyeci şebekelere mi dağıtılması gerekir?

***

Bize göre devlet, gerçekten artık kendine bir çekidüzen vermeli, Cumhurbaşkanlığı’nca bu tür önemli merkez ve mevkileri Devlet Denetleme Kurulu tarafından mercek altına alınması gerekir.

Böylesine keyfilikler, vurdumduymazlıklar ve Ankara’da bazı bölge milletvekillerinin eski para ile bir buçuk trilyona ev sahibi olmaları, elini kolunu sallayarak birçok ihalenin pazarlamalarını Sayın Başbakanımız da bunu artık mercek altına alması lazım.

Hele hele biz bunu sadece Diyarbakır Söz’ün dünkü nüshasından bu haberi aldık.

Hani dedik ya, deveye demişler boynun eğridir, deve demiş ki “benim nerem doğru ki?”

Bir de yazılı ulusal medyanın dünkü birinci sayfaya taşıdıkları haber..

“DENİZ FENERİ SAVCILARININ TAHRİFATLARI TESCİLLENDİ”

Bu haberi  birkaç cümleyle sizinle paylaşmak istiyoruz; ama haberin mütebakisini (geri kalanını) yarın ki sohbetimizde size sunacağız.

“Evrakta tahrifatla suçlanan Deniz Feneri soruşturmasının eski savcıları Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz hakkındaki iddianame tamamlandı. Başsavcı evrakta tahrifat yaptıklarını tespit etti.

Başsavcı Murat Gökçe tarafından hazırlanan ve Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamede Ankara 3. Sulh Ceza mahkemesinin verdiği kararı gizleyen Nadi Türkaslan’ın resmi belgede tahrifat suçunu işlediği kanaatine varıldı”

Haber uzun, o nedenle burada kesiyoruz.

Devamı yarın.

En iyi dileklerimle, hoşça kalın!