ÇIRPINDIKÇA DÖKÜLÜYOR!

Evet, sevgili SÖZ okurları.
Hatırladığınız gibi;
Geçen hafta yazdığım yazıya başlık olarak kullandığım ifade "SİSTEM BİR TÜRLÜ DİKİŞ TUTTURAMIYOR" idi.
Uzun uzadıya yazdığım o yazıyı yaklaşık 13 bin kişi internet üzerinden tıklayarak okumuş.
Tabi ki aynı zamanda SÖZ Gazetesi’nden de takip edilerek okundu.
Yazıya yönelik olumlu tepkiler aldım.
Türkiye’nin birçok yerinde kilit bazı insanlar telefonla memnuniyetlerini bildirdi.
Yazının,
"Özü itibariyle" ülke ve bölge gerçeğini aktardığına ilişkin.
İşte buna dayanarak;
Bugünkü yazımıza da başlık olarak şu ifadeyi düşündüm!
"ÇIRPINDIKÇA DÖKÜLÜYOR SİSTEM."
Yani; "ÇATIRDAYAN SİSTEM"
Bu her iki başlık da günümüzde yaşanmakta olan güncel olayları bir nevi özetleyerek ifade ediyor.

 

* * *

Bakınız.
Medyamız, güncelliğini koruyan bazı önemli gündemleri ifade ederken, çoğunlukla ÖSYM’nin şifre skandalını büyük puntolarla dile getirmektedir.
Düşünün!
Kocaman ilm-û irfan yuvası olarak tanımlanan üniversitelerimizin hali pür melalini.
Dökülüyor misali.
Üniversite sınavının ilk basamağı YGS’ de çaktı.
Gölge düşürdüğü gibi, ALES ve KPSS sınavlarında da aynı "çürümüşlük" söz konusu.
Velhasıl;
"Kimin eli kimin cebinde" belli değil.
İlim ve irfanı öğreten kocaman bir mekanizma bir türlü üniversite imtihanlarını şaibesiz, pürüzsüz, gerçekleştiremiyor.
İki defadır, yapılan imtihanlar savcılık oluyor.
İlk ki KPSS sınavı idi, içine hile karıştırıldı, iptal edildi.
Bu kez YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) oldu, bu da ayyuka çıktı.
Şüyuu vukuundan beter!
Neredeyse o da iptal edilmek üzere.
Bu kez yetkililer hakkında Ankara Başsavcılığı soruşturma başlattı.
İşte başlık olarak ifade ettiğimiz sloganlar, birebir damgasını basıyor ülkede yaşanılanlarla alakalı.
Eğer ilim ve irfan yuvalarında sınavlar dikiş tutturamıyorsa devletin diğer önemli bazı kurum ve kuruluşlarının hali nice olacak?

 

* * *

Basınımızın güncel olaylarından ikincisini de Kılıçdaroğlu’nun Zonguldak’ta tertiplediği mitingde Başbakan’a yönelik küfürbaz ağzıyla küfür etmeye yeltenmesi.
Her ne kadar sözünü tamamlayamadıysa ağzından çıkanı herkes anladı "neyi" içerdiğini.
Nitekim;
Kendi ağzıyla basının huzuruna pervasızca çıkıp "Ben ağır küfür edecektim, yine kendimi tuttum" keşke etseydim dercesine konuştu.
Kendisince bir memnuniyet ifadesi bu "küfürbaz" hali.
Sanki bir hünermiş gibi, sanki bir zafer imiş gibi o kirli küfür sloganıyla gülerek övünüyor.
Hem de utanmadan gururlanırcasına...
Kılıçdaroğlu’nun bu olumsuzluğuna karşı Başbakan’ın böyle rahatça durması ve hiç tenezzül edip cevap vermemesi "Devlet" adamlığına yakışır bir duruştur.
Bu Başbakan’ın ağır başlılığını göstermektedir.
Gerçekten bir devlet adamı olduğunu "bu duruşuyla" çok güzel ifade etmektedir.
Başbakan’ın bu tavrı beni yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in 25. Suresi olan El-Furkan suresinin 63. Ayeti mealine götürdü.
Şöyle ifade ediyor:
"Rahman’ın kulları o kimselerdir ki yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attıkları zaman "Selam" derler"
Bu ayetin geniş kapsamlı yüce ayetine bakıldığında günümüzdeki insanlar arasında, yapılan uygunsuz ve olumsuzlukları da anlatıyor.
Cehaleti kendine meslek edinen ve kendine insanoğlu görüntüsü verenler, aslında kuru odun kütüğü gibidirler.
İçi boş, anlayışlara sahipler.
Günümüzün bazı siyaset çevreleri gerçekten, ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor.

 

* * *

Giydirilmiş odun kütüğü gibi;
Cehaletleriyle kocaman bir devletin Başbakanı’na "Ana……a" gibi küfürbaz bir dil kullanabiliyor.
Kendisinin nerde olduğunu bilmeyen CHP lideri.
Yani Cehalet Halk Partisi lideri küfürbazlığıyla övünürcesine medya mensuplarına gülümseyerek poz veriyor.
Öbür tarafa bakıldığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, adam gibi adam duruşuyla, ağır başlılığını koruyor.
Ve o Kılıçdaroğlu’nun Kara Cehalet duygularına karşı gülümseyerek hiddetlenmeden cevap vermemesi anılan ayetin yüce emrini kendinde tatbik etmektedir.
Bu da gerçekten Sayın Erdoğan’ın büyük bir insan olduğuna işarettir.
CHP’nin bu memlekette yıllardan beri vermiş olduğu zarar sorumsuzca devam etmektedir.
Kendi cehaletini simgeleyen CHP 1940’lı yıllardan günümüze dek hep böyle halkın ibretine takılıp durmaktadır.
Yıllardan beri bu köşede yazmak istediğim gerçekler ve çizmiş olduğum stratejiler ülkemiz üzerine oynanan entrikalı oyunların toplum tarafından bilinmesi içindir.
Ortaya konulan bu entrikalı oyunlar, oynandıkça kirli siyaset eşittir rezalet haline getiriliyor.

 

* * *

Maalesef;
Dün olduğu gibi halen de ve bugün de Cehalet siyasetteki hükümranlığını sürdürüyor.
Bu itibarla yaklaşık üççeyrek asırdır, CHP’nin bu ülke üzerine kurduğu despot uygulamalar maalesef başka partilere de dayatmakta ısrar ediyor.
"Ya her şey benim dediğim gibi olacak veyahut da seni yaşatmam" misali mutlak istibdat hâkimiyetini, karanlık zulmünü idame ettirmeye çalışıyor.
Bu da elbette ki ülkeye zarar vermekten başka öte gitmiyor.
Onun için diyorum ki;
Ülke insanı ve halkımız aklını başına almalıdır.
Artık bu milletin bu teru taze ülkenin geleceğini ön planda tutarak, cehalete, bilgisizliğe, karanlıklara prim vermeden dosdoğru inanarak yola çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi liderinin izinden gidilmeli.
Başka yönlere sapmamamız lazım.
Zira Başbakan Erdoğan hep kendine bunu simge etmiştir.
Cahiller ona saldırdığı müddetçe, kendisi güler yüzlülükle cevap vermesi apayrı bir alâmetifarikadır.
Evet, sevgili okurlar.
Yıllardan beri Türkiye’nin başına örmek istenen cehalet ve kirlenme çorapları cumhuriyetin ilk döneminden tut, günümüze dek tüm hızıyla devam etmektedir.
Gerçekten, sistem çatırdıyor, çırpındıkça dökülüyor.
Devletin çok önemli kilit durumunda olan bazı önemli kurum ve kuruluşlar bunların başını çeken TSK ve Yargı olmak üzere tüm gücüyle halkına yönelik, özellikle CHP'nin son dönemlerde balyoz ve Ergenekoncu insanları saflarına çekmek üzere büyük millet meclisine taşıyor olması, göz ardı edilmemeli.
Yıllardır çete tipi çalışan JİTEM, artı Ergenekon ve bu paralelde tabii ki darbeci cuntanın belalı ve fitneci varlığı bu milleti derinden sarsmıştır ve sarsmaya devam ediyor.
Buna rağmen CHP yani Cehalet Halk Partisi tüm hızıyla onlardan yana tavır takınmaktadır.

 

* * *

Burada size geçmişe yönelik, yaklaşık 11 yıl önce aynı bugün, Söz Gazetesinin ailesine yönelik kurulan karanlık tezgâh yüzünden iki Diyarbakırlı gencimizin ölümüne sebep olunmuştu
Bunu yapan o günün DGM'sinin başındaki yanlış, kirli bir ideolojiye sahip bir Başsavcı. Emniyeti ve Jandarmayı hegemonyasına alarak bizi sindirmeye çalışmış durumdayken sindirememiştir.
Ancak beni yok edinceye kadar mücadeleyi verme tavrını ortaya koymuştur. Ama başaramamıştır.
Bunu burada özetlerken, kısadan hisse deyip, bir sonraki yazımda "Bu olayı" daha detaylı bir şekilde, sizlere aktaracağım.
En derin saygılarımla.