DANDİK DİN ADAMLARI!???

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye başta olmak üzere tüm Ortadoğu İslam ülkeleri büyük bir keşmekeşlik içerisinde kıvranıp durmaktadır.

Suriye’si öyle, Irak’ı öyle, Afganistan’ı öyle..

Kuzey Afrika dâhil olmak üzere!

Kendilerine “İSLAM” gibi kutsal bir terimi yakıştırıp, ama İslam’ın semtinden bile geçmeyen yanlış ideolojilere esir düşen bir anlayış ve bu anlayışın temsilcileri her nedense politik oyunlarla her şeyin üstesinden gelebileceklerini sanıyorlar..

Ama heyhat, ne çare ki hakikat öyle değil..

İslam’la geçinip, Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmetinin birer mensubu olarak sözde kendini lanse edenlerin hemen hemen tümünün küfür sistemlerine mağlup düşmeleri, kendilerinin gerçek manada İslam’a yaklaşmadıkları aşikardır..

Ki saydığım bu ülkelerde olup-biten bu savın kanıtıdır.

***

Zira Kur’anımızdan ve İslam tarihimizden almış olduğumuz talimatlar doğrultusunda gerçek Müslüman hiçbir zaman mağlup olamaz.

Hele hele, mağlubiyeti kabul edemez ve küfür sistemlerine de yenik düşmez.

Putlaştırılmış, tabulaştırılmış, ırkçılık gibi çok kirli ideolojilerin de birer oyuncağı durumuna gelmez.

Ama dönüp sağımıza, solumuza, arkamıza, önümüze baktığımızda tam tersine bu saydıklarımızın yaşadıkları hal ve eziklik perişanlığı bize gösteriyor ki, yaptıkları İslamiyet’e ve Müslümanlığa yönelik değil, tam tersine samimiyetten yoksun münafıkların ve piyon ajanların “değirmenine” su taşımaktır.

Bu hakikat gerçeğinden değilmidir ki;

Yüce İslam dini de artık bunlara sahip çıkmak istemiyor.

Dün olduğu gibi, bugünde saydığımız bu ülkeler, dökülen masum insanların kan gölü içinde, anaların, bacıların dökülen gözyaşları içinde boğulup gitmektedir.

Bunun hikmet-i mucibesi ve temel nedenlerinden birisi de; kendilerini din adamları olarak piyasaya lanse eden kimliksizlerdir.

Çünkü ilimle, irfanla alakası olmayan şekli olarak “kirli sakal” “kirli sarık” ve “kirli cübbe” türüne bürünerek ortaya çıkıp, siyasi münafıkların birer oyuncağı durumuna düşmektedirler.

Bu şekilleriyle;

İslam milletini de ne yazık ki yanıltmakta olduklarını görüyoruz.

* * *

Hakikat şudur ki;

Gerçek bir din adamı ve Kur’an ilimlerini okumuş, ulema zümresine girenler hiçbir zaman siyasi, kirli, münafık tinetli politikanın ve politikacıların ihtiraslarına alet olamamalıdır..

Lakin;

Politikacıların, siyasetcilerin hatta devlet adamlarının onların karşısında “hazır ol” vaziyete düşüp, onlardan bilgi ve talimat almaleri gerikirken..

Onlardan devletler ve milletlerin nasıl yönetileceği öğrenilmesi gerekirken...

Ne hazindir ki;

“Kör” ihtirasa kapılan, sağını solunu dahi tanımayan muhteris siyasi münafıkların emel ve ihtiraslarına kapıldıklarını görüyoruz.

Yazıklar olsun..

***

Çünkü;

İslam’ın yüce tespitlerine göre bırakın bu tür dandik din adamlarına din adamı veyahut ulema kesimi demek, bilakis bunlar dini kıyafetlere bürünmüş, birer basmakalıp “teneke” şahsiyette sahipler.

***

Osmanlının son döneminde ittihat ve terakki cemiyetinin kökü Britanya Fransa ve diğer masonik mihraklara bağlı olup, ittihat ve terakki cemiyetinin kuruluşunda aynı biçimde İslami bilimlerin gerçeğinden mahrum ve bigane olan birçok sözde din adamı o kökü dışarıdan olan meşhur ırkçı jontürklerin potasında eriyip, gitmeleriyle beraber Osmanlının dağılmasına neden oldular.

Hatta aynı o dandik güruh, cumhuriyetin başlangıcında birinci cumhuriyetin kuruluşunda, cumhuriyetçilerle işbirliği yaparak Kur’anla ve Buhari Şerif’in hadisleriyle meclisin açılışına katılmışlar..

Bu gözü kapalı dandik din adamlarının yüzünden çok kısa bir süreçten sonra güçlenen cumhuriyetçiler Türkiye’nin özellikle eski adıyla Kürdistan mıntıkalarında ne kadar büyük ulema kesimi, Şeyh Said’ler, Bediüzzaman’lar gibi gerçek ulema kesimi vardıysa soykırımına geçtiler.

Bu bir tarihi gerçektir.

Hiç kimse inkâr edemez.

Bugün hala da bu ülke; milletiyle, coğrafyasıyla bu acıyı çekmekten kendini kurtaramıyor.

* * *

Sevgili okurlar.

İki günden beri Diyarbakır Söz Gazetesinin birinci sayfasında, hatta bugünkü nüshasında biraz daha ileriye gidilerek sürmanşetine taşıdıkları “Kürdistan İslam Konferansı sonuç bildirgesi açıklandı, komisyon kurulacak” başlıklı haber çok dikkat çekicidir.

Oysa ki;

Görünen fotoğraftaki sözde ulema kıyafetli insanlar, birilerinin siyasetine alet olmaktan öte bir görüntü vermiyorlar.

Amma çok da büyük bir gaflet içinde olduklarının da farkında değiller.

Ne hazindir ki yakın tarihimiz, hep böyle yanlışlıklarla geçmiş ve bunun baş müsebbipleri de ulema geçinen bazı dandik tip insanların yüzünden olmuştur.

Dün Fransa’nın ifritleri, İngiltere’nin şeytanları ne yaptılarsa, aynı o uzantı paralelinde İslam dünyasının içine özellikle Türkiye’mizin, özellikle coğrafyamızın içine sızmış ve gizliden gizliye arka planda çalışan münafıkların var olduğu görünmektedir.

Gerçekleri tahrif ederek, insanlara makyajlı yüzü berrak, parlayan, ama içi çok çürük politik bir ideolojiyi enjekte etmeye çalışıyorlar.

Bu tür yanlış olumsuzluklar yüzünden memleketimiz kesinlikle zarar görmektedir.

Zaten Türkiye’deki politika ve siyaset, gittikçe yamuklaşmaktadır.

Bugüne kadar gerçek manada dik duran iktidarları göremediğimiz gibi, muhalefetin görüntüsü de zaten ortadadır.

***

Sevgili okurlar!

Bu durumdaki üzücü halimizin perişanlığı bize yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Maide” Suresinin 41 ve 42. ayetinin yüce mealini hatırlatıyor.

Burada Kur’anın bu yüce irşadı paralelindeki ilahi gerçeği sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Evet, bu her iki ayet Yahudilerin ve Müslüman geçinen münafıkların çalışma paralelliğinin portresini çizmektedir.

Bakınız 41. ayet bize neleri hatırlatıyor?

Ayetin meali şöyle;

“Ey Peygamber! Kalpleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla ‘inandık’ diyenler de Yahudilerden ve küfür içinde koşuşanlar seni mahzun etmesinler (üzmesinler).

Onlar; durmadan yalan dinleyen, senin huzuruna gelmeyip, diğer bir kavim hesabına casusluk edenlerdir.

Yerli yerinde söylenen kelimeleri sonradan tahrif ederler, size böyle fetva verirlerse tutun, verilmezse sakının derler”

***

Şehit Mısırlı Seyyid Kutub bu ayeti şöyle yorumluyor;

Rivayet edilir ki, bu ayetler her ne kadar zina ve hırsızlık gibi birçok suçları irtikap eden Yahudiler hakkında nazil olmuş ise de, zina ve hırsızlık tevratta cezaları belirtilen suçlardandır.

Fakat Yahudiler bu hükümlerin başkasını iltizam ettiler (aralarına soktular). Çünkü onlar bu cezaları başlangıçta toplumun eşraflarına tatbik etmek istemiyorlardı (elit tabakaya), ama sonra toplumun her kesimine kıyasla bu cezalara hor bakmağa başladılar.

Ve bu cezaların yerine bazı hafif cezaları koydular”

(Tıpkı zamanımızda “Müslüman’ım” diyen insanların yaptıkları gibi)

Onlar Resulullah devrinde bu kötülükleri işledikleri zaman peygambere gelip fetva isterlerdi.

Peygamber onlara hafif tazir cezaları ile fetva verdiğinde, onu tatbik ederler ve bu Allah indinde (katında) onlar için bir delil olurdu, çünkü o fetvayı Resulullah vermişti.

Fakat peygamber onların ellerinde bulunan tevrattaki hükme benzer bir hüküm verdiği zaman o hükmü kabul etmezlerdi”

Ayette belirtilen ifadelerden bu husus anlaşılmaktadır.

Ayetin bir bölümü de şöyle devam ediyor;

“Size böyle fetva verilirse tutun, verilmezse sakının uzak durun” der.

İşte onların ciddiyetsizlikleri, sapık hevesleri ve Allah ile peygamberinin arasındaki birbirine uymayan davranışları bu noktaya kadar varıyordu.

Bu zaman zaman her kitap ehlinin durumunu gösteren bir tablodur.

Zaman geçiyor, kalpleri katılaşıyor, kalplerdeki akidenin harareti soğuyor, ışığı sönüyor, bu kaideden, kanunlardan kurtulmak bir gaye haline geliyor.

* * *

Sevgili okurlar!

Bugün Müslüman olduklarını söyleyen insanların birçoğunun halleri aynen böyle değil midir?

Kalpleriyle inanmadıkları halde, ağızlarıyla ‘inandık’ diyorlar.

Evet, Müslümanlar da bugün dini emirlerin tatbik edilmemesi için fetva aramıyorlar mı???

Dine bazen arzularını mubah görmesi ve arzularına muvaffakıyet göstermesi için başvurmuyorlar mı?

Oysaki din ise hakkı söyleyip, hakkı hüküm ettiği müddetçe ona ihtiyaçları yoktur.

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü yazımız kıssadan hisse olarak, bu memlekette dönen dolaplar, dandik insanların gölgesinde gerçekleşiyor.

Allah korusun diyoruz.

Bunların toplumumuzun farkına varmadan altını oymak ve çürük zemine oturtturmaktan başka hiçbir amaç ve gayeleri yoktur.

Evet,

İslam kardeşliği, bütünlük arz ediyor.

Kürt’ü neyse, Türk’ü de odur, Laz’ı da, Çerkez’i de odur.

Arabı da, Acemi de odur.

Zira İslam cihanşumul bir dindir.

Herhangi bir zümreye, bir bölgeye ve millete munhasır değildir.

Bu bölgeye veyahut şu bölgeye münhasır İslam’ın varlığı söz konusu olamaz.

Zira İslam Allah’ın dinidir, hiçbir millete, hiçbir dile, hiçbir coğrafyaya yönelik dar çerçevede tutulamaz.

Kabulu de mümkün değildir.

En derin saygılarımla.