DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK?!!

Evet, sevgili okurlar.

Yakın tarihimiz boyunca toplumu can damarından yakalayan iki çağdaş kavram var; "demokrasi ve hürriyet"

Bu her iki kavram kötü ağızlarda çiğnene çiğnene artık yutulur gibi değil.

Elbette ki dişleri temizlemek için sakız çiğneyenler eninde sonunda o sakızı yutacak değil, ancak ağzından tükürüp atacak.

Çünkü kötüye kullanıldığı için yıprandı.

Yıllardan beri toplumları, özellikle geri kalmış ülkelerdeki milletleri, birer figüre malzemesi olarak kullanmak üzere kötü niyetlerine alet eden rejimler ve sapık ideolojiler ne hazindir ki hep bu iki kelimeyi kullana gelmişlerdir.

Oysaki hürriyet ve demokrasi milletlerin özellikle inanan toplumların doğuşundan beri ayrılmaz bir parçası olmalıdır.

Adeta ikiz doğan kardeşler gibi…

Zaten insanlığın yaradılış kanununda bu vardır.

Buna “değişmez ilahi kanun” denir.

* * *

Evet, demokrasi ve hürriyet denildiği zaman toplumların, ülkelerin vazgeçilmez birer kurtuluş çaresi ve aranan bir hak.

Amma velâkin kötüye kullanmamak kaydıyla…

Baskıcı rejimlerin Bolşevizm, Sosyalizm, Komünizm, Siyonizm gibi ideolojilerin hakim olduğu ülkelerde hürriyete ve demokrasiye sahip çıkıldığında bilinsin ki bu bir aldatmacadır, hiledir, oyundur ve senaryodur.

Hiçbir zaman hiçbir ülkede meşru zeminde demokratik usuller içerisinde iktidara gelemeyenler bu asil kavramları kendi kirli ideolojilerine alet ederek, kullanmaktadırlar.

Böylece milletleri kandırarak, özellikle yoksul, işsiz-aşsız insanları adeta fraksiyonlara böldürüp birbirlerine çakıştırmakla hayat bulurlar.

Bolşevik rejimler ve kan emen terör odakları hayatları boyunca ülkelerin ve milletlerin başına bela olmuşlardır.

Ama durup dururken de bu tür fesat ve bozguncu unsurlar, bir ülkede rasgele meydana gelmez.

Herhangi bir ülke devletiyle, milletiyle ülke bütünlüğüne yönelik gerçek insan temel hak ve özgürlüklerine uygun bir rejim uyduramadığı takdirde tabiatıyla direkt olarak bu çarpık olumsuzluklar ve demokrasiyi, özgürlüğü kötüye kullanan kirli odaklar türemeye ve üremeye başlar.

Toplumun ve ülkenin her tarafını adeta ye’cüc ve me’cüc kabileleri gibi herkesi huzursuz eder.

Aslında madalyonun gerçek yüzüne bakıldığında bu tür olumsuzlukların oluşmasına neden olan kandırıcı, sahte kurtarıcıların getirmiş olduğu “sözde demokrasi” yüzünden meydana gelmiştir.

Yoksa hiçbir toplum var olduğu müddetçe demokrasi olmadan, insan temel hak ve özgürlükleri gerçekleşmeden o toplum bir yerlere gelemez.

Buraya kadar durum bu; ama “MEFREKUT’TERİK” denilen yolun ayrılış noktasına gelince insanların getirmiş olduğu hürriyetler ne yazık ki, insanlara hürriyetsizliği getirmiştir.

Yalnız telaffuzdan ibaret getirdikleri demokrasi, insanlara demokrasi değil esareti uygulatır.

İşte hali âlem meydanda…

Yaklaşık yüz yıla yakın bu ülkemiz CHP’nin altı oklu dayatmalı, kirli ideolojisi paralelinde inim inim inlemekte olup, ülke olarak, insan olarak, devlet olarak hiçbir yerde müreffeh bir hayat yakalayamamıştır.

İnim inim inleyen bu ülke insanları, ne yazık ki gelen giden iktidarlar sözde demokrasi ve hürriyetlerden dem vuruyorsa da aslında köken aynıdır, uygulama aynıdır, dayanak noktası CHP’nin altı oklu rejiminin varlığıdır.

Kimse kimseyi kandırmasın.

* * *

Bakınız, yıllardan beri bu ülke başını terör odaklarından kurtaramıyor.

Ülke çapında işsizlik-aşsızlık bir yana, ahlaki çöküntüler, gençliğin dejenerasyona uğraması gibi toplumsal kirli haleti ruhiyeleri oldukça rahatsız ediyor.

Milli dayanışma sıfıra indi.

İnanç hürriyeti, giyim kuşam özgürlüğü, % 99’u Müslüman bir ülkenin inanç paralelindeki herhangi bir hürriyetti, özgürlüğü ve demokrasisi.. Velhasıl; kokusu bile yok.

Tüm bunlara rağmen mevcut iktidardaki hükümet ne kadar iyi niyetli olursa olsun, her gün biraz kabaran kirlenme ve hıyanet oyunlarının önünü kesemiyor.

Zira uygulanmakta olan siyasetin, bozuk sistemin bir parçası olduğundan kimse derde şifa olarak kötü tümörlü hastalıklara bir reçete arayıp bulamıyor.

* * *

Evet, insanlık fıtrat ve yaradılışı itibarıyla demokrasi ve özgürlüklerle birlikte ikiz kardeşmiş gibi olmakla beraber, fakat kötüye kullanılan bu iki meşhur kavram kötü ağızlarda dahi pelesenk oldu.

Başta söylediğim gibi çiğnenen sakız gibi herkesin atması gerekir.

Zira herkes kirli olarak bu güzel isimleri kullanıyor.

Rejim oldukça yaşlanmış ve yıpranmış bir rejim.

Artık bu topluma cevap veremiyor.

Rejim öyle bir hale gelmiş ki, eğer milli inanç ve dayanışmaya, ülkenin tarihi derinliklerine dayalı olarak yeni bir anayasayla yeni bir İslami çizgiye gelmezse, Bolşevizm’in, Komünizm’in, Marksizm’in odaklarından kendini kurtaramaz.

Başı dertten beladan ayrılamaz.

En önemlisi;

Çoğulcu demokratik parlamenter sistemine dayalı bir cumhuriyet rejimi bünyesinde adeta terörü barındırıyor, teröre prim veriyor.

Yıllardır ocaklar söndürülüyor, Anadolu insanlarının ailelerinin ocaklarına kor ateşi düşüyor, ana babanın kuzuları dağlarda, ormanlıklarda ölüyor.

Tüm bunlara rağmen sanki bir teselliymiş gibi, milleti uyuştururcasına şehitlik unvanı kullanılıyor.

Evet, elbette ki şehitlik mertebesi çok yüce ve âli bir isim, amma her nedense bir türlü devlet gazi olamıyor hep şehit veriyor.

Bunun da sırrı na’malumu yani bizce meçhul olan tarafı apayrı bir karanlık.

* * *

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinin sürmanşetinde Suriye tarafından denize düşürülen uçağımızın iki pilotunun naaşı musalla taşına konulurken, devlet töreniyle dini vecibeler yerine getirilirken, şu ifade yazılıyordu;

“ZOR VEDA”

“Suriye’nin düşürdüğü uçakta şehit olan pilotlar Malatya’da devletin zirvesinin katıldığı törenle uğurlandı” diye haber yapılmış.

Aynı gazetenin manşeti ise;

“BİZİ BDP’YE REHİN BIRAKMAYIN”

Güneydoğu, milletvekillerinin bölgeye ilgisizliğinden şikâyetçi…

Meclisin tatile girmesiyle yazlık mekânların yolunu tutan temsilcilerine seslenen bölge halkı, özellikle milletvekillerinin ilgisizliği nedeniyle “Bizi BDP’ye mecbur ediyor. Bölge kökenli vekiller tatilini memleketlerinde geçirsin, sorunlarımızla yakından ilgilensinler, bizi BDP’nin eline bırakmasınlar” çağrısı yapılırken, haber şöyle devam ediyor;

“Kürt açılımı havada kalıyor.

Teröre en büyük bedeli ödeyen Güneydoğu’da Sivil Toplum Kuruluşları, işadamları ve vatandaşlarının nabzını tuttu.

Halk Kürt Sorununun çözümü için atılan adımların ve yatırımların, milletvekillerinin bölgeye ilgisizliği nedeniyle havada kalacağından endişeli.

Herkesin ortak mesajı ise, “lütfen bu yıl ezberlerinizi bozun, memleketinize gelin..”

Halkın haykırışı.

Yeni Şafak Gazetesi bir sonraki nüshasında da aynen şunu yazıyor;

“DOĞDUĞUNUZ TOPRAKLARA YATIRIM YAPIN”

Güneydoğu kökenli milletvekillerinin ilgisizliğinden yakınan bölge halkı, işadamı hemşerilerine de kırgın.

Bölgeden çıkıp Türkiye’nin her yanına yatırım yapan işadamlarına sitemkâr bir çağrıda bulunuyorlar; “Doğduğunuz toprakları unutmayın, gelin yatırım yapın”

Adeta Başbakanın ağzıyla konuşan Osman Nasıroğlu, Batman Ticaret Odası Başkanı ile Şirin Bardakçı.

Bölge insanının ve iş çevrelerinin seçmenlerinin bu haykırışı elbette ki boşuna değildir.

Gerçekten AK Parti 10 yıldan beri iktidarda olduğu halde bu yöreden seçtikleri milletvekillerinin hatta bakanlarının bırakın bölgeye gelip halkla iç içe durmalarını, halkın dertlerini dinlemeleri, köylere, mezralara, ilçelere gitmelerini, tam tersine hepsi olmasa bile kişisel rantını düşünen ve isimlerini değişik şaibelerden kurtaramayan ve hele hele Diyarbakır’ımızdaki son günlerde bazı milletvekillerinin işini gücünü bırakıp, sanki sadece kendi yakınlarının atamalarını sağlamak için, yakınlarının geleceğini temin etmek için büyük bir direnişe geçmişler, kamunun birçok kurum ve kuruluşlarına el atmışlar.

Şunu buradan al, oraya ver.

Bunu buradan al, oraya ver.

Efendim Dicle Üniversitesine bu rektör olsun, şu olmasın gibi skandal üstüne skandal yaratan milletvekilleriyle karşılaşıyoruz.

Hele bir bakanımız var.

Maşallah nazar değmesin.

Evlere şenlik diyebiliriz ki, onun bakanlığı bünyesinde iki günden beri 150’ye yakın kişi çeşitli yolsuzluktan, usulsüzlükten ve işbirlikçilikten adliye koridorlarında sorgulaması daha da bitmemiştir.

Buna rağmen terör nasıl bitecek, onu bilemiyoruz.

Devlet, demokratik sistem, parlamenter sistemi olarak 24 saat boyunca PKK terör örgütünün adeta birinci sırada savunucusu olup, habire meclisi ve devleti tehdit eden bir parti anayasal hükümleri altında meclise taşımıştır.

Aynı partinin Genel Başkanı ve Başkan Yardımcıları Güneydoğu Anadolu’ya düşüp, bir haftadan beri halkı ayaklanmaya yönelik çaba göstermektedirler.

Bas bas bağırarak halkı devlete karşı adeta başkaldırmak için hareke geçmişlerdir.

Ve benim bu devletim, bir yandan “terörle mücadele ediyorum” derken, öbür yandan “sözde demokrasi” adı altında terörün diğer bir kanadını meclise taşımış ve maaş veriyor.

“Bu ne lahana bu ne perhiz turşusu” demezler mi?

Bilemiyorum bu halk nereye gidiyor, bu devlet nereye gidiyor?

Hala da demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, özgürlükten dem vuranlar neredeler bilmiyorum.

Dünkü Zaman Gazetesinin manşeti de çok ilginç.

Manşet aynen şöyle diyor;

“Terör örgütünün son hedefi bölgedeki ekonomik canlılık”

“PKK ÜÇ GÜNDE 16 TIR YAKTI”

“Doğu ve Güneydoğunun kalkınması için başlatılan projelere engel olmak isteyen terör örgütü eylemlerini artırdı.

Son birkaç gün içerisinde bölgedeki ekonomik canlılığın göstergesi 16 tır yakılarak kül edildi.

PKK, Silvan Barajı’nın yapımını durdurmak içinde işçileri taşıyan minibüsü taradı, ölüm tehditleri üzerine 40 kişi işini bıraktı”

Haydi, buyrun, gelin bu pirincin taşlarını ayıklamaya.

Kanadı kırık bu millet artık uçamıyor.

Ama hangi avcı tarafından kanadı yaralanan kuş ne kadar uçmaya kalkışırsa da kalkışsın uçamaz, çünkü ağır darbe almıştır.

En derin saygılarımla.