DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ VE BAŞBAKAN (III)

Evet, sevgili okurlar.

                    

Dün yine bu köşemde ifade etmiştim.

Demiştim ki;

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamış olduğu, “Demokratikleşme Paketi" tarihi bir devrim niteliğindedir.

Bu paket birçok ufukları açıyor.

Türkiye’yi yeni yeni açılımlara doğru götürmektir…

Yakın tarihimizdeki olup bitene baktığımızda bu hakikat daha bir net görülür.

Lakin halkın inancına, diline, dinine, ekonomisine, tarihine ve kültürüne pranga atan anlayışların hegemonyası, tartışılmazdır.

Bu zihniyetin yüzünden ülke büyük sıkıntılara sokuldu.

Ki Türkiye'yi yüz yıl geride bıraktırdı.

***

Onun için; "demokratikleşme paketi" Türkiye açısından, "dirilme" hamlesidir.

Başbakan Erdoğan'ın, "paketi" açıklarken, vurguladığı 27 Mayıs "gölgesinin" halen devam ettiği, sözü boşuna değildir.

Çünkü siyaset alanında yürüyen demokrasi ne yazık ki, Türkiye’de bürokrasiden ibarettir.

Bürokratik engeller ülkeyi hiçbir yere götüremez.

Bakınız.

Başbakan “ak” dediği zaman, muhalefet ve sosyal medya, özellikle sosyalist, baasçı anlayışa yakın zorba bir kesim; "inkâr" asimilasyonuyla karşı çıkıyor.

Mezhepçilik anlayışının Türkiye’deki hâkimiyeti ve bunun paralelinde yürüyen CHP anlayışı maalesef "hakikatlere" gözünü kapatmıştır.

Bu da haliyle Türkiye’nin gelişmesine ve çağdaşlaşmasına en büyük engel teşkil etmektedir.

Ülkenin önünü tıkayan tabiri caizse bir takozdur.

Hep derim.

Halk, tarihini gerçek okumalıdır, geçmişinden de ders-i ibret almalıdır.

***

Başbakan bu ‘Demokratikleşme Paketi’nin açılışını ve açıklamasını yaparken, gerçekten büyük bir cesaret örneği sergilemiştir.

Kolay değil.

Tabiri caizse, "kelle koltukta" bu devrimi yapmıştır.

Çünkü karşısında yalan ve iftira müsabakasını kimseye bırakmayan, CHP lideri, keza BDP olsun ve MHP olsun…

Topyekûn karşı cephedeler.

Ki bunların zihniyet kökeni devletin derin kozmopolitliğinde birleşiyor.

Hiçbirisi anlayış olarak diğeriyle muhalif değildir.

Görünürde söz düellosu yapılıyorsa da bu yine göstermeliktir.

Aslında her üç parti de Yahudileşen İsrail’in, kavmiyetçilik taassubuna dayalı, kör bir ırkçılık taassubu üzerinde ittifak etmektedirler.

“Cadde-i Kübra” denilen İslam’a dayalı tarihimizin yolundan ayrılmış, patikalı yollara girmiş, yolunu şaşırmış bir muhalefet söz konusudur.

Hele bir de onun paralelinde hareket eden ulusal medyanın önemli kalemşorları var ki, maazallah.

Olayları tersyüz ederek Başbakan’a hücum etmektedirler.

Beyhude bir çaba.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Geçmiş tarihimize baktığımızda çok büyük ibretlerle alınması gereken dersler vardır.

Bu dersleri kurcalayıp, inceleyip, irdelediğinde elde edilen netice ve somut bir anlam tümüyle İttihat Terakki Cemiyetinden oluşa gelen, Türkiye’nin bünyesini sarsan masonik, Selanik Yahudilerinin plan ve projesi dâhilindedir.

İttihatçıların istisnasız olarak tümü, hür masonların locasına dayalı olup, Selanik’te oluşmakta olduğu görülüyor.

Yahudi’nin kör ırkçılık taassubuna dayalı bu ittifak, artık ittihatçı partinin köküne yerleşmiş, peyderpey, gizliden gizliye, saman altından yürüyen su gibi, her tarafı ıslatmış ve kirletmiştir.

Bugün, Başbakanın iyi niyetle bu davaya inanarak, verdiği mücadele inşallah boşa çıkmaz.

Ama bu da bir gerçektir ki Başbakan bir yandan bu büyük fedakârlıkları gerçekleştirmeye çalışırken, bakıyorsun ki mutlaka başka bir yönden sözüm ona rejimin koruyucuları olan, adalet dağıtan bazı hâkim ve savcılar hemen 28 Şubat’çıları tahliye ediyorlar.

Ve daha neler olmuyor ki?

Yahudi’nin kör ırkçılık taassubuna dayalı habis ur planı, hükümete rağmen, Başbakana rağmen bir bir gerçekleştirilmek isteniyor.

Beş yüz sene önce Avrupa’da Yahudiler tarafından planlanan bu fesat ve Yahudi’nin aleyhine gelişen bazı durumlar, Yahudileri korkutmuş ve uyarmıştır.

Yahudileri Avrupa’dan Türkiye’ye sürgün etmeye neden olmuştur.

Beş yüz seneden beri Türkiye’ye yerleşen ve Türk vatandaşlığını elde eden bu fesat toplum, terû taze İslam şerefiyle müşerref olan, Hz. Muhammed’in intisabıyla üstün kılınan bu milletimizi de maalesef kurtarıcılık adı altında Osmanlı bünyesine yerleşmiş ve 1909’lardan başlamak üzere günümüze dek, Türkiye’yi hep badireden badireye sürüklemiştir.

Yüzde 50 çoğunlukla, demokratik milli iradeyle parlamentoya giren AK Parti hükümeti, 11 yıldan beri çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalmasına rağmen ancak buraya kadar gelmiştir.

Ve inşallah bu bir ilktir, başlangıçtır.

* * *

İşte batıl olan "andımız".

Kaldırıldı.

Yıllardan beri “andımız” adı altında batıl ve hurafeden ibaret bir sloganı, milli eğitim camiasına yutturularak tekrarlanmış ve gençliğe ezberletilmiş ise de Başbakan büyük bir iman dirayetiyle bu “Demokratikleşme Paketi”nin içinde bunu yasakladı.

Hiç kuşkusuz ki büyük bir şereftir, büyük bir atılımdır, büyük bir gelişmedir.

Fesat, Yahudi’nin ırkçılık taassubuna dayalı, "ırkçı uygulamaları" hiçbir milletin hayrına değildir.

Zaten bariz olarak görünüyor ki İttihat Terakki Cemiyetinin oluşması, kesinlikle Osmanlı İslam anlayışı paralelinde olmamakla beraber, ne Türklük anlayışını, ne de İslamiyet anlayışını içermemektedir.

Olsa olsa basmakalıp bir hurafeden ibarettir.

Bu yüzden de devlet ile millet birbirine düşürülmüştür.

Bu ülke insanı devletiyle milletiyle bir türlü iki yakasını bir araya getirememiştir.

***

Biliyoruz ki.

İttihatçılar devlet bünyesinde ne yapmışsa attıkları her adım tümüyle Yahudi planına dayanmaktadır.

İster adı çağdaşlık olsun, ister adı demokrasi olsun, ister hukukun üstünlüğü olsun, ister Kemalizm olsun, ister laiklik olsun.

Her halükarda illa ki Yahudi ittifakı paralelinde adım atmıştır.

Son devrin Şeyh’ül İslam’larından Mustafa Sabri Efendi son kitabında şöyle diyor;

“Bozkurtçuluk adı altında Kemalizm’i mutlak bir ırkçılığa dayalı olarak, devletin kökenine yerleştirmiş ve kupkuru bir Turancılık anlayışıyla yola çıkmış ve bu aşamada ülkede bulunan diğer etnik gruplarda onlardan esinlenerek, zaman zaman baş kaldırmaya çalışmışlar ve ırkçılık taassubuna dayanmışlardır”

İttihatçıların Osmanlıyı yıktıktan sonra cumhuriyeti kurdurmakla tek parti şeflik ve dipçik anlayışıyla, bu ülkeyi terörize etmek üzere kırk yıldan beri haksız yerde terör odaklarının varlığını gerçekleştirmişlerdir.

Sen, ben davası neticesinde ülke kan gölü haline gelmiştir.

Ve hala da nereye gideceği belli değildir.

İşte bize göre başta söylediğim gibi, milletin inancına, tarihine, kültürüne atılan pranga Yahudi masonik anlayışa dayalı laikçi Kemalizm’in bozkurtçuluk anlayışına dayanmaktadır.

Başbakan biraz daha ileri giderek, yavaş yavaş bu demokratikleşme paketinin gelişmesini sağlayabilirse Türkiye inşallah bundan daha fazla rahat nefes alacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.