DERİN İŞGALİN, DERİN 'SİSİ'LERİ! (II)

Evet, değerli dost okurlarımız.

Gerçekten güzel tespitlere rastlanabilmek için öncelikle, geçmişle geleceği tarihsel irdelemek lazım.

Yani bir araya getirip gerçek bir inceleme yapılmalı.

Ki bu yapıldığında kendiliğinden her şey ortaya dökülür.

Tabiri caizse akla kara birbirinden ayırt edilir.

Zira demişler ya “Geçmişinden ibret almayan toplumlar, hiçbir zaman geleceğini kestiremez”

Aynen de öyle.

***

Hiçbir zaman düşünen, direnen ve dirilişe hazırlanan inançlı bir toplum, geçmişini unutmamalıdır.

Tabi ki geleceğini de rastlantılara bırakmamalıdır.

Dünkü yazımızın ana başlığı paralelinde, bugün de aynı meyanda sohbetimize devam edeceğiz.

Bilindiği üzre dünkü yazımızın son cümlesinde şöyle bir ifade kullanmıştık;

“İslami bir isimle ortaya çıkan Abdulfettah, Mareşal Moboto Sisi’nin soy ismini alarak, dönme bir Hıristiyan olduğu ortaya çıkmış durumda.”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İslam’la tanışan ve İslamiyet’i bünyesinde barındıran ve aynı zamanda İslam’ın gölgesinde büyüyüp gelişen Mısır gibi bir ülke, yüz yıldan beri nelerle karşı karşıya gelmiş.

Her şey gün gibi aşikar artık.

Hiç kuşkusuz ki.

İslam dünyası, İslam’la barışıp bünyesine İslam’dan olmayan gayrimüslimleri de İslam’a kazandırmak için ve insanlığı kölelikten çıkarıp Allah’a kul olma emriyle hareket edip, hayat boyu böyle hizmetleri yapmıştır.

Lakin İslam’a isteyerek-istemeyerek bünyesine sığan nice dönmeler vardır ki, takma isim İslam adını kullanıyorlar ise de kalbin ve ruhi derinliklerinin, vicdanlarının bünyesinde yeşeren, gizliden gizliye büyüyen o kirli ruh bir türlü sadeleşmiyor.

İllaki fesat unsurlarını bünyesinde gizleyerek yaşıyor, fırsat kolluyor, zamanı gelince de ortaya çıkıp derhal kendini gösteriyor.

Türkiye’mizde de görünen ve yaşanan manzara aynı.

Bin küsur yıllık zaman dilimi içerisinde İslam’la barışık yaşayan ve İslam’a giren nice kavimler, milletler ve ırklar, değişik dil, renk ve coğrafya ile birlikte İslamiyet’i baş tacı edip, İslam coğrafyasında kendine yaşam hakkı elde edenler, ne çare ki günü gelmiş, aynı o kirli ve fitne karakterlerini, dönmelik hallerini gizliden gizliye ortaya koymuşlardır.

Devletimiz acısından en çok önemli ve üzerinde durulması gereken olay da, devletin bünyesine sızmış çok tehlikeli unsurların var olmasıdır.

Böylesi zihniyetlere göz yummamak lazım.

Özellikle bilinçli olarak, nice nice dönmelerin ister Yahudilikten, ister Hıristiyanlık, ister Budistlik her ne ise genellikle çocuklarına İslami radikal isimleri takmışlardır ki, "sızma" yapabilsinler.

Ve gerektiği yerde ön planda en önemli pozisyonları kendi aralarında icra etmişler.

Hele ki geleceğini temin etmek için önce çocuklarını, yeni neslini, devletin en önemli kurumlarına teslim etmişler ve burada yetişmelerini sağlamışlardır.

Ki emellerine ulaşabilsinler diye.

Örneğin; Askeri Harp Okulları gibi veya Hukuk Fakülteleri gibi daha neler neler…

Görülen lüzum üzerine devletin istihbarat birimlerine dahi kendilerini sızdırabilmişlerdir.

İsimler aynı Abdulfettah adı olmasa da o paralelde değişik isimlerle beraber, soy isimler Sisi olmasa dahi Sisi’ye pabuç bırakmayan nice Ergenekon terör örgütüne mensup hain generallerin ve kurmayların varlığı tartışılmazdır.

Tıpkı Mısır’ın ordusunda bulunduğu gibi Türkiye’de de aynı.

* * *

Bakınız, kısa bir süre önce Ankara’da bir böcek olayı çıktı.

Yazılı medyanın iddialarına göre 100 böcek varmış.

İranlı bir işadamı bunları kamu kurumlarında kullanmak istemiş.

Yani, İran bağlantılı bir ajanlık.

Başbakanın makamına dahi yerleştirilmişler.

Bu işin redaksiyonunu yapan bir İranlı işadamı.

Peki, yalnız mı?

Sanmıyorum.

Her ne kadar İran'ın nam-ı hesabına deniliyorsa da.

Mutlaka bunun "içten" işbirlikçileri vardır.

O nedenle der demez;

Acaba yıllar yılı İranlılarla işbirliği yapıp büyük miktarda para kazanan Türkiye’deki bazı işadamlarının bu işin içinde dâhili olmasın mı?

Çünkü böylesine işadamlarının iktidar partisine çok yakın mesafede oldukları biliniyor.

***

Dünkü Taraf Gazetesinin “BÜROKRAT BÖCEK PEŞİNDE” başlıklı haberi şöyle;

“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı Başbakanlık yurtdışı Türkler Başkanlığına böcekleri yerleştiren iki kadına, böcekleri bir iş adamının verdiği öğrenildi.

İranlı bir işadamının aynı böcekten 100 tane daha aldığı tespit edilince, bürokraside böcek avı başladı”

Haber şöyle devam ediyor;

Söz konusu böceklerin değişik kamu kurumlarında kullanılmasından endişe ediliyor.

Savcılık ve güvenlik birimleri, yüz böceğin peşine düştü.

Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan soruşturmada Yurtdışı Türkler Başkanlığına böcek yerleştiren iki kadının İran asıllı bir işadamı adına çalıştığı belirlendi.

İşadamıyla ilgili soruşturma yürütülüyor.

Lakin işadamı hakkında bilgi verilmiyor.

Ancak Başbakanlıkta bulunan böceklerin seri numaralarından yola çıkan emniyet birimleri böceklerle ilgili yeni bilgilere ulaştı.

Buna göre böcekler internet üzerinde ve 100 adet olarak satın alınmış.

Böceklerin Ankara’daki değişik kamu kurumlarında kullanıldığından şüphe ediliyor”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İşte devletler, milletler ve ülkelerin, ne gibi tehlikelerle karşı karşıya olduğu görülüyor.

Özellikle Türkiye ve Başbakanımızın içerisinde bulunduğu hal-i, artık siz düşünün.

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinde büyük puntolarla yazılan “300 ASKERE İNCELEME” başlıklı haber.

Okudunuz mu bilmem, ama burada özetlemek istiyorum.

“28 Şubat soruşturmasını yürüten Savcı Mustafa Bilgili, darbe sürecinde görev yapan çoğu general ve amiral 300 askerin mali durumlarının incelenmesi için talimat verdi.

Denetim birimleri listedeki isimlerin mal varlığında anormal artış tespit etti.

Mal varlıklarında olağan dışı tespit edilen isimler savcılığa bildirildi, savcılar ifadesine başvurduğu söz konusu askerler ve yakın akrabaları mal varlığından artışı Oyak’ın ödediği yüksek tazminatlara bağlayarak savundu”

* * *

Evet, dün de aynı bu köşede siyahî Zaire ülkesinin darbeci imparator Moboto Sisi’nin mali portresini yazmıştık.

Ve aynen şöyle vurgulamıştık;

Moboto Sisi’nin darbe yapmak için aldığı 7 milyar dolarlık rüşvetin yanı sıra bir o kadarı da biriktirdiği ve devlet bütçesinden maaş olarak aldığı servet Avrupa’nın birçok ülkelerinde nice gayrimenkullere yatırılmıştı.

Keza Mısır’daki Abdulfettah isimli generalin de soy ismi Sisi.

Türkiye’mize göz atarsak, yaklaşık yüz yıl içerisinde adı; Ahmet, Mehmet, Ali, Veli vs. nice darbeci hainlerin biriktirdiği servet dudak uçuklatan cinsten.

Ne gariptir ki, Cumhuriyet tarihi boyunca da böylesi servetler hiç de deşifre edilmemiştir.

Ancak dünkü yazılı medyanın bazı gazetelerinin belirttiği gibi; 300 askere incelemede görülüyor ki, tümüyle albay ve generaller!

Yani üst rütbeli.

Bunların acaba kaçta kaçı dönme.

Tabi ki yüzdelik noktasında veri malumumuz değildir.

Amma kesinlikle dönme, sabataist, haçlı veya ırkçı kökene sahip olanlar vardır.

Ama heyhat!

Onun için hep derim.

Türkiye açısından, tıpkı Mısır’ın Firavunu Abdulfettah Sisi gibi nice darbeci Sisi’lerin izini takip edenlerin var olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Son söz olarak diyebiliriz ki tefrikaya, hizipleşmeye, değişik ideolojilere ayrılmış, ihtilafa girmiş bir İslam dünyası özellikle Türkiye, acaba yeniden birleşmesine, birlikteliğine toplu ve güçlü bir Türkiye’nin gelecekteki varlığına inanabiliyor muyuz?

Zira yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim'in “Ali İmran” suresinin 103. ayeti kerimesi bize şu gerçeği emretmektedir:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın”

Bu hüküm gölgesinde ve ışığı altında yürüyen bir toplum hiçbir zaman zeval bulamaz ve pusulasını şaşıramaz.

Cemaatleşme başlı başına Allah’ın güçlü, kopmayan ipi demektir.

Birbirine kenetlenmiş, demir halkalı zincir gibidir.

Eğer bunları bırakıp da devletin tüm sır ve imkânlarını dönme böcekçilere veyahut fişçi Ergenekoncu general ve JİTEM’cilere bırakılırsa vay Türkiye’nin haline.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Cumanız mübarek olsun diyor ve duanızı bekliyoruz.