DEVLET, MİLLET VE ADALET (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Köşemize başlık olarak koyduğumuz “DEVLET, MİLLET VE ADALET” ifadesi büyük çapta okurlarımız pür dikkatle okuyup takip etmektedir.

Bu münasebetle bugün de aynı başlığı kullanmak istedik.

Zira “Devlet” dedik.

Yıllardan beri devlete karşı kurulan kumpas, yine devleti içten yıkmaya kemirmeye girişen dışa bağımlı unsurların varlığıyla ikmal edilmektedir.

Devletle milleti birbirine düşüren güdümlü siyaset, her ne kadar sürekli olarak “Milli irade” adını kullanıyorsa da bırakın “Milli İrade”yi tam tersine “Milli iradesizlikle” devlete kurulan kumpas gibi millete de aynı kumpas kurulmuştur.

Milli inanca, milli kültüre, milli gelenek ve göreneklere, velhasıl ne kadar milli kelimeleri ortaya çıkmışsa, o kelimeye bitişik gelen cümle ne ise tam tersine dönüştürülmüş ve böylece millet arkadan hançerlenmiştir.

O günden bugüne kadar millet bir türlü iki yakasını bir araya getirememiş, hiçbir değer varlığına sahip çıkamamıştır.

Her şeyini yitiren bu millet, ne yazık ki kullanılan makyajlı kavramlarla benliğini yitirmiştir, aldanarak, yanılarak, parlak nutuk ve makyajlı bir siyasettin peşinde gitmiştir..

* * *

19 Şubat 2014 tarihli Sabah Gazetesinin 19 uncu sayfasında  yer alan haber..

Haberde;

Merhum Menderes’in oturduğu iktidar koltuğunda ona karşı kurulan kumpasla onun da telefonu dinlenmiş ve eninde sonunda CHP’nin hışmına uğramış, İsmet Paşa’nın tezgâhına takılmış ve idam edilişiyle ilgili süreci anlatıyor..

Bugünkü köşemizi anılan gazetenin iç sayfasında yer alan haber ve yorum gibi çok önemli konu başlıklarını siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum.

Mehmet Barlas’ın köşesindeki kullanılan ifade aynen şöyledir;

“Kimin hangi devleti temsil ettiğini anlamak kolay değil.

Jandarmaların MİT’çileri yere yatırıp, dövdüklerini görüntüleyen fotoğraflar, ‘Devlet devleti döver mi’ sorusunu gündeme getirmedi mi?

Tabii ki bu çeşit sorular gündeme gelince, bunlar türemeye de başladı.

Önce bunlardan hangisi gerçekten devlet” diyen Mehmet Barlas, aynen şöyle devam ediyor.

“Bunlardan biri paralel devlet, cevabı verilirse bu defa da dikey devleti aramaya başlarsınız.

Bu gibi durumlardan kimin kim adına, karşısındakini etkisiz kılmaya çalıştığını anlamak kolay değildir.

Geçmiş dönemlerde ‘kim gerçek devlet’ sorusuna cevap aramak yerine ‘kim gerçek Atatürkçü’ sorusu zihinleri işgal ederdi.

‘Seni sevmek milli ibadettir’ diyerek Atatürk’e olan sevgisini ifade eden Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar, 27 Mayıs 1960 darbesinde Atatürkçü askerler tarafından devrilmemiş miydi?

Buna benzer durumlara sık sık rastlanır.

Bu coğrafyada 1960’ları hatırlayanımız kaldı mı acaba?

Senin gençliğin ve senin polisin, içinden dev gencin de çıkacağı fikir kulüpleri federasyonunu oluşturan örgütler 1965’teki kuruluştan başlayarak, 12 Mart 1971 darbesine uzanan döneme kadar pek çok eylemle varlıklarını kamuoyuna duyuracaklardı.

Bu eylemlerden biri de Samsun’dan başlayıp, 10 Kasım’da Ankara’da Anıtkabir’de sona eren Gençlik Yürüyüşleri idi.

Böylece dönemin Adalet partisi iktidarının devrime ihanet ettiği suçlaması, Atatürk’e duyurulurdu.

10 Kasım’lardan birinde Anıtkabir’e ulaşan gençlere Toplum Polisi müdahale etmiş ve polisler topluluğu dağıtmak üzere gençleri joplarla dövmeye başlamıştılar.

Bu sırada Anıtkabir defterine gençlik adına gözlemlerini aktarmakta olan fikir kulüpleri temsilcisi de polisin müdahalesine hedef olunca, Anıtkabir defterine “Senin polislerin, senin gençliğini dövüyor” diyerek son cümlesini yazabilmişlerdi.

Senin Jandarman ve senin MİT’in

Eğer MİT’in Tırları anıtkabir önünde jandarmalar tarafından durdurulsaydı ve Jandarmalar MİT’çilere orada müdahale etselerdi, MİT temsilcisi Anıtkabir defterine ‘Atam senin güvenlik personelin, senin istihbarat personelini dövüyor’ diye yazar mıydı acaba?

Vesayetçi demokrasi sona erdirildikten sonra kendilerini derin devlet olarak görenlerin yokluğu kendilerini paralel devlet olarak görenlerin doldurmaları galiba kaçınılmazdı.

Halkı veya seçmeni devre dışı bırakmayı amaçlayan oluşumcular, bu coğrafyanın kaçınılmazlarından değil midir?

Burada şaşırtıcı olan yüksek bürokratların yerine yüksek imamların bir anda geçivermiş olmalarıdır.

Eğer hükümet bu paralel devletin vesayetini de sona erdirse, bakarsınız Ankara’ya gelemeyen birileri Washington’a gidip, Lincoln’ün anıtın defterine ‘Amerikanın müttefikleri Amerika’ya sadık insanları cezalandırıyor’ diye şikayetlerini yazarlar”

***

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Mehmet Barlas’ın bu köşe yazısı bizi çok önemli yerlere götürüyor.

Yakın tarihimizin derinliklerini bize hatırlatıyor.

Bu alaycı, bu Atatürkçü olarak geçinen bu Kemalist anlayış, bu memleketi nereden nereye götürüyor diye sorgulayan anlamlı bir yazı..

Ve Kemalizm’in Atatürkçülüğün ne kadar boş bir kabuktan ibaret olduğunu bize tümüyle hatırlatıyor.

Menderesi idama götüren, devletin bu köhne anlayışı dahi yine o günlerde Menderesi dahi böcekle dinlemiş!

Onun için o günkü anlayış hala da günümüze kadar varlığını devam ettiriyor.

Tüm bunlara rağmen “Devlet, Millet ve Adalet”in neresinde olduğu sorusuna karşı bir türlü cevap bulunamıyorsa da fakat kulağa gelen icraatlar kendi kendini zaten ele veriyor.

Yine aynı tarihli gazetenin 18. Sayfasının alt tarafında büyük puntolarla şöyle diyor;

“SAVCIDAN HSYK ÇIKIŞI”

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir Adalet.org sitesine HSYK yasasının gerekliliğini anlattı:

“HSYK üzerinde şaibe oluşmuştur.

Bu şaibeyi giderip, yargıyı bir grubun işgalinden kurtarmak içinse tek yol bu yasadır..”

Savcısı Mehmet Demir’in bu yazısını özetlemek suretiyle şöyle ifade edelim.

Yani kıssadan hisse, önemli ve dikkat çekici…

"HSYK’da ve yargının çeşitli kademelerinde motivasyonunu hukuk ve yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığından almadığı kuşkusu uyandıran bir kısım şahısların hâkimiyet sağladıkları ve bunlardan bir kısmının da Emniyet ile birlikte bir cunta yapılanması içinde oldukları şüphesi" doğduğuna işaret eden Demir, “HSYK üzerinde giderilmez bir şaibe meydana gelmiştir” dedi.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Yıllardan beri biz bu köşeden devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının fikren, ideolojik olarak ne kadar yağmalandığını, kimlerin ve hangi ideolojyanın örgüsü içinde kaldığını hep dile getirmişiz, ertesi gün ne yazık ki apar topar kendimizi Adliyenin koridorlarında bulmuşuz.

Sorgulanmışız, ama netice itibariyle hep haklı çıkmışız.

Bu kutsal değerli kurum, tarihi Kemalist anlayışına bağlı Atatürkçü CHP’nin, batıl ve yanlış bir mezhebin hegemonyası altında kalarak, yanlış kararlar vermeye yöneltilmiştir.

Biz bunları hep dile getirdik!

Yetkilileri devletin büyükbaşlarını nice nice mesajlarla uyarmaya çalıştıysak da maalesef bir türlü kendimizi kimseye inandıramadık.

Fakat bugün her şey su yüzüne çıkmış, güneş gibi aşikâr ve berrak hale gelmiştir.

“Kimin eli kimin cebinde olduğu” ifadesi bizi her zaman haklı çıkarmıştır.

Yıllardan beri bu yanlış ve batıl anlayış projesi himayesinde kalan nice nice çöreklenmiş hakim ve savcıların varlığı söz konusudur.

Gelen giden iktidarlar, bir türlü bunlara el atamamıştır, çünkü maalesef meslek taassubu ile ideolojik bağımlılığı her şeyi bitiriyor bu memlekette.

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten HSYK, tarihi yanlışlıklara imza atmıştır.

Son çıkan bu HSYK Kanunu inşallah bizlere ve tüm milletimize bir ümit kapısı olacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimizle.

Hayırlı Cumalar.