DEVLET, MİLLET VE ADALET! (V)

Evet, sevgili okurlar.

Bildiğiniz gibi her gün biraz daha yaklaşan yerel seçim atmosferi, gittikçe siyaset dünyasında hızını almaktadır.

Elbette ki siyasiler, görülen lüzum üzerine herkes kendi partisinin propagandasını yapmak üzere seçim meydanlarında, tüm hızıyla ülke sorunlarını dile getirmektedir..

Mevcut siyasi partilerin seçim propagandasında bize göre en dikkat çekici ve tutarlı konuşmalar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın halka yaptığı konuşmalardır.

Başbakanın hitabelerinin daha radikal ve ciddi gerçeklere dayanmakta olduğu inancındayız.

Söylediklerinin yüzde doksanını delillere dayandırmaktadır ve tarihi gerçekleri yansıtıyor.

Ama nitekim tümüne eli yetişmiyor ise de elinin yetiştiği kadar, tarihi olayları halka anlatma gayret ediyor.

Keşke bu söylediklerinin tümünü bir de icraata koysa!..

Hem bu dünyada, hem öbür dünyada büyük şeref ve izzetle yâd edilecektir.

Pek tabi ki tüm bunlara rağmen usulde bir kaide var, iddia edilen şeylerin tümüne yetişilemiyorsa, icraata konulamıyorsa, büsbütün de o davayı terk edip sahipsiz bırakmak da usule aykırıdır.

Elin nereye kadar yetişirse, onu dahi yaparsan halkın teveccühüne, sevgisine mazhar olacaksın.

Ancak söyleyip de hiçbir şey yapamıyorsan, güvensiz bir insan olursun..

İnsanlar da hayal kırıklığına uğrar.

Sayın Başbakan, öyle inanıyoruz ki söylediklerinin tümünün yapılması peşindedir ama söylediklerine ne kadar yetişiyor, o meçhulümüzdür.

* * *

Örneğin!..

Dün Afyon ilinde miting meydanında CHP’yi eleştirirken, tarihi Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine "neler yaptıklarını" anlatıyordu.

CHP’nin meşhur şeflik ve dipçik dönemindeki icraatlarını dile getirirken, gerçekten söyledikleri tüyler ürperticiydi.

Başbakanın Bediüzzaman hakkındaki belgeli konuşması, tüm dinleyicilerini haddinden fazla memnun etmiştir.

Başbakanın böylesine tarihi gerçekleri vesikalı (belgeli) olarak dile getirmesi, seçmenler nezdinde büyük çapta puan topladı.

Ve bir o kadar da altı oklu CHP'nin gerçek yüzünün gösterilmesiyle bu partiye bir hayli puan kaybettirdi.

İnşallah da öyledir.

Başbakan Erdoğan, Bediüzzamanın "Afyon ve Denizli'deki" hayatından bahsederken elindeki belgeyi göstererek şöyle diyordu:

“İşte belgesi. CHP'nin genel müdürü. Bu belge senin belgelerine benzemez. 15 Temmuz 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararı bu. 'Saidi Nursi tarafından yazılan Gençlik Rehberi adlı kitabın dağıtımının yasak edilmesi ve elde edileceklerinin de toplattırılması Bakanlar Kurulumuzun 15 Temmuz 1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır', İmza, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü... İşte bu CHP ile güya Said-i Nursi'nin izinden gittiğini iddia eden bu paralel örgüt, şu anda kol kola yürüyorlar. Said-i Nursi'nin kemikleri sızlıyor. Afyonkarahisar'da, Emirdağ'da Said-i Nursi'nin hatırası inciniyor.."

* * *

Evet, gerçekten muhterem Başbakan bu konuşmadan dolayı çok önemli tarihi olaylara imza atmış durumda.

Üstat Bediüzzaman Hazretleri 1940’larda Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin Beraat Kararı neticesi olarak Risale-i Nur, Eksel-i Vilayet, İl ve İlçe ve Köylerde yayılmış ve Nur talebeleri kısa bir zamanda yüz binlerin fevkınde çoğalmıştır.

Risaleler teksir ile yayınlanmaya başlanmış ve kısa bir müddet içinde yani 1947 senesi sonralarında Üstat ve talebeleri üçüncü defa tekrar hapse atılmışlardır.

Evvela üç sene kadar Emirdağ’da ikamet edilen Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, tekrar Emirdağ’da üç-dört sene kadar kalmış ve sonra Isparta’ya yerleşmiştir.

O dönemde 90 yaşına yaklaşan ve tebdil-i havaya çok muhtaç olan Üstat Bediüzzaman Hazretleri ara sıra Emirdağ’a gelip, Dersane-i Nuriyede kalmaktaydı.

Emirdağ hayatının ilk bölümü ki Afyon Hapsine kadar olan süreç zikredilecek.

Emirdağ’daki hayatı evvelki hayatına nisbeten çok çok daha şaşalıdır.

İthamlara daha ziyade hedef olmuş, daimi tarassuda, gözaltına hatta imhaya maruz kalmıştır.

Bununla beraber Risale-i Nur, geniş dairede yayılmış, üniversite memurları ve ehli siyaset muhitinde okunmaya başlanmıştır.

Üstadın Emirdağ’a sürgününden sonra aleyhinde pek insafsızca iftiralar yapıldığı ve çok geniş bir dairede yalanlarla, isnatlara girişildiği münasebetiyle ve nurların harika neşri dolayısıyla bilhakikati bu mukaddimede beyan etmek lazım geldi ki şöyle ki:

"Bizim Said-i Nursinin aynı hakikat olan ahval ve harekat ve hizmetinde görünen harikaları beyan etmemizde muradımız şudur.

Okuyucuların nazar-ı istiğnalarını celp edip haşa Bediüzzaman’ın fani şahsını, insanlığın alkış tufanına tutmak değil, belki onun şahsını ve hizmetini insafsızca iftira ve yalanlarla lekedar etmek isteyen ve dolayısıyla Risale-i Nur’un hizmeti imaniyesine set çekmeye çalışanların mukabilinde Risale-i Nur’lu müessir ve saadetfeşna hizmetini belirtmek için Kur’anın bir şakirdi ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in bir ümmeti ve Allah’ın bir abdi (kulu) olarak nail olduğu ikramları zikrediyoruz.

Sevgili okurlar, bizi okuyun ve devam edin.

Din düşmanlarının bahanelerle taarruzunu ve insafsız hücumlarına ret ve bir masumun masumiyetini beyan ediyoruz.

Hatta diyebiliriz ki tarihte Bediüzzaman gibi hilafi hakikat olarak düşünce ve mefkûre hizmet ve gayesinin tam zıddında şiddetli itham ve isnatlara maruz kalmış bir kimse yok gibidir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bediüzzaman’ın hayatı boyunca vermiş olduğu hizmet, inkâr edilemez.

Elbette ki bu hizmetin mükâfatı da bize göre bugün Risale-i Nur’un var oluşuyla söz konusu olmuştur.

Sayın Başbakan, bu tarihi gerçekleri dile getirip kamuoyunu aydınlatırken, CHP’nin tarihi mezaliminin bir daha memleketin başına çökertilmemesi için gayret sarfettiğine de kuşkumuz yoktur.

Ancak ne var ki CHP’nin 1925’ten 1950’lere kadar bu ülkenin kültürünü, tarihini, geleneğini, göreneğini, örf adetlerini tamamıyla kökten kurutup, İngilizler’in direktifi üzerine “Tevhid-i Tedrisat” adı altında kurdukları eğitim sistemine karşı çıkan ülkenin büyük ulema kesiminin bazılarını sürgün etmiştir, bazılarını idama çekmiştir, bazıları da zehirlenerek hastanelerde ölüme terkedilmiştir.

Başbakanın da dediği gibi, Eskişehir’de kışın ortasında ölmek üzere Cezaevinin soğuk deposuna koyarak, ölüme terk etmesi bu insanlığın tarihi yüz karasıdır.

Eğer Başbakan gerçekten bu ülkenin geleceğe yönelik bir daha CHP’nin böyle dipçik ve şeflik döneminin tekrarlanmaması için gayret sarf ediyorsa başta Bediüzzaman Hazretleri olmak üzere Şeyh Sait kıyamından tut, Şapka Risalesini yazan İskilipli Atıf Hoca’ya kadar…

Tahir’ül Mevlevilere kadar, Babaeski Müftüsüne kadar…

Daha neler neler…

Burada ismini hatırlayıp da sayamadığımız ülkenin birçok ileri gelen ulema kesimlerine kıyım getirilmiş CHP tarafından.

Şu halde bunlar için derhal meclise önerge verilsin.

Bu büyük zevat-ı kiramların “İade-i İtibar” olarak yeni bir yasayla haklarını iade edin..

Bu da, çağdaş bir medeni Başbakana ancak yakışır.

Her ne kadar çağdaş bir dünya olarak kendini lanse edip, yola çıkmış bir dünyada yaşıyor isek de hiç de öyle değildir.

“Tavşana kaç tazıya tut” misali bu olay gerçekleştirilmiştir.

İnanıyoruz ki en kısa zamanda anılan ulema ve meşaik kesiminin “İade-i itibar” olmak üzere yeniden halka kazandırılacaktır.

Sevgili başbakan böyle bir girişime girerse inanın Türkiye’ye yeni bir milat olur, tarih olur.

Başbakan sağ oldukça artık Başbakanlık koltuğunu başka siyasi partilere bırakmaz.

Bu inançtayız.

Yani daha güzel anlaşılmak üzere, tekrar ifade edilmesi gereken bir husus var, o da Bediüzzaman’ın ve diğer ulema kesiminin itibarının iade edilmesi partiye çok büyük puan kazandırır.

Ve bu partiyi artık tez be tez iktidardan alaşağı etmeye de kimsenin şansı olamaz.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki böyle bir girişim ülke için ve milletimiz için en önemli barış süreci bu olacaktır.

Eğer bu ulema kesimlerinin itibarları iade edilmezse kimse kusura bakmasın, Başbakan da olsa Cumhurbaşkanı da olsa bu fıtret dönemi halkın gözünden kaçmaz.

Bizim kamuoyu adına bir medya kuruluşu olarak beklentilerimiz budur.

En derin saygı ve sevgilerimle.