DEVLETTE KEMALİST İDEOLOJYANIN HEGEMONYASI?! (II)

Evet, değerli okurlar.

Bir önceki gün Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan Soma Holding'e ait maden ocağındaki yangın faciası, nereden bakarsanız 300 civarında insanımızın hayatına mal olmuş durumda.

Öncelikle buradan vefat edenlere Allahtan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Ve diyorum ki, Türkiye'nin başı sağolsun.

**         

Hiç kuşkusuz ki, beklenmedik, ansızın vuku bulan bir facia.

Katliam gibi…

Der demez insan için düşündürücü bir olay…

Ders almak gerekir.

Böylesine musibetlerin ansızın çıkıp bizi yakalamasını elbette ki “kader-i ilahidir” diye kendi kendimizi teselli edebiliriz.

"Kadersiz" hiçbir yaprak bile daldan düşmez.

Her şeyi kadere havale etmek inancımızın gereğidir.

Amma velâkin bu tür kaderler de, milletlere ümmetlere ders-i ibret olsun diye oluşan musibetler, mana âleminde bazı yerlere mesajdır.

O mesajda der ki; “kendine çeki düzen ver, yolunu ve istikametini dürüst kıl”

Aksi takdirde Allahû Teâlâ her an için, her darbeyi insanlara, toplumlara indirmeye muktedirdir.

Zira mutlak kudret sahibidir.

Ve o yüce kitabımız Kur’an-ı Azim, geçmiş kavimlerden ders-i ibret olsun diye bizi uyarıyor ve gönderme yapıyor.

Bazı ilahi mesajlarla deyim yerindeyse bize "tokat" atıyor.

“Anlayasınız diye” ikaz ediyor.

Ama denilebilir ki bu tür olayların ve başa gelen musibetlerin içinde ölen nice masum insanlar vardır.

Yani o masum insanlar mı hep toplumların toplumsal günahlarının acısını çekecek?

Evet, cevaben diyoruz ki:

Masum olan insanların olaylar içinde varlığı söz konusu ise onlar için büyük kefaret olur, aileler için büyük bir mükâfat olmakla beraber, hiç unutmayalım ki yanlış yapan bazı insanlar yüzünden yaşla kuru beraber yanar.

* * *

Nitekim...

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Yunus” suresinin 89. ayeti bunları bize hatırlatmaktadır.

Bu ayet, tüm beşeriyeti uyarıyor..

Ve sanki bugün inzal edilmiş gibi tazeliğini koruyor.

Hz. Musa ile kardeşine hitaben diyor ki Allahû Teâlâ:

“Firavuna karşı vermiş olduğunuz mücadeleden dolayı, davetiniz, çağrınız ve duanız kabul edilmiştir.

Bu ilahi lütuf ve kerem paralelinde karşılığı budur ki “Festekîmâ” yani her ikiniz de istikametinizi koruyun, dürüstlükten ve İslami inançtan sapmayın.

Bir şey bilmeyen şeytan kılığındaki insanların yolunda gitmeyin, tabi olmayın.

Aslında bu ayetten önceki 86, 87, ve 88'inci ayetleri üst üste mealini okursak, daha iyi öğrenir ve bu yardımın ne kadar önemli olduğunu anlarız.

Zira 86. ayeti Allahû Teâlâ (C.C) mealen İsrailoğullarının yalvarmalarını şöyle dile getiriyor;

“Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar”

Ve devamla 87. ayette şöyle buyuruyor;

“Bu sırada Musa ve kardeşine vahiy gönderdik ve dedik ki: Siz kendi kavminiz için Mısır’da yuvalar inşa edin ve barınakları hazırlayın, o barınaklara girerken de kendi evinizi adeta bir kıblegâh durumuna getirin. O kıbleye karşı namaz kılınız ve aranızdaki müminleri de böylece müjdeleyin”

Bu vahiy paralelinde Hz. Musa 88. ayetin mealini şöyle dile getiriyor ve diyor ki:

“Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.”

Yine Hz. Musa’nın Allah’la yapmış olduğu konuşma dili paralelinde 89. ayette diyor ki:

“Allah da: “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi”

Demek ki bu ayetlerden anlaşıldığı gibi;

Ümmetler topluluğu nerede olursa olsun, hangi platformda yürürse yürüsün, mutlaka inanç paralelindeki istikametini muhafaza etmesi lazım.

Allah’ın yüce kudretine karşı ubudiyet görevini yapmayan toplumlar, hiçbir zaman istikametini "koruyorum" düşüncesine kapılmamalıdırlar.

Oysa ki, insanlar ve hayvanlar, bir alemden gelmektedirler.

Ruh aleminin içerisinden gelen tüm canlılar, hiçbirisi diğerinden farklı değildir.

Nitekim “En’âm” suresinin 38. ayeti mealen şöyle buyuruyor;

“Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler”

Yani anlaşıldığı gibi, her canlı ruh aleminden akın edip gelen Allah’ın yarattığı varlıklardır.

Ruhen birer canlı olarak biri diğerinden farklı değildir.

Bırakın onu.

Bilakis mevcudat içerisinde, yani varlıkların tümü ister hayvan olsun, ister bitki olsun, ister toprak olsun, ister yerküresi olsun, ister semavat felekleri olsun…

Tümü tek bir yüce kudretin mahlukları olup, onun terbiye ve yönetimi altındadırlar.

Madem öyleyse Müslüman’a düşen görev, günde 30 rekattan fazla kılınan namazların tümünde yüce kudretin süzgecinden geçiyor.

Her rekâtta Fatiha-i şerife okunduktan sonra, bir zammı sure okunur, daha sonra Allah’a ubudiyet görevini yerine getirmek suretiyle rükuâ gider, daha sonra secdeye gider.

Kulluk görevini böyle ifa ederken, bu ubudiyet görevinin temelinde yatan gerçek; insanlar kendi aralarında sevgi, muhabbet ve yardımlaşmayı elden bırakmamalı, hayır ve hasenatları kendi aralarında gerçekleştirmesiyle birlikte birbirlerine zulmetmemesi gerekir.

Haksız yerde birbirinin malını haram yollarla yememesi gerekir.

Allah nezdinde, iman nokta-ı nazarında, hiç kimse kimsenin üstünde olmama cihetiyle yola çıkıp, illaki insanlar arasındaki fark; takva ve muhabbetle sağlanması gerekir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Görünen odur ki bugün yeryüzünde yaşayan insanlık dünyası, o görevi yerine getirmiyor.

Devletler olsun, milletler olsun, bireyler olsun, toplumsal olsun.

Allah’ın emir buyurduğu şekilde istikametini koruyamadığı için, Allahû Teâlâ’nın değişmez kanunları harekete geçer ve insanlara bir ders verir.

İşte gerçek toplumun varlığı; sağlıklı, bela ve kazalardan uzak olan bir toplum olmalırdır..

Tıpkı Allah’ın Hz. Musa’ya tavsiye ettiği ubudiyet gibi…

Kulluk görevini her nerede olursa olsun, bila istisna yerine getirmesi gerekir.

Eğer bu kulluk görevi Allah’ı unutarak, yerine getirmezse işte karşılığı da böylesine ikaz edici musibetleri harekete geçirir.

Hiç de uzağa gitmeye gerek yok.

“Görünen köy kılavuz istemez” misali bu topluluğumuzun başına gelen başta terör olayları dahil olmak üzere nice musibet ve belaların vazgeçilmez hali yakamıza yapışır.

Allah toplumumuzu korusun, muhafaza etsin.

En derin saygı ve sevgilerimle.