DEVRİ HABASETE SON VERİLMELİ?!

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi ülkemiz yaklaşık üç çeyrek asrı aşkın çok önemli olaylardan geçti.
Bana göre çok büyük deneyimler geçirmiş oldu.
Bu yakın tarihimiz boyunca yani cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek yasallaştırılmış ve resmiyetin dili olarak kullanılan birçok kavram ters yüz edilerek yanlış mana verilmiş ve hala da yanlış anlamlar taşımaktadır.
Buna rağmen milletin başına bunca yağdırılan musibet, felaket ve mezalim devrine "devri saadet" olarak yani mutluluklarla dolu bir saadet devrimiş gibi gösterilmiştir.
Birçok kamu kurum ve kuruluşlarının yanlış kullandıkları dil, kavram, uyguladıkları eylemin yüzde doksanı insan temel hak ve özgürlüğüne, düşünce ve inanç hürriyetine öğrenim ve tarih gerçeğine hep aykırı olduğu halde ve dahası geçirilen zaman dilimi içerisinde uygulanan çile dolu baskıcı bir sistem bunu hiç olmamış gibi makyajlamıştır.
Hem de aşırı derecede makyajlanmış, ağır fiyat verilmiş, berrak gösterilmiş ise de ama heyhat hep kan ve gözyaşları, yanlış adres tespitleri bunun kanıtlayıcı delilleridir.
Tüm bu rezalet ve ahlak dışı çöküşün adı da "devri saadet", "Kemalizm" ve "Atatürkçülük" ilke ve inkılâpları adı altında yanlış maddi tefsir ile açıklanarak millete yutturulmuştur.
Zira her ne kadar buna makyajlı kelimeler kullanılmış ise de ama kendi kendini anormal bir biçimde göstererek "devri saadet"ten "devri habaset"e geçirilmiştir.
Yani habis ruhlu anlayışlar dopdolu.
Ahlak dışı, keyfi maceraperestlik.
Bu kirli eyleme resmiyet kisvesi giydirilmiş, başına mezalim külahı takılmış, gerçekler ters yüz edilerek her alanda millete çok ağır faturalar ödettirilmiş ise de buna mutluluk, refah ve ilericilik yaftasını takmışlardır.
Devletin başta yargı olmak üzere birçok kurum ve kuruluşlarının hali pür melali ortadadır.
Yargının özellikle üst düzeydeki uygulamalarına bakıldığında büyük oranda keyfiliğe veya ideolojiye dayalı kararlarla karşılaşırsınız.
Hukuk dışı kararlar birçok yönüyle toplumun içini yakmıştır ve yakmaya da devam ediyor.
Bu yanlışı yapan önemli bazı yargıçların dokunulmazlığı tümüyle yasallaştırılmış.
Ne yaparsan yap hakim suç işlemez gibi büyük bir koruma zırhına tabi tutulmuştur.
Askeri uygulamalara bakıldığında o apayrı bir seviyede yürüyor.
Devletin ve halkın sırtından beslenen, vergisiyle büyüyen, bütçesiyle palazlanan bu kurumlardaki anlayışlar, hiçbir zaman bu millete saadet ve mutluluk getirememişlerdir.
Habaset ve ahlak çöküntüsünden kendini kurtaramamışlardır.
Bakınız, dünkü yazılı medyamızın en çok satan gazetelerinden Zaman Gazetesinin manşeti ve bazı haberlerini özetleyerek size sunmak istiyoruz.
Manşet aynen şöyle;
"MİKTAD YARBAYI BİLE BİLE ÖLÜME GÖNDERDİLER"
Haber şöyle devam ediyor;
Dursun Çiçek’in yargılandığı ıslak imzalı kirli plan davasında gizli tanık Efe’nin ifadesi gündeme damgasını vurdu.
Bir dönem bölgede savcılık yapmış olan Efe, kurulan tezgâhı mahkemede anlatırken, istihbarat uyarılarına rağmen 2008’de bir yarbay ve sekiz askerin ölüme yollandığına dikkat çekti.
Kamuoyunda AK Parti ve Gülen’i bitirme planı olarak bilinen davada verdiği ifadelerle Ergenekon’un Erzincan yapılanmasını deşifre eden gizli tanık Efe, duruşmada bölgede uygulamaya konulan kirli oyunları da bir bir anlattı.
HSYK’nın eski başkanvekili Kadir Özbek tarafından bilinçli şekilde Erzincan bölgesine Cumhuriyet Savcısı olarak tayin edildiğini belirten gizli tanık Efe, bu sebeple yakın çalışma imkânı bulduğu İlhan Cihaner’in Erzincan Başsavcısı kimliğini kullanarak toplumsal olayları organize ettiğini söyledi.
İddiasını somut delillere dayandıran Efe, 2008 yılında şehit edilen yarbay Miktad Şamdancı ve sekiz askerin kaos için Erzincan Kamah’ta bile bile ölüme gönderildiğini savundu.
"Miktad yarbayı inançlı, muhafazakardır diye sevmezlerdi.
İstihbarat bilgilerine rağmen oraya gönderildi" diyen gizli tanık söz konusu olayla ilgili yapılan araştırmada da dönemin Erzincan Alay Komutanı Albay Recep Gençoğlu’nun olayda ihmali olduğu ortaya çıkmıştır.
Evet, sevgili can dostlar.
İşte ibretengiz, insanı çok hayrete düşüren bir olay hem de hileli ve ters yüz keyfiliğe yüz tutmuş bir olay.
Bakın, "devri habaset"in habisliği daha nasıl devam ediyor.
"Ajan askerlerin, evlere silah bırakması Cihaner’in planıydı"
"Elbisenizin rengini unutabilirim ama teninizin rengini asla unutmam" diyen Albay Dursun Çiçek, duruşmanın ilk günü gizli tanık Efe’ye "üçüncü ordu üzerinden kıyafetin rengi ne idi?" diye sormuştu.
Efe’nin bu soruya net bir şey söyleyememesi kimi gazeteler tarafından ters yüz açıklamalar şeklinde yansıtıldı.
Ancak Efe’nin ikinci gün anlattıkları tereddütleri ortadan kaldırdı.
Üçüncü bir haber, hem de insanları duygulandıran ve hayretlere sürükleyen bir haber.
"Yassıada’da darbecilerden DP Milletvekili’ne; Menderes’in yüzüne tükür bu cehennemden kurtul" diyen 27 Mayıs darbecisinin Türkiye’ye yaşattığı acılar aradan yarım asır geçmesine rağmen hala yürek burkuyor.
Demokrat Parti milletvekili Mehmet Sait Göker’in kızları Hayriye ve Emine Göker, yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatıyordu"
Aynı gazeteden diğer bir haber;
"Danıştay’dan tuhaf karar: Gençlere ve çocuklara içki satışı sınırlandırılamaz" başlıklı hezeyanlı karar.
Haber şöyle devam ediyor;
"Türkiye, tekne partisinde alkol komasına giren liseli gençleri tartışırken Danıştay şaşırtıcı bir karara imza attı.
13. Daire, gençler ve çocukların alkolden korunması için içki satışını ve firmaların özendirici tanıtımlarını sınırlayan yönetmeliğin yürütmesini durdurdu.
Artık, 20. ve daha küçük hacimli ambalajlardaki alkollü içecekler de bakkal, market, süper market, hiper market kuru yemişçi, büfe gibi işyerlerinde satılabilecek.
Karar: 2 üyenin karşı oyu ve oy çokluğuyla verildi.
Daire gerekçeli kararında; kişilerin içki içme ve satın alma özgürlüğünün sınırlandırıldığını savundu, ayrıca yönetmeliğin anayasanın 48. maddesinde güvence altına alınan çalışma hürriyetine aykırı bir düzenleme olduğunu ileri sürdü.
Böylece özellikle lise ve üniversite gençliğinin festival ve bahar şenliği adı altında alkole özendirilmesinin yolu açıldı"
Evet, sevgili okurlar.
Bakınız, bunları sadece bir örnek olsun diye bugünkü köşemize taşıdık.
Başlık olarak koyduğumuz ifade gerçekten köklü bir ifadedir.
Zira bu süreç içerisinde, yani yaklaşık seksen yıl gibi bir süreç dilimi birçok şeyi bize hatırlatıyor.
Biz de halkımızla bunu paylaşmak istiyoruz.
İşte Türkiye’nin bugünkü düştüğü manzara yeter ve artar bile.
Artık bu kirli anlayışa, darbeci zihniyete, saadet devri değil habaset devri demek gerekir.
En derin saygı ve muhabbetlerimle.