DİK DURUŞ ŞEREFLİ BİR İNTİSAPTIR! (2)

Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzre Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül bugün ilimizde.
Sayın Gül’ün bu sıfatıyla Diyarbakır’ımıza teşrifleri tüm Güneydoğu Anadolu insanını özellikle Diyarbakır insanını 7’den 77’ye kadar herkesi mutlu etmiştir.
Mutlulukla beraber umutlandırmıştır.
Bir devlet büyüğünün şefkat ve merhamet kanadını açarak devletin zirvesinden Diyarbakır’ımıza gelmesi halkımızı candan ve sıcak kucaklaması yöre halkına devletin ciddiyetine yakışır bir şekilde daha fazla güven vermiştir ve sevindirmiştir.
Sevgi ve kardeşlik şefkatinin kollarını açmıştır.
Büyük bir tevazuuyla herkesin ama herkesin seviyesine inerek güler yüzlülüğünü dosta düşmana göstermiştir.
Bu itibarla Abdullah Gül gençliğinden bu yana hayat çizgisini şaşırmadan, inandığı dava paralelinde adım atarak dik duruşuyla bugün bu seviyeye gelmiştir.
Ve inanıyoruz ki bundan sonra da daha fazlasıyla inandığı çizgiyi değiştirmeden halka hizmet vermekten kıvanç duyacaktır.
Keza Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyefendi de aynı minval üzere yıllardan beri bu ülkenin insanı üzerine çöken kâbus ve yoğun sisli havayı darmadağın ederek, kendi kadrolarını kurarak bu milleti felaketlere karşı korumaktadır.
Zira dik duruşları yüce bir intisaptır.
Milli varlıktır ve dürüstçe halka hizmettir.
Dolayısıyla "Halka hizmet hakka hizmettir" anlayışıyla yola çıkmış durumdadırlar.
Devletin bu kadroyla zirveden halkın seviyesine inmeleri devlet büyüklerinin yapması gereken en yüce mertebedir, şereftir ve âli cenap’lıktır.
Yakın tarihimiz buna şahittir ki; Türkiye, bütünüyle, değişik coğrafyasıyla, insanıyla, taşıyla-toprağıyla çok çile çekmiştir.
Bugünkü mevcut olan keşmekeşlik hala o günlerdeki millete çektirilen mezalimin, çilenin bir uzantısıdır.
Kavga var, kan var, gözyaşları var, fakr-u zaruret var, cehalet var, mutlak bir güvensizlik var ve vurdumduymazlık var.
Tüm bu sorunları bir kenara atıp, sonradan ihdas edilen bazı siyasi anlayışların Güneydoğu Anadolu insanı üzerinde oynadıkları oyun bize göre bir gizli organizasyonun uzantısıdır ve eseridir.
Kürt halkı üzerine oynanmak istenen oyunlar bize göre tamamıyla siyasi rant ve ajanca bir çalışma versiyonudur.
Aslında dil, bir toplum için temel değerdir, vazgeçilmez bir haktır.
Bu hakkın elinden alınması tarihi bir egonun rantiyeci bir ideolojinin bir milleti yok etme planıdır.
Yoksa dil, yeryüzünde insanların temel hak ve özgürlüklerinin bir simgesidir.
Sistem Turancılık, faşizanlığın gölgesinde yıllar yılı kendi özbe öz vatandaşlarına kendi dilini ve dinini yaşatmama yanlışlığıdır.
En hafif deyimle, kokuşmuşluktur ve ırkçılığa dayalı bir cehalettir.
Ve mutlak bir teassuptur.
Ama benim en çok dikkatimi çeken olay da şu; aslında dil bir milletin simgesi ise din de aynı o paralelde bir milletin vazgeçilmez temel unsurudur.
Bu memlekette devrimler adı altında siyasi jakobence mezalim yıllar yılı maddi ve manevi işkenceyi ve çileyi çektirmiştir bu millete.
Ama yalnız dil değil en önemlisi de din faktörünün yok edilme, ortadan kaldırma planıdır.
Zira cumhuriyetin kuruluşundan sonra bazı gizli dış mihraklardan alınan direktiflerin paralelinde gerçekleşen uygulama dil ve kavmiyetten daha fazla inanca, tarihe, Kur’an’a karşı yapılan bir mezalimin şeklidir.
Bu tezimizin yegâne şahidi bundan seksen yıl önce çok muhterem ve büyük insanlar durumunda olan ulema kesiminin yok ettirilmesi veya önlerine kırmızı çizgi çekilmişliğiyle susturulması, dil politikasından daha fazla bunun ön planda tutulması gerekir.
Her nedense kimse dinden, tarihten, Kur’an’dan, ibadetten bahsetmiyor.
İllaki Kürt Milletini temsil ediyormuş gibi azınlıkta olan bir siyasi partinin varlığı tek kabul edilemez.
Sadece Turancı zihniyetinden kalma bayat bir ırkçılık anlayışıyla yola çıkılmış.
Hem iktidar partisi hem de Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ü manevi baskı altına alarak dünya kamuoyu nezdinde Kürt temsilciliğiyle (!) kendilerini lanse etmeye çalışıyorlar.
Aslında Yalçın Küçüklerin ve diğer bazı üniformalı JİTEM’deki komuta kademesinin Turancılık zihniyetiyle gösterdikleri manzara BDP’ye yapılan bir çağrışımdır.
Aynı ideoloji üzerine paralellik arz ediyor ve ülkeyi rantiyeci bir ideolojiye peşkeş çekmekten başka hiçbir şey değildir.
Bizim yöre insanımızın gündemi bana göre bundan ibarettir.
Ancak gerek iktidar olsun gerekse Sayın Cumhurbaşkanı olsun bu noktayı göz önünde tutarak yanlışlara karşı dik durmaları gerekir.
Adil olmaları gerekir.
Hukuku elden bırakmamak gerekir.
Aslında yıllardan beri Türkiye coğrafyasının üzerinde oynanan Haçlı ve Siyon emperyalizminin oyunu yüce İslam dinine karşı sergilenen tavırlardır.
Bu ülke insanını ne yapıp yapıp bir an önce dininden, Kur’an’ından, tarihinden ve kültüründen uzaklaştırma planı elbette ki bir milletin dilini de yok etme planının devamıdır.
Sayın Devlet Başkanımız gençliğinden bugüne dek taşıdığı misyondan inanıyoruz ki zerre kadar taviz vermemiştir ve bundan sonra da vermez.
Aslında Abdullah Gül’ün ve Başbakan Sayın Erdoğan’ın bu memlekete el atıp söz sahibi olma zamanı gelmiş de geçmiştir bile.
Yakalanan pozisyon yerindedir.
Bu pozisyondan şaşmamaları lazım…
Bu milletin Sayın Abdullah Gül gibi nice devlet büyüklerine şiddetle ihtiyacı vardır.
Yansızdır, inançlıdır ve dik duruşuyla birçok kalpleri fethetmiş durumdadır.
Böyle olmasa idi zaten bu memleket artık son nefesini alıyor olurdu.
Bir deyim var "Ya herro ya merro"
Sa’di Şirazi’nin "Gülistan"ında vecize olarak buyurduğu gibi;
"Eğer bir ülke otoritesini elinde tutan adil hukema ile ilmine amel eden âlim ulemalar olmamış olsaydı bu memleket bugüne kadar çürüyüp gitmişti."
Zaten inandığımız yüce İslam dininin ana ilke ve prensipleri durumunda olan ayet ve hadislerle yola çıkmakla bu gerçekleri dile getirme şansını yakalıyoruz.
Hakiman-ı adil ile bir de büyük ulemanın ilmine amel edip yola çıkanların halkın duasını kazanırlar.
Bakınız, Sa’di Şirazi "Gülistan"da aynen şöyle diyor;
"Hakiman-ı adil ve himmeti aliman-ı amil
Ta zaman-ı kıyamet der aman-u selamet nigahdared"
Yani ülkemizi, milletimizi ve devletimizi bu tür büyük insanların gayretleriyle uzun ömürce yaşamaları büyük ulema kesiminin dualarıyla ve hukema kesimlerinin de çalışma adaletiyle gerçekleştirmekle olur.
Bu itibarla halk fırsatını yakalayıp hep bu devlet büyüklerine dua etmekten kendini mutlu hisseder.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Malumunuz olmalıdır ki, bu ülkede özellikle bu yörede demokrasiye, hukukun üstünlüğüne inanan bir devletin hukuksal olarak uygulamaları, pek nadirdir.
Varsa da, şeklidir.
Yürütme ve Yargı gibi; devletin iki ana unsuru malesef doğru mecrada ilerlemiyor. Kaş yapayım derken, göz çıkarıyor misali, bir çok yanlış uygulamalar icra edilmektedir.
Bunun neticesinde, halk ile devlet arasında, kopmalar meydana gelmektedir.
En büyük handikap, güvensizliktir.
Lütfen,
Sizin adil ve objektif girişimlerinizle, Diyarbakırımızda vuku bulan bir çok hukuk dışı uygulamalar mercek altına alınmalıdır.
Özellikle de,
Yargıtay'daki bazı hukuk mahkemeleri, iş mahkemeleri ve İcra Müdürlüklerine el atılmalıdır.
En küçük bir teftişle;
Bir çok hukuki anlamda arıza ihtiva eden mevzular ortaya çıkacaktır.
En derin saygılarımla.