DİNSİZLİK ÜZERİNE KURULAN SİYASET, HIYANET VE İHANETTİR!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi evvelki gün itibariyle yeni eğitim ve öğretim yılı başladı.

Türkiye genelinde 90 yıllık laik ve Kemalist anlayışa bağlı bir eğitim ve öğretim sisteminin mevcudiyeti ne yazık ki hala da sürdürülmektedir.

Ama bakınız bu antidemokratik, hukuk dışı bir eğitim sistemi nerdeyse Türkiye genelinde büyük çatlaklıklara neden olmaktadır.

Bölgemizde, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK terörü halkın çocuklarının okulu boykot etmesi çalışmasındadır.

Bazı kesimler o boykota tehdit altında olsa dahi uymaktadır, bazı kesimler de hiç umursamadan çocuklarını gönderebiliyor, bazı kesimler de isteyerek boykota uyuyor.

Bakın, sadece bu anlayış üzerine halk nerdeyse üçe bölünmüş durumda.

Politik bezirgânlığıyla işini yürütenler ne derse desinler ortada bir gerçek vardır.

Devlet bu hususta da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gücünü büsbütün yitirmemişse de cılız bir sesle halkı uyarıyor.

Fakat ne yazık ki bize göre halk da, otorite de büyük çaresizlik içerisinde.

İşte başta ifade ettiğim gibi sekülarist Kemalist bir anlayışla 90 yıldan beri eğitilen bir toplum, ancak bu kadar olabilir.

Zaten tarih boyunca nice devletlerin ve ülkelerin çöküşü ve yıkılışı iki sebepten dolayı olmuştur.

Biri; Peygamberlerin getirmiş olduğu Risalet hükümlerine uymayıp, bilakis ilahi tevhit inancıyla ters düşmek ve tevhit inancına inanmamak.

İkincisi ise zenginlik içerisinde toplumun şımarması, baştan çıkması, inanç ve tarih kültüründen kopması ve burjuva tabakasının alt tabakayı hor görmesi, hak yolundan sapılması nedeniyle, o ülkeler kendini kargaşalardan, terörden, ekonomik ve ahlaki çöküntülerden kurtulamaz duruma girmiştir.

Nitekim tarih buna şahittir ki Osmanlı Devletinin bidayetindeki başlangıç gücü Allah ve Resulü’nün emirlerine ve hükümlerine itaat etmeyi kendine borç edinmiş, küçüğünden büyüğüne kadar Allah’ın şeriatından ayrılmama inancı sayesinde 624 sene boyunca hükümran olmuştur.

Vaktaki bu anlayış sıfırlandı ve batı hayranlığıyla müptela olmuş bir Osmanlı Devleti çok kısa bir süreç içerisinde yok olmaya mahkûm olmuştur, ta günümüze dek.

Buna da kanıtlayıcı delil, 1840’lardaki Tanzimat fermanı ile başlamış ve 1908, 1909’lara kadar devam etmiştir.

Ve nihayetinde Sultan Abdülhamit, uyduruk fetvalarla tahttan alaşağı edilmiştir, sonrasında ise devlet çökmeye mahkûm olmuştur.

Ona bağlı İslam ülkeleri de bugün, haçlı ve Siyonist emperyalizminin hegemonyası altına girmiş durumda.

Bağımsızlık ve istiklal mücadelesi, nerdeyse sıfıra inmiştir.

Zira İslam’la ters düşen Milli Eğitim sistemi ile yetişen bir toplumun akıbeti de bu olacaktır.

Osmanlı İslam Devleti, Allah’ın göndermiş olduğu Kur’an hükümlerine bağlı bulunduğu müddetçe ve o paralelde maarif eğitim ve terbiye, talim kurumlarını böyle donatmıştı.

Ülkelerin güçlü olması ve devletlerin bekası bu şarta bağlıdır.

Sen kalk, mevcut Milli Eğitim sistemini tarih boyunca Kemalizm ve Laisizm anlayışı hatırına Allah mefhumunu okullardan çıkar, ahret ve Kur’an inancını körpe damağlı gençlerin beynine enjekte etmekten alıkoy, ondan sonra da mevcut eğitimle yetişen gençlikten de bir şey bekle.

Hayır, hayır, hayır…

Böyle bir beklenti boşunadır.

Çünkü ekilen tohum, gerektiği lüzum üzerine beslenmemiştir ve çürümüş gitmiştir.

Bu eğitim camiasıyla yetişen bir potansiyelden, terör oluşmasından başka bir şey beklemek bize göre abesle iştigaldir.

* * *

Düşünün sevgili okurlar.

Bugün halkına silah çeken, devlete karşı ayaklanan, insanları tavuk öldürürcesine öldüren terör örgütlerinin varlığı söz konusuysa, kesinlikle bilinmelidir ki bu terör odaklarının bünyesinde yaşamakta olan gençlik potansiyelinin yüzde 90’ı ya yüksek eğitimden çıkmış veya Ortaöğretim ve Lise öğreniminden çıkmış bir gençliktir.

Köydeki çobanın veyahut Tarımla uğraşanların veyahut imalat yapan fabrikatörlerin çocukları dağa çıkıp da terör odaklarına katılması pek nadir görülüyor.

Hele hele İmam Hatiplerde veyahut İlahiyattan, Medreselerden, Kur’an kurslarından icazet alıp da çıkan gençlik potansiyelinin sıfır sayılır derecesinde, terör odaklarına katılmadığı görülmektedir.

Demek anlaşılan odur ki 90 yıl gibi uzun bir süreç, hala da çağdışı ateizmle, materyalist felsefe ile sekülarist, Kemalist bir anlayışla eğitim ve öğrenim gören gençlik potansiyelinden bahsediyoruz.

Böylesine bir batılaşma medeniyeti adı altında İslam’ın malı olan bir gençlik potansiyeli yetiştirmek, bize göre o topluma bir ihanettir, bir gaflettir ve dalalettir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Nur Suresinin 55. Ayetinin yüce mealini burada sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Bu da gerçekten bizlere ve tüm İslam dünyasına bir ders-i ibret olmalıdır.

Bu ayette geçen üç kavram var.

1- İstihlaf; Yeryüzünün egemenliği

2- Temekkün; Yeryüzünde bütünleşme ve güçlü olma.

3- Tebeddül; Korku içerisindeyken güven ve emniyete girmek.

İşte bu üç kavram; bugün İslam dünyasının kulaklarına küpe olmalıdır.

Özellikle Türkiye’mize.

Evet, ayetin yüce meali aynen şöyledir;

55- “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir”

En derin saygı ve sevgilerimle.