DİYARBAKIR DEDAŞ, KİMLERİN HEGEMONYASINDA (!!!?)

Evet, değerli SÖZ okurları.

Ülkemiz gerçekten son günlerde çok önemli sorunlarla karşı karşıya.

Ülke bir türlü kendini tehlikeli badirelerden kurtaramıyor.

Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, karanlık komplo teorileri diz boyu.

Siyasi rant ve siyasetin hegemonyası ülke çapında özellikle son günlerde baş göstermektedir.

Diyarbakır’ımızdaki bazı kamu kurum ve kuruluşlarında söz konusu olduğu gibi meşhur, malum bilinen DEDAŞ, namı diğer Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi kurumunun bünyesinde pervasızca, rahatça yasa dışı keyfi uygulamalar yapılmaktadır.

Yıllardan beri hep yazıp çiziyoruz, kamuoyunu aydınlatmak üzere birçok ipuçlarını ele veriyoruz.

Ama kangrenleşmiş bir yara haline gelmiş kamunun bu kurumu maalesef bir türlü kendine çekidüzen vermiyor.

Orada yıllardan beri adeta çöreklenmiş rantiyeci birtakım kalıntıların varlığı söz konusudur.

Yılda bir, altı ayda bir, hatta üç ayda bir yönetici değiştiren, hatta müdürlerinin bile işledikleri yasa dışı işlerden dolayı cezaevlerini boylayan bir kurum DEDAŞ!

Bu kurumun bünyesinde var olan rantiyeci bir anlayış bu yöre insanına özellikle Diyarbakır insanımıza karşı çok kötü işleri uygulamaktadır.

Çifte standart uyguluyor!

“Tavşan kaç, tazı tut” misali Bukalemun gibi renk değiştiriyor.

Vatandaşa çok ağır faturaları kesiyor.

Ama yeri gelince kolektif bir hareketle vatandaşın sayaçlarıyla oynayarak, daha büyük rant elde etmek için şantaj yapmaktadır.

Bugünkü Diyarbakır Söz Gazetesi’nin manşetinden okuduğunuz gibi tüyler ürperten yasa dışı madrabazlık ve sözde kitabına uydurma oyunları hep beraber okuyoruz, şahit oluyoruz.

Bu tutum karşısında der demez insan kendisine şu soruyu sormaktadır.

“Artık burada yaşanılmaz!”

Bu ifadeyi kullanmaktan başka çareniz yok.

Bu halk ne yapsın, nereye gitsin?

Rantiyeci kalıntılar yüzünden bu il yaşanmaz duruma geldi.

İşadamları ne cesaretle, hangi güvenle gelip bu DEDAŞ’ın rantiyeci provokatif uygulamaları karşısında yatırım yapar, istihdam sağlar?

Gerçekten bu soruya kimse cevap veremez?

Hele beni ikna etmesi mümkün değil.

Bu ülkede yedi yıldan beri iktidarda olan AK Parti, bir türlü bu derin kokuşmuşluğa çare bulamamıştır?

Bulmaya da niyeti yoktur gibi geliyor.

Zira görünen odur ki bu hegemonyayı sürdürenler, bu provokatif oyunları sergileyenler çok rahat çalışmaktadırlar.

Gerçekten, bunların dayanak noktaları, iktidardaki bazı siyasiler değilse, o zaman ikinci bir soru şudur.

Sevgili iktidarın dost siyasetçileri, siz bu sahteciliğe, bu komplo teorilerine karşı ne gibi bir tedbir aldınız?

Veyahut bu karanlık provokatif senaryolar sizlerin himayesinde mi yapılıyor?

Veya kulağınıza pamuk tıkamış, büyük bir gafletle her şeye gözünüzü mü yumuyorsunuz?

Bu soruyu da kamuoyu adına sormak zorundayız ve buna cevap bekliyoruz!

Buradan halkımızın dertlerini ve endişelerini dile getirmek kamuoyunu aydınlatmak başlıca bir medya kuruluşu olarak, temel görevimizdir.

Başbakanımızdan tut, Cumhurbaşkanına kadar gerekirse o makamları da rahatsız ederek, yıllardan beri bu kurumun uyguladıkları keyfi, ranta dayalı ve çifte standart uygulamalarını Cumhurbaşkanına bildirmek suretiyle Cumhurbaşkanı, Devlet Denetim Kurulunu harekete geçirip buna bir çare bulması gerekir.

Aksi takdirde diyebiliriz ki, hiçbir yatırımcı yüreklilik göstererek bu memlekete bu keyfi çifte standartlıklara karşı yatırım yapamaz.

Böyle olunca da herkes tasını tarağını alıp burayı terk etmek zorunda kalır.

Geçmişe yönelik dahil olmak üzere bugün dahi bu kurum Diyarbakır’da kendini siyasetin ve siyasetle işbirlikçilerin şaibesinden kurtaramamıştır ve kurtarmaya da niyeti yok gibi geliyor.

Özellikle bu söylediklerimizi belgelendirerek, hem de yargıdaki birçok dosyaların esas numaralarını göstererek, belgelendirerek, Cumhurbaşkanına ve Başbakana bildireceğiz.

Gerçekten halk adına, bölge insanı adına çekilmez bir hal.

Mahkeme kararlarına rağmen, yargı kararlarına rağmen hayali borçlar, ağır faturalarla, ikide bir işyerlerine gidip demoklesin kılıcı gibi şantaj tehlikesini yaratarak ya elektriklerini kesiyor, ya kesme tehdidinde bulunuyor veya keyfi tek taraflı “Denetçileri Ankara’dan getirdim” süsünü veriyor ve halkı kaçak elektrik kullanmakla suçluyor.

Adeta halkı potensiyel suçlu durumuna sokuyor.

Duyduklarımıza göre sulama, sanayi, ev ve işyerleri dâhil olmak üzere beş binden fazla kaçak dosya varmış.

Böyle olunca Diyarbakır insanı adeta potansiyel suçlu oluyor.

Hem de hırsızlık ve kaçakçılık suçlusu olarak gösterilmektedir.

Peki, sormazlar mı, bu elektrik kaçakçılığı işini yapan mükellefler listelerindeki borç faturalarını çıkarın, basına verin.

Yüreğiniz varsa çıkarın kamuoyuna gösterin.

O zaman bu halk sizin bu gayretkeş çalışmalarınızı takdir edecektir?

Ama bir de diyecektir ki çifte standart uygulamalarınızı da kime ve kimlere ne zaman ve nerede uyguladınız?

O zaman da, hayali uygulamalar ve borçlar tüm gerçeğiyle ortaya çıkacaktır.

İnanıyoruz ki, sığınabilecek yer bulamayacaksınız kamuoyu nezdinde.

Sevgili okurlar.

Başta söylediğimiz gibi, Türkiye çok anormal halleri yaşıyor.

Özellikle son günlerde Hakkari’den tut, Şırnak’a, Diyarbakır’a, Edirne’ye, İstanbul’a, Ankara’ya kadar gerçekten çok düşündürücü haller yaşanıyor.

Buna rağmen; İktidar, güzel gidiyor. Başbakan çok iyi niyetli.

Ama velakin; Yüz yıldan beri ülkeyi hegemonyasına alan inkârcı, madrabaz, laikçi bir zihniyet Türkiye’yi adeta ablukasına almıştır.

Bilinen odur ki, ülkenin geçirmiş olduğu bu tür toplumsal sarsıntıların başlıca sebebi, bu sistemdir ve bu sistemin himayeci politikacılarıdır.

İktidarlar ve muhalefetlerin varlığıdır.

Bakınız, dünden beri Türkiye’nin kalbinin ortasına oturan İstanbul-Ankara arasındaki büyük rüşvet olayı..

Hem de içinde Yargıtay mensubundan tutun da baro avukatlarına kadar, polisine kadar, işadamına kadar aynı zamanda iktidar partisine en yakın İstanbul Ticaret Odası Başkanı dâhil olmak üzere.

Bir de dün akşam görsel medyanın ekranlarında bu kez seksen kişilik rüşvet, şantaj, kumar, zorla çek-senet imzalatma gibi ahlak dışı, insanlık dışı haydutlaşma bunun da içine bakıyorsun ki, polisi var, müdürü var, avukatına kadar, ülkedeki etkili ve yetkili simalara kadar.

Velhasıl, kimi derseniz var.

Peki, bu ülke nereye gidiyor?

Halk bu sorgulamayı yapmak zorundadır.

Bu toplum soruyor.

Hem de Başbakandan, Cumhurbaşkanından, TBMM Başkanından soruyor, bir türlü cevap alamıyor?

Bu yetmiyormuş gibi kirlenmenin, yolsuzlukların, ahlak çöküntüsünün bir türlü ardı arkası da gelmiyor, gittikçe çoğalıyor.

Bu ne demektir biliyor musunuz, sevgili can dostlar.

Bu demektir ki, toplum kendi varlığını, ciddiyetini, ümmet vasfını, tevhit inancını yitirmiş.

Tarihini, kültürünü, benliğini kaybetmiş yoz bir yaşam haline gelmiştir.

Evet, yüzde 99’u Müslüman olan, inanan bir ülke, bir toplum ve bir ümmet, böyle mi olacaktı?

Hayır, kesinlikle öyle olmaması gerekir.

Ama hali alem meydanda.

Görünen köy kılavuz istemez.

Acaba o yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammet (s.a.v)’e ümmet olarak intisap etmişliğimizi arka plana mı attık?

Eski ben-i İsrailoğullarının işlerinde münkerat denilen kazurat yani pislikleri yasaklamayıp işlediklerinden dolayı Allah’ın, Peygamberlerin, Melaikelerin lanetine uğramış bir toplumun seviyesine mi düştük acaba?

Oysaki yüce kitabımız Kur’an, bize şöyle buyuruyor;

“Kuntum hayre ümmetin uğricet linnas,

Te’murune bil ma’ruf-i vetenhevne a-nil münkeri”

“Siz toplumların en hayırlısısınız, ümmet olarak çıkmış, inanan bir milletsiniz, yapması gereken iyilikleri, güzellikleri aranızda yaşatır, kötülükleri de yasaklar olmanız sizin yegâne simgenizdir” diyen Kur’an’ı unuttuk mu, yoksa tozlu raflara mı kaldırdık?

İşte kendi kendimize düşünerek geçmişimizi ve tarihimizi göz önünde tutmamız gerekir.

Bir inanç ümmeti olarak tevhit inancına bağlı bölünmez bütünlüğe sahip bir ümmet olarak bugün ne çare ki adeta cahiliye bir hal yaşamaktan kendimizi kurtaramıyoruz.

Fazla başınızı ağrıtmamakla beraber yine yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in El Maide suresinin 78 ve 79. ayetlerini mealen sizinle paylaşmak istiyorum.

Evet, sevgili can dostlarım.

Bakınız, Kur’an’ımız mealen şöyle diyor:

“İsrailoğullarından gerçekleri inkâr edenler Davut ve Meryem’in oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmiş durumda.

Bu onların aralarındaki taşkınlık, isyan ve hadlerini aşmaktan dolayı olmuştur. (Ayet 78)”

Birbirlerini kötülükleri işlemekten korumayan ve uyarmayan, göz yumanlar, kötülükleri yaşamaktan zevk alan bir toplum olmasından dolayı 78. ayette belirtildiği gibi 79. ayet de bunu kanıtlamaktadır.

Evet, sevgili okurlar.

Yazımın başında sizinle paylaşmak istediğim gerçek ve bugünkü sohbetimizin stratejisi bu licenap milletin, izzetli ve şerefli bir toplumun, mübarek bir coğrafyanın böylesine rezaletlerle karşı karşıya kalmayı hiçbir zaman hak etmemiştir.

Devletin ve gelen giden iktidarların, daha doğrusu siyasete ve siyasetçilere düşen yegâne sorumluluk rantını devlet kurumlarında arama yerine halkın tarihini ve ahlakını korumasıyla aramalıdırlar.

Acı ve mutlu günleri milletle paylaşmalıdırlar.

Rant ve cebini doldurma hevesinden vazgeçmelidirler.

En derin saygılarımla.