DÜŞMAN, DAHİLİ OLUNCA! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizlerle paylaşmak istediğim; Türkiye’de gizli kalmış gerçekleri deşifre etmektir.

Gerçekten Türkiye gittikçe derin meçhullere doğru sürüklenmek isteniyor.

Zifiri karanlıklar, bir biri ardına kesilmeyerek devam ediyor.

Ülke olarak girdiğimiz uzun boylu tünelin sonuna doğru ışık arayışı içerisindeyken, hiç de ışık görünmüyor.

Tüm bunların sebeb-i mucibesi;

İki günden beri başlık olarak kullandığımız “DÜŞMAN DAHİLİ OLUNCA” ifadesindeki ayrıntılardır.

***

Evet, tabii burası Türkiye.

Kimin eli kimin cebinde, belli değil.

Kim kimin nam-ı hesabına çalışıyor, kim kimin adına konuşuyor meçhul?

Başbakan muhterem Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi yönetirken halisane bir tavırla yola çıkmış, ruh sadeliğiyle, iyi niyeti ön plana alarak, Türkiye’yi bir yerlere getirmek istiyor.

Ama yine dahili ve gizli düşmanlar tarafından engellenmek isteniyor.

Bir haftadan beri güncelliğini koruyan, adeta Türkiye’nin gündemine oturan “karma yurt” olayı.

Yani genç neslin, kadınlı erkekli bir arada yaşamaları ve buna da “özel hayat” adını vermeleri..

Yıllar yılı zor durumlara düşen, fuhuşa zorlanan nice genç kadınların bebeklerini çöp bidonlarına attıklarını, diğer üniversite gençliğinin de çöp bidonlarına cenin attıklarını, umursamayan CHP’nin tavrı bizim için bir skandaldır.

Aynı medyanın arkasına sığınan CHP’nin kurmayları.

* * *

Düşünün, sevgili okurlar.

Türkiye, nereden nereye geldi?

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Beyefendinin geçenlerde Yeni Akit Gazetesine vermiş olduğu demecin başlığı doğrusu çok çarpıcı, çarpıcı olduğu kadar da gerçek.

Canım kadar sevdiğim, sevgili dostum, kardeşim Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün tespitlerine yüzde yüz katılıyorum.

Ahmet Hoca şöyle diyor;

“KARMACILARIN HEDEFİ VELED-İ ZİNA TOPLUMUNUN OLUŞMASI”

Röportaj şöyle devam ediyor;

“Karma evleri komün projesi.

Kız ve erkek öğrencilerin bir arada yaşadığı evleri “komün projesi” olarak nitelendiren Sayın Akgündüz, şöyle devam ediyor;

‘Komünizm eseri olan Komün evde yaşayan kadın ve erkekler, diğer kadın ve erkekleri paylaşıyor.

Ortaklaşma ve paylaşma adı altında her türlü ahlaksızlık sergileniyor’

***

Evet, gerçekten de öyledir.

Bunu inkâr eden kendini maskara durumuna düşürür.

Türkiye’de gizli düşman tarafından değişik unvanlar adı altında böylesine çağdaş rezaleti yasallaştırmış, anayasanın ve yasaların himayesi altına almış.

Türkiye’nin iç meselelerini gören ve bilen bir Başbakan çıkmış diyor ki “Kızlı erkekli gençlerin bir arada barınması yani özel yurtlarda beraber kalmaları mahzurludur ve toplumun biraz daha kirlenmesine neden olabilir” endişesini dile getirirken, bir haftadan beri bu söylediği sözün izahını vermekte zorlanıyor.

Bu sefer partinin zirvesinde bulunan iki lider yani Hükümet Sözcüsü Arınç ile Başbakan arasındaki yaşanan polemik apayrı bir zemine çekilmek isteniyor.

Bu da elbette ki ana muhalefet ile medyanın keskin kalemşorlarının işine geliyor.

***

Demek anlaşılan odur ki Sayın Akgündüz’ün dediği gibi, “Karma evleri savunanlar toplumu veled-i zina bir toplum haline getirme özleminde bulunanlar, Türkiye için en zararlı mahlûklardır”

Gerçekten Türkiye çorak zemin üzerine yürüyor.

“Barış süreci” diyor, yakalayamıyor.

Toplumu kavgadan uzak tutmak için, bolluk ve bereketli bir ekonomiye sahip olmak için çaba gösteriliyor ise de komünist, Marksist, yoz beyinlerin işine gelmiyor.

İllaki Türkiye’yi fazlasıyla edepsizliğe sürüklemek istiyorlar.

İşte Türkiye böylece dostunu, düşmanını ayırt edemeyebilecek bir duruma düşerse ki zaten yıllardan beri düşmüş gibi.

Bu kez yeniden cuntacı, darbeci, BÇG’ci, Ergenekon hainlerinin tuzağına düşürülebilir.

Baksanıza, ülke o kadar keşmekeşlikler içerisinde yürüyor ki insan hiç farkında bile değil.

***

Bir ay içerisinde Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Şubat’çılardan içerideki kimseyi bırakmadı, yalnızca beş kişi.

O beş kişinin de yakında tahliye edilmemesinin hiçbir nedeni yok.

71 kişiyi tahliye eden vicdan, kim ne bilir hangi zihniyete hizmet ediyor.

Ama bu bir gerçektir ki sayılan tüm problemlerin içinde en büyük problem de adaletin ve yargının tam manasıyla tarafsız, yansız bir hukuk zemininde yürümediği gerçeğidir.

Ki herşey aşikârdır.

* * *

Yıllar yılı bu memleketi, özellikle Güneydoğu’yu kan ve gözyaşlarına boğan, hain plancılar bir türlü hak ettikleri cezaları görmüyor.

Faili meçhuller için Diyarbakır Cumhuriyet Savcısına gizli tanık olarak ifade veren bir asker “1994’te Hazro, Lice, Hani ve Kulp’a bağlı otuz köyü yaktık” diyor.

Savcı Osman Coşkun’a ifade veren asker, “Köylere gidip ikişerli gruplar halinde evleri yakıyorduk, sadece insanların çıkmasına izin veriyorduk, ahırları ise hayvanlarla birlikte ateşe veriyorduk” dedi.

Buna rağmen JİTEM’in eski başı Cemal Temizöz ile beraber hareket eden iki infazcı, Cuma günü Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildiler.

Gerçekten akla durgunluk verici.

Tahliye edilen bu iki infazcı Diyarbakır’daki JİTEM davasında bulunan sözde itirafçı Abdulhakim Güven ile Hıdır Altuğ..

Tahliye oldular.

Cizre’de 1993-1995 yıllarında gerçekleşen faili meçhul cinayetlerden yargılanan ve tahliye olan JİTEM itirafçısı Güven ve Altuğ, Cemal Temizöz’ün timinde görevliydi.

JİTEM’ciler kurbanlarını asit kuyusunda yakmakla suçlanıyordu.

* * *

Evet, itirafçı Abdülkadir Aygan’ın kitabına baktığınızda tüyler ürperten ifadelerle karşılaşırsınız.

Bizim yıllardan beri yazıp, çizdiğimiz vesikalı ve tarihi olaylar maalesef bir türlü geçerli olamadı.

Yani Diyarbakır Adliyesi, tabii şimdiki Adliyeden bahsetmiyorum.

Bundan önceki başsavcıların, başta Başsavcı Durdu Kavak olmak üzere ta Nihat Çakar’ına kadar.

“Niçin bunları yazıyorsun?” dercesine yıllarca gazetemizi kadrosuyla beraber mahkûm etmeye çalıştılar.

Yalandan, iftiradan hiçbir şey çıkmaz.

Ve zalimi korumakla da kimse bir yere varamaz.

Zalimi koruyanlar, eninde sonunda hak ettiği badirelerle karşılaşırlar.

1993 ile 2000 yılı arasında olup bitenlerin en çarpıcı olayı, “Bahtiyar Aydın Paşa’nın şehit düşürülmesi” olayıdır.

Bundan daha da çarpıcısı “Paşanın suikastına bol miktarda boş kovan tezgâhının kurulması”

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın şehit edildiği suikasta “Çatışmada öldürüldü” süsü vermek için çevreye bırakılan 981 kovanla ilgili şok gerçek, balistik raporlarında ortaya çıktı.

O arada Paşanın bir faili meçhul cinayete kaşla göz arasında kurban edilmesinin yanı sıra olaydan sonra Lice’de 12 gün boyunca Emniyetin oraya sokulmaması, siyasilerin oraya gitme tehlikesinin gösterilmesi ve orada tam 16 sivil insanın jandarma tarafından öldürülmesi, bu hususta her şeyi bize okutur.

Okutmasıyla beraber, hala da devletin susması ve bu işin baş organizatörü, dönemin İl Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun tezgâhından geçtiği bilindiği halde anlaşılmayan bir muamma sır var.

Kim kimi koruyor?

Kimin eli kimin cebinde?

Meçhulümüz, ama çok düşündürücü.

Hala da bu Albay elini kolunu sallayarak, İstanbul’un semtlerinde dolaşıyor.

* * *

Abdulhakim Güven ile Hıdır Altuğ’un bunca yaptığı faili meçhul işler, tümüyle dosyası kapanmak üzere tahliye ediliyorlar.

Hıdır Altuğ ile Abdulhakim Güven’i itirafçı olarak, eli kanlı birer insan olarak Diyarbakır’da birileri yanlarına alıyor, barındırıyor ve bazı hedeflere gönderilmek isteniyor.

Tüm bunlar bilindiği halde, yine de mahkeme suçsuz buluyor ve tahliye ediyor.

Hem de Hıdır Altuğ’un yıllar yılı bir işadamının çevresinde çalışması ve bazı suikastların kendi eliyle yaptırılmak istenmesi, apayrı bir gerçektir.

Ama inşallah ümit ediyoruz ki önümüzdeki günlerde ve aylarda bunları kamuoyuyla paylaşacağız.

İyi günler ve iyi mesailer dileğiyle saygılar sunuyorum.