EĞİTİM SİSTEMİMİZİN BÜNYESİNDE LGBT’NİN FAALİYETLERİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Yazımızın iki günlük serisine başlık olarak “BUGÜNE KADAR NE YAPTIYSAK MİLLETİMİZLE BERABER YAPTIK” ifadesini kullanmıştık.

Tabi bu ifade Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a ait. 

Biz de o kaynaktan ilham alarak iki gün üst üste sohbetimizi o paralelde sizinle gerçekleştirdik...

Ki kaynak olarak güvenip kullandığımız ifade elbette ki yerli yerindedir.

Devlet ne yaparsa milletiyle beraber yapmalıdır..

Demokrasilerde de devletin temel felsefesi budur.

Devletle millet beraber demek milli iradeyi temsil etmek demektir.

Amma velâkin görülen ve gelinen nokta iki gün başlık olarak kullandığımız ifadenin tam tersini göstermektedir.

***

Bilindiği gibi; devlet, milletin vergileriyle bütçeyi oluşturup tüm kamu kurum ve kuruluşları o vergilerle, o bütçelerle donatılarak yönetiliyor..

Bu yetkilendirme de; milli iradeye dayanmaktadır..

Devlet o milli iradenin hakkını millete her zaman için iade etmelidir.

Yani milletin hizmetine harcamalıdır.

Milletin hizmetinde harcanmayan bütçe, bütçe değildir...

Nitekim söylenen sözler de inandırıcı değildir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü yazımızın son bölümlerinde de birçok çarpıcı cümleleri dile getirmiştik.

“Milli eğitim bünyesinde Atatürkçülük ve laikçilik adına yola çıkan anlayışlarla, gençlik zehirlenmektedir.”

Bu cümleden anlaşılan şudur ki:

Devlet tarafından milli eğitime harcanan bütçe milletin vergisidir.

Eğer bu bütçeyle gençlik Sekülarizm, Laisizm, Kemalizm gibi anlayışlarla dinden, imandan uzaklaştırılıyorsa, demek ki “milli irade” suikasta uğruyor...

Ve der demez; o gençlik nereye gidiyor sorusu ikmale geliyor?

Ne yazık ki gençlik batıla, dinsizliğe, imansızlığa, soysuzluğa doğru yürüyor..

Vahim bir şekilde, cehaletin karanlık bataklığına gömülüp gidiyor..

Ki, her şey aşikârdır...

Kimse de bunu inkâr edemez...

Vaziyet bunu gösterdiği için de maalesef, Cumhurbaşkanımızın “Bugüne kadar ne yaptıysak, milletimizle beraber yaptık” sözü bize göre biraz anlamsız kalıyor.

Zira millet, vergisini devlet bütçesine harcarken, benim gençliğimin özellikle “Milli Eğitimde” okutulan gençlerimin LGBT’li olarak yetiştirilmesini istemiyor...

Bunun için vergisini, milli iradesini ortaya koymuyor?

Ama gel gör ki tersi durum var...

Eğer Boğaziçi Üniversitesinde LGBT’li gençlerin kulüpleri varsa, envai türlü ahlak dışı, insanlık dışı, livataya kadar lezbiyenliklere kadar uzanıp giden bir cinsellik anlayışı söz konusuysa...

Böyle bir anlayışa ve böyle bir gençliğe böyle bir eğitime ne demek gerekir?

Ne millidir, ne yerlidir, ne de inancımıza, kültürümüze, medeniyetimize “bağdaşmadığı” gibi;  bırakın vergi verip bütçe temin etmeyi “lanetlemek” gerekir.

Ve bu anlayışı himaye eden hangi Anayasa olursa olsun, hangi yasalar olursa olsun, devletin hangi kurumu olursa olsun, millet adına, kamu vicdanı adına A’dan Z’ye yüzlerine tükürülmelidir...

Dile kolay...

LGBT kulübü kuruyorlar...

Üniversitenin bünyesinde faaliyet gösteriyorlar...

Ve bunlar, İslam’ın kalbi durumunda olan Kabe-i Muazzama’nın fotoğraflarını yere serip üzerine basarak yürüyorlar...

Şimdi, bu kirli yaratıklara “Üniversite gençliği” deniliyorsa milyon defa yazıklar olsun demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Cumhurbaşkanımızın da dün işaret ettiği gibi böylesine bir gençlik ülkemizi içten vuruyor ve zehirliyor.

Evet, Cumhurbaşkanımız çok doğru söylüyor.

Ama çare ne?

Kamu vicdanı bir çare istiyor.

Hem de radikal bir çare.

Daha ne zamana kadar bu olumsuz alçalışlara “demokrasi” diyeceğiz?

Ne zamana kadar insan temel hak ve özgürlüğü diyeceğiz?

Ne zamana kadar özel yaşam şekli diyeceğiz?

Ne zamana kadar cinsel yaşam özgürlüğü diyeceğiz?

Yani bu millet artık böylesi aşağılık olayları sineye çekemiyor...

Ruh hali giderek bozuluyor sevgili dostlar...

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın devamında şunları da dile getirmiştik.

“Bakar mısınız.?

Fitne unsuru olan sözüm ona üniversite gençleri, bu sefer kıblegahımız olan Kabetullah’ın varlığına hakaret ediyorlar.

O büyük Kâbe’nin resimlerini yere atıp ayakların altına alıp, üstünde tepiniyorlar..

Hem Allah’ı inkâr ediyorlar, hem Kabetullah’ı inkâr ediyorlar.

Hem de başta Türkiye olmak üzere inanan tüm İslam dünyasına hakaret edip, düşmanlık sergiliyorlar..”

Bu demektir ki biz ekmeğimizle, paramızla, pulumuzla, varlığımızla devlet imkânlarımızla, hem de yasaların himayesinde yasaları da milli iradeyi de tersyüz ederek akrep ve yılanları koltuğumuzun altında besliyor durumdayız.

Şu halde der demez kamuoyu bunu merak ediyor.

Neler oluyor Türkiye’de?

Hayrola...

Evlere şenlik, nazar değmesin(!)

Demezler mi acaba?

Bu millet, bu alçalışlara daha ne zamana kadar dayanacak?

Kabetullah yeryüzünde bulunan, temeli ilk olarak Hz. Âdem tarafından atılan kutsal bir mekândır.

Tüm inanan İslam dünyası onu bağrına basıyor, onun şahsiyetinde huzur-i ilahiye giriyor...

Rabbinden af diliyor...

Yapılan günah ve yanlışlara karşı herkes yalvararak, kıbleye dönüp af diliyor.

Allahû Teâlâ da orada af dileyenleri dinliyor, kul olarak kabul ediyor.

Dualarını da huzurunda tescil ediyor.

O manevi bir arş-ı ilahidir.

Sen o manevi arş-ı ilahiyi al, portresini çiz, ayet ve tüm görüntüleri de yere ser, ayaklarla bas, provokasyon yap ve aynı zamanda kendine de Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi kılıfını biç.

Hadi ordan, hadi ordan...

Peki, ya bu ana muhalefet partisi CHP ne yapıyor?

Acaba tek bir cümleyle bu lanetli gençliği kınadı mı veyahut kınıyor mu?

Bunu kınamayanlar, buna lanet okumayanlar kesinlikle o kirli hainleri himayesine alan başka hainlerdir.

Mademki Cumhurbaşkanımız “BUGÜNE KADAR NE YAPTIYSAK, MİLLETİMİZLE BERABER YAPTIK” diyorsa bu millet devletin yanında omuz omuza vererek her şeye hazır ve nazırdır.

Görüyor o kirli temasları..

Artık devletin de devletliğini yapması gerekir…

Ki bu hain girişimlere “YETER ARTIK” demelidir..

Yasalar çerçevesinde kökünü kazarak nereye dayanıyorsa dayansın, bunları yok etme hareketine geçmelidir...

Ülke için, millet için, devletin sağlıklı yarınları için!?..

En derin saygı ve sevgilerimle.