EKONOMİKSEL SIKINTILARIMIZ=FAİZ VE KUR FACİASI! (II)

Sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimizde dile getirdiğimiz konuların başında ülkenin ve bölgemizin temel açmazlarının başını çeken mevcut “toplumsal” kargaşaydı..

Yönetimsel “keşmekeşlik?”..

Ve müesses nizamın ürettiği sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki “yozlaşma?”...

Vahim bir gidişat içerisinde...

Özellikle ekonomi “çökme” noktasına geldi..

Toplum ise “girdiği dar boğazla” cebelleşiyor...

Bunun sebeb-i mucibesi Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi...

Ana memba; “faizciliktir, neticesi de enflasyondur...”

Faiz ve Enflasyon...

Bu tespit ve ikilinin varlık hükmüne dair teşhis kimden gelirse gelsin; doğrudur!...

Ki hiç kimse de bu hakikati inkâr edemez.

Tabi bu tespite ek bir tespit daha yapmamız gerekir...

O da dövizdeki kur farkı...

Çünkü, kur farkı acımasıza Türk Lirasını dolara karşı tabiri caizse mum gibi eritiyor..

Ve bize göre “Türk lirasının” hızla değer kaybetmesi, faizlerin, faizciliğin dik alasıdır.

Lakin Türk lirasının değer kaybetmesi, büyük enflasyonlar silsilesini oluşturmaktadır.

Yaşananlara kimse farklı bir kılıf giydirmesin...

Aslında, Türkiye’nin bu hale düşmesinin baş müsebbibi de faizcilikten daha fazla İslamsızlıktır ve inançsızlıktır.

Demokrasi, laik, sekülar ve Kemalist anlayışın varlığıdır.

Ve toplumu oldukça her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırıp batılılaştırma hareketidir...

O inancın üzerine inat edip yaşayan, yaşamakta olan köhneleşmiş, bayatlamış bir sistemin var olmasıdır..

Ve bu zihniyet, mevcut sistemin bekçiliğini yapmaktadır...

Millete rağmen, millete dikte ediş var..

Cumhuriyet diyor, Cumhur’u görmüyor..

Devlet diyor, milleti hiçe sayıyor...

Değişmiyor, dönüşmüyor, tarihten de ders çıkarmıyor..

Ki basiretli bir tüccar gittiği yolda, yaptığı ticarette bir zarar görüyorsa, muhakkak ki “o zarardan” geri dönüyor..

Denir ya “zararın neresinden dönersen kardır” diye...

Ama o zararı görmezlikten gelerek ısrarla devam edersen nihayetinde varacağın nokta, “bataktır ve bitiştir?”..

Onun için deniliyor ya;

Basiretli bir tüccar yolun neresinde farkına varırsa geri döner, terk eder.

“Zararın neresinden dönersem kardır” düşüncesiyle kendini hüsran-ı mübin denilen o büyük zarardan kurtarmış olur.


***

Dış orijinli, dış kökenli bir CHP anlayışının varlığıyla, anayasasıyla, yasalarıyla, uygulamalarıyla, o yasaların paralelindeki yönetmeliklerle, değişik yöntemlerle yönetiliyorsa...

Yüz yıldan beri günümüze kadar zerre-i miskal toplumsal bir ilerleme kaydetmeye girmemişse.

Hep gerilemişse.

Burada bir gaflet ve dalalet vardır..

Ve bu gerilemenin sebebinin de, yalan ve iftirayla İslam’a ve İslam düşüncelerine mal ediliyor olunması da, apayrı bir “ahlaksızlık, şuursuzluk, akıl kilitlenmesidir?...”

Siyasi garabettir.

Siyasi iftiralardır.

İslam’ın bulunmadığı bir yerde nerede rolü olacak ki toplumu geriye bıraksın...

Oysaki yüce İslam dinini toplumun bünyesinde yaşatmak, ona inanarak, onunla bütünleşerek yürümek, huzuru, güveni, istikrarı başarıyı getirmiştir...

Bu minvalde İslam’ı kendine rehber eden toplumların tarih boyunca ne kadar ilerlemiş oldukları, tarih sayfalarında yazılmaktadır..

İşte Selçuklular..

İşte Osmanlılar...

Hiç kimse bu hakikatleri inkâr edemez.

Ne zaman İslam’dan uzaklaştırılmaya meyil verilmişse, duraklama başlamıştır..

Gerileme olmuştur...

Gaflet ve dalalet ağır basmıştır...

Ülkenin parası yabancı paralara karşı pul haline gelmiştir.

Dünkü yazımızın ana stratejisinde belirttiğimiz gibi Osmanlı Devletini kuran Emir Gazi Osman Hazretlerinin oğlu Orhan Gazi’ye ölüm döşeğinde yazdığı 4 maddeden ibaret olan vasiyetnamesi, onlara geçerli olduğu kadar tüm Müslümanlara, tüm İslam ülkelerine, Türkiye’nin siyasetinde de geçerliliğini muhafaza etmektedir ve etmelidir de.

Burada tekrar etmeye gerek yok.

Dün zaten enine boyuna yazmıştık.

Mevcut rejimin, sistemin ve özellikle ana muhalefetin yalan, iftira, buhtan zırhına girerek İslam’a atmış olduğu iftiralar başlı başına bir ülkeyi yok etmek için temel birer unsurdur...

 “Demokrasi” adı altında CHP’nin anlayışı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun fiziksel kirli hareketleri CHP’yi açıklamaya, kimliğini deşifre etmeye yeter de artar.

İkide bir erken seçim isteyip toplumu yeniden germeye çalışan bu zat, milletten ne istiyor acaba?

Bu ülkenin siyasetiyle, sağlığıyla, ekonomisiyle oynamaktan başka işi gücü yok.

Yine dünkü yazımda ifade ettiğim gibi suçlamayı hep ana muhalefete yüklüyoruz da aslında bize göre en büyük suç; gelen giden iktidar partilerinin kendi kendini yenileyemedikleri gibi hükmen de olsa, zımnen de olsa hal, hareket ve davranışlarıyla CHP’nin varlığına davetiye çıkarmaktadır..

Halk, bu itibarla CHP’yi yıllardan beri dışladığı halde korkarım ki bu saatten sonra CHP’ye şans versin.

Tıpkı Büyükşehir Belediye seçimlerinde yapmış olduğu yalan dolan propagandalarla 11 tane büyükşehir belediye başkanlığını kazanması ve ilçeler dahil olmak üzere nerdeyse 40’a yakın belediyeyi kazanabilmeleridir..

20 yıllık bir iktidar, eğer memleketine kendini sevdirmemişse veyahut sevdirdikten sonra o sevgiyi kalplerden sildirebilmişse, AK Partinin dönüp kendine bakması lazım…

Kendini sorgulaması lazım…

“Ben ne yaptım, niye böyle oldu?” diye düşünmesi gerekir.

Sayın Cumhurbaşkanının tek başına çalışma azmi zaman zaman yeter de artar ama ileriki süreçte kifayetsiz kalabilir.

Zira partinin bünyesine sızdırılmış nice gizli kimlikli masonik kafaların varlığı, rantiyeci, vurguncu müteahhitlerin bulunması ve aynı zamanda mezhebi nesebi belli olmayan, kendini tersyüz gösteren nice devşirmelerin partinin içinde yer almaları, bize göre ileriki seçimlerde partiye ağır fatura çıkarabilir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Bu milletin yegâne kurtuluş çaresi yüce Kur’anın hükümleridir ve toplumun yegâne dayanak noktasıdır.

Toplumun bunlardan uzak kaldığı müddetçe, bir yere varacağına da inanmıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.