EL MÜNTAKİM (2)

Evet, sevgili okurlar.
Bu köşeden zaman zaman dile getirmek istediğim bazı önemli konular var ki, gerçekten tarihi konulardır.
Ve unutulmaz gerçeklerdir.
Zaman dilimi içerisinde yaşana gelen olaylar asırlar sonra da olsa biri diğerini teyit eden olaylardır, bizim bahsettiklerimiz.
Bu nedenledir ki; bahsettiklerimiz tarihe ve zamana damgasını vurmuş hadiselerdir.
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi kocaman kâinatı yaratan hiç yoktan var eden evreni ve evrenin içindeki mucize vari varlıklar.
İster canlı olsun, ister cansız olsun!
Mutlaka ama mutlaka Allah’ın "Kadir" isminin birer tecellisidir.
Yani Kadir-i mutlak olan yüce Allah her şeyi yoktan var etmiş ve yaratmıştır.
O yönetim içerisinde zincirleme olarak büyük insicam bağlantıları sağlamıştır.
Her ne kadar açıkta görünen ve seyir eden canlıların hayat akışı içerisinde olup bitenler rasgele adeta doğa kanunu olarak görünüyor ise de fakat hayır hiç de öyle değildir.
Her şeyin intizam içerisinde dizginini eline alan o kudret sahibi yüce Allah'tır.
Elbette ki bir gün gelir iyiye iyi, kötüye kötü olarak damgasını vuracaktır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.
Dünkü yazımıza başlık olarak koyduğumuz "EL MÜNTAKİM" kavramı Allah’ın güzel 99 ismi sıfatlarından birisi olup kâinat içerisinde günü gününe haklı olan gerçekle haksız olan batılı birbirinden ayırıp zalimin zulmünden, bozguncunun bozgunculuğundan, müfsidin jakobenliğinden illaki mazlumun, mağdurun, güçsüzün intikamını almıştır.
Ve olmaktadır!
Bu itibarla diyoruz ki;
Ya Rabbim, senin yüce kudretine ve sonsuz gücüne nihayetsiz adaletine gerçekten insanların aklı ermez, onu kaldırabilme gücüne de sahip değildir.
Ama tarih akışları içerisinde bize gösterilen gerçekler, olup bitenler, her şeyi yeri yerinde koyma ilkeleri tartışılmazdır.
Zaten der demez, zerre kadar düşünen akıl idrak sahibi olan kimseler gaflete düşmez ve yaptıklarının içinde kudret cilvelerini görür, inanır ve boyun eğmek zorunda kalır.

* * *

Nitekim;
Yüz yıldan beri İslam coğrafyası üzerinde oynanan entrikalı oyunların bu coğrafya insanları üzerine kurulan baskıcı rejimlerin acımasızlığı unutulmaz tarihi gerçeklerdir.
Ama bakıyorsun ki, Allah’ın o "Sabûr" olan isminin mana değeri adeta olup bitenleri bünyesinden fışkırtarak ve sabırla bekleyen inanmış insanların mükafatını eline verir.
O baskının ve acımasız zülmun üstesinden gelir.
Onun içindir ki;
Zalimden intikam alma kudretinin adı da "El Müntakim" "Zül-intikam" yani intikam alıcı bir kudrettir.
Sevgili okurlar, buna çok inanmak lazım.
İnanmayan gaflet çukuruna düşmüş olur.
Ama biz; beyin ve şuur yoksulu olanlar varsa da "Allah yardım etsin" diye dua etmekten başka bir şey diyemeyiz.

* * *

Evet,
Dört günlük bir süreç içerisinde Başbakan Erdoğan’ın Kuzey Afrika’da bulunması ve dünyaya seslenmesi özellikle Arap dünyasına "Reformları ertelemeyin" haykırışı gerçekten tarihin cilvelerini bize hatırlatıyor ve ümitlendiriyor.
Arap baharı turuna çıkan Başbakan Erdoğan, dün ilk durağı Mısır’da büyük coşkuyla karşılanırken, Kahire’de Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi’ne hitap ederken "Artık Reformlar şart" çağrısı yaptı.
Arap liderlerinden halkın meşru taleplerine sırt dönmemelerini istedi.
Bazı devletler gibi çıkar hesapları yapmadıklarını da vurgulayarak;
"Biz sadece sizlerin kardeşiyiz, onurlu gelecek için sizinle beraber mücadele veriyoruz. Libya petrolü peşinde de değiliz.."
Bunları diyen Erdoğan dün de, meşhur tarihi "Cami-ül Ezher" denilen Kahire Üniversitesi’nde o güzel diksiyonuyla, seslendi.
Tüm dünyaya genelleme yaparak haykırırken özel olarak da Suriye’nin diktatörü olan jakoben, zorba Beşar Esad’dan söz etti.
İhmal etmedi, cümlesi cümlesine vurgulayarak Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in önemli bir Hadis-i Şerif’inin orijinal metnini okuyarak uyarıda bulundu.
Zorba Jakoben anlayışlara artık prim verilmemeli.
Ne dedi biliyor musunuz?
"Hasibu en fuseküm kable en tuhasebu"
"Kıyamet gününde Allah’ın huzuruna çıkıp sorgulanmadan evvel, bu dünyada kendi kendinizi sorgulayın ve sorumluluğunuzu hiç bir zaman unutmayınız"
Ve ilave ederek şunu söylüyordu;
"Unutmayın ki, Hz. Musa’yı bir peygamber olarak Firavun’un sarayında yetiştiren yüce kudret sahibi olan Allah her şeye kadirdir."
Erdoğan bu sözleleriyle adeta tarihi büyük bir mesaj veriyordu birilerine; ama düşünebilene.
Düşünemeyen ve bu tarihi gerçekleri görmeyen zalim, jakoben, zorba anlayış devekuşu misali kendini aldatarak başını kuma sokuyor ise de bir yere varamaz.

* * *

Evet, can dostlarım.
Bakınız, tarihin cilvesine.
Yerin dibinden arşı alaya bağlı bulunan bir İslam davası dün ne ise, bugün de aynıdır, yarın da aynısı devam edecektir.
Başta söylediğim gibi, gerçekten tarihten ibret almak lazım.
Dün ne idik, bugün ne olduk.
Bu düşünceye beni şahsen sürükleyen çok ilginç tarihi bir vakayı sizinle paylaşmak istiyorum..
10 Mayıs 1911’de Üstad Bediüzzaman Hazretleri "Mesci-ül Emevi"de bütün büyük Arap ulemaları içerisinde "Hutbe-i Şamiye" denilen meşhur bir hutbeyi minberden irad ederken, adeta yüz yıl sonraki İslam dünyasının başına gelen bugünkü halimizi iman dürbünüyle görmüş ve İslam dünyasını "saflarınızı sıkı tutun" diyerek herkesi uyarmıştı.
Tam yüz yıl sonra yani 2011’in Eylül ayında aynı o minval üzerine, tarihin o akışı içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’a gidip "Cami-ül Ezher"de İslam dünyasına seslenmesi gibi...
Kahire Üniversitesi’nde tüm İslam dünyasına haykırması gibi.
Ve "Herkes aklını başına alsın. Emperyalizme karşı yekvücut olarak dimdik ayakta duralım, saflarımızı sık tutalım" demesi kesinlikle rasgele bir olay değildir.
Yüz sene evvel Bediüzzaman Hazretleri’nin Şam’daki "Mesci-ül Emevi"nin minberinde "Hutbe-i Şamiye" adlı hutbesini irad ederken onun içeriği neyse, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da aynı akış içerisinde o yüz yıl önceki manayı bugüne taşımış ve yeniden İslam dünyasını zorba rejimlere karşı uyarmıştır.
Hiç kimsenin bunda kuşkusu olmasın.
Ve bu mesaj içinde dünyaya barış mesajını yollamıştır.

* * *

Dünkü zorba, jakoben 28 Şubat cuntasının mezalimini kaleme alan Yeni Şafak Gazetesi bugün yine aynı konuyu sürmanşetine taşımıştır ve hem de bazı ilaveler dahil ederek.
28 Şubat cuntasının 13 Eylül 2001’de Yeni Şafak ve Albayrak ailesine yönelik linç operasyonunda gözaltına alınıp insanlık dışı işkencelere maruz bırakılan Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu yaşadığı linç günlerini anlatıyor o haberde.
Kadıoğlu diyor ki;
"Bize işkence raporları vermesinler diye doktorları tehdit ettiler.
Saçan’ın emriyle dört gün işkence yaptılar.
Namazımızı bile ellerimizdeki kelepçeyle kıldık, yaptıklarını kameraya kaydettiler, eşimi ve çocuklarımı tartaklayıp psikolojik baskı uyguladılar. İşkenceyi belgelemek için 11 kez doktora gittim; ama doktorlar rapor vermeyeceklerini söylediler.
Bedel ödedik. Hem de çok ağır bedel.
Ancak gerçekler sonradan ortaya çıkınca o işkenceleri bugün unuttum.
Dönemin İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Başkanı Adil Serdar Saçan’ın emriyle sabah 05.00’te evim basıldı, kapıyı açan oğlumun kafasına silah dayayıp yere attılar, dört gün beş gece emniyette işkence ederek bizi sorguladılar.
Sorgulamanın tek sebebi de bana "Erdoğan’ın aleyhine ifade ver, çete lideri olduğunu söyle seni bırakalım" dediler.
İtirafları reddettiğimde elektrik vererek işkencenin dozunu arttırdılar"

* * *

Tıpkı aynı tarihlerde Diyarbakır’ımızda ülke bütünlüğünü savunan, inancımız gereği olup biten kirlilik ve yolsuzlukları manşetlerimize taşıyorduk.
Birçok zorba diktanın ipliklerini pazara çıkarıyorduk.
Bunu hazmedemeyen o günün cuntacı zorba anlayışına sahip Bölge Asayiş Komutanı aynı zamanda sıkıyönetimin Garnizon Komutanı olan General Çetin Doğan ile ondan bir kıdem daha düşük olan 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ve onun mahiyetinde bulunan Kurmay Albay Reha Şatana, Erhan Tavşancıyı görevlendirerek o günün Jandarma İstihbarat Şubesi Müdürü durumunda olan Binbaşı Cemal Temizöz ile Mutkili Ali denilen Başçavuş Ali Kaya, bazı PKK’lı itirafçılarla işbirliği yaparak, "bize yapmadıkları" zülum kalmadı.
Bizi susturmak için,
SÖZ Gazetesi ve Altındağ ailesine karşı büyük bir baskı ile her gün biraz daha dozunu artırarak bize suikastler düzenlediler.
Başta o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar olmak üzere MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ile birlikte yola çıktılar.
Sahte fişlemelerden tutun da, tehditlere, zorla para koparıncaya dek her türlü işkenceyi bize karşı yaptılar.
Yıllardan beri yazıyoruz, çiziyoruz.
Bunları himaye altına alan buradaki bazı başsavcı ve savcıları da gördük.

* * *

Bu adamları kurtarmak için tıpkı Deniz Feneri’nin üç savcıları gibi resmi evrakta sahtecilik yaparak büyük tahrifatla kendi kendilerini zorla sözde kurtardılar.
Ama unutmasınlar ki, dünden beri siz değerli okurlarla paylaştığım bir gerçek var ki Allah’ın "El Müntakim" ismi ile "Sabûr" ismi devreye girdi, bugün biz buradayız onlar da demir parmaklıklar ardında cezaevindeler.
Bakınız, sevgili dostlar.
Nereden nereye?
Artık baskıcı rejimlere paydos demeliyiz.
İslam ülkelerine; "Kritik bir süreçteyiz, saflarımızı sıkı tutalım" diye seslenen Erdoğan, boşuna seslenmemiştir.
Erdoğan, "Halklarımızın meşru taleplerini meşru yollarla karşılamalıyız" diye uyarılarda bulunması bizleri ve tüm İslam dünyasını memnun etmiştir.
Allah razı olsun, Allah onunla olsun diye dua etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
En derin saygılarımla.