EL MÜNTAKİM

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 4 günlük Kuzey Afrika gezisinde.
Önceki gün..
Ve dün Mısır'daydı. Bundan sonra ki durağı, Libya ve Tunus olacak.
Tarihi,
Ve dünyanın "pür dikkat" takip ettiği bu gezi proğramı "aynı" minvalde, büyük bir ilgi gördü.
Özellikle,
Mısırlılar, Sayın Erdoğan’ı karşılarken gerçekten dünyaya parmak ısırttılar.
Dudakları uçuklayan ve dünya kamuoyunun dikkatini çeken bu manalı karşılama gösterisi tarihi bir nitelik taşımaktadır.
Çünkü,
Dosta, düşmana verilen mesaj ders-i ibret niteliğini taşımaktadır.
Özellikle,
Binlerin seslendirdiği sloganlar vardı ki, "tüm İslam dünyasını" bir nevi, "uyandırdı"..
Ne dediler;
"İslam'ın Kurtarıcısı ve Allah'ın azizi"..
Evet,
Bu ilgi, alaka ve binlerce Mısırlı'nın attığı yürekten sloganlar insanı der demez, tarihi derinliklere götürüyor.
Anlaşılan odur ki; "her şey aslına rücu ediyor."
Bu tarihi vecize; bu gösterinin ve karşılamanın gerçek bir ifadesidir.
Tarihi bu asalette dönüş, tüm Ortadoğu ülkelerini yaklaşık yüz yıldan beri kendi esaretinden çıkarıp, yeni yeni özgürlüklere doğru kavuşturmaktadır.
Gösterilen odur ki bu insanlar hiçbir zaman tarihini unutmamıştır ve unutmaya da benzemez.
Türkiye dahil olmak üzere bu ülkeler ve İslam dünyası gerçekten çok büyük bedel ödemiştir.
Ki bunca ödettirilen bedel, dökülen masum, mazlum ve şehit kanları bir gün gelecek, dirilişe geçecek ve geçti, geçmek üzere.
Artık bu uyanışın ve bu dirilişin önünü hiçbir siyasi güç kesemez ve engelleyemez.

* * *

Çünkü,
İman satveti ve inanç dirilişi şahlanmıştır.
Artık bu ülkeleri birleştirecek bir vücut haline gelmiştir.
Bugüne kadar böldürüp, parçalayıp birer lokma haline getirilmek, istenen bu İslam coğrafyasındaki insanlar o geçmiş ecdadının dökülen kanlarını ve zulmün, küfrün, irtidadın, mezalimin darağacında tevhit inancı uğruna seve seve verdikleri o muhterem ulema ruhları artık yavaş yavaş şad olunacak görünüyor. birlikte ümit varız ki kesinlikle hak tecelli edecektir.
Sabırla beklemek lazım ve inanmak lazım.

* * *

Evet, muhterem SÖZ okurları.
Başbakan’ın Kuzey Afrika gezisi esnasında özellikle Mısır’a ayak bastığında ve Mısır halkının bunca sevgi seli içerisinde karşılamasında beni Allah’ın 99 güzel ve kutsal isimleri içerisinde geçen "El Müntakim" sıfat ismine götürdü.
Ondan sonra da Allah "Aziz-Zül-intikam", Ayet-i Kerime’deki geçen manaya götürdü.
Evet, sevgili okurlar.
"Cüz-i" bireysel olaylardan tut da, "Külli" ve kapsamlı olayların tümüne kadar, dikkatle izlemek ve sabırla irdeleyip, beklemek lazım.
Başta ifade etmek istediğim olay şu.
1914’ten yani 1. Dünya Savaşı’ndan başlayıp günümüze dek geçen 97 sene içerisinde yani yaklaşık bir asır boyunca İslam coğrafyası içerisindeki yaşayan Müslüman halklar gerçekten çok büyük çile çekmiştir.
Çok büyük yüce değerleri kaybetmiştir.
Telafisi mümkün olmayan çok büyük badireler geçirmiş ve ağır bedeller ödemiştir.
Ama bugün bunları geri alma fırsatını yakalamış durumda.
Ve bunu da yine kahraman büyük Osmanlı devletinin torunlarıyla elde edebilir düşüncesindeyiz.
Evet, sabırla izliyor ve bekliyoruz.
İslam dünyasına ödettirilen bunca bedeller kesinlikle geri verilecektir.
Ben dahil olmak üzere ödediğimiz bu ağır bedeller hiç de bizi rahatsız etmiyor.
İnandığımız, kâinatın yaratıcısı olan Allahû Teala’nın 99 ismi arasında yer alan "El Müntakim" güzel ismi ve o kutsal sıfatı her saniye, her dakika, her lahza, her akşam başımızı yastığa koyarken onu anarak yatmamız gerekir.

* * *

Ki her inanan öyle yapmalıdır.
Zira "El Müntakim" sıfatının manası;
Kesinlikle intikam alıcı olan Allah, bir gün zalimin ensesinden yakalayacak ve o zalimin burnunu insanlar arasında yere sürtecektir.
Bu dünyada olduğu gibi öbür dünyaya kadar kesintisiz olarak devam edecektir.
Yeter ki Allah’ın bu 99 sıfatlarının, güzel isimlerinin sonundaki 99’uncu ismi olan "Sabûr" ismini unutmadan zikretmek ve dilimizden düşürmemek kaydıyla.
"Sabûr" demek çok sabır sahibi demektir.
Sonsuz sabırlı bir güce sahip olan da Allah'tır.
Allah’ın 99 isimleri arasında geçen "El Müntakim" ismi ile "Sabûr" olan sonuncu isim birbirinin manasını adeta teyit ediyor ve insanlara ibretleri öğretiyor.

* * *

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinin sürmanşeti beni gerçekten çok etkiledi ve aynı zamanda yakın tarihimizde olup bitenlere götürdü.
Ben de o haberi bugünkü yazımızın paralelinde size özetlemek istiyorum.
Önemli bazı ifadelerini aktarmak isterken, üç tane de fotoğraf'ı buraya alıyorum.
Ki, duruma daha açık bir şekilde vakıf olabilesiniz.
İnşallah aynı bu meyanda;
Bizim, Diyarbakır Söz ailesinin başından geçen ve bize ödettirilen 28 Şubat 1997’nin iğrençliklerini ibretle ve değişik fotoğraflarıyla size sunacağımızı şimdiden bildiriyorum.
Evet, Yeni Şafak’ın sürmanşeti..
Yanında Mesut Yılmaz’ın ayaktaki resmi ve küçük kareye alınan o dönemin İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen..
O günün İstanbul’da bulunan Emniyet Müdürü olan Adil Serdar Saçan.
28 Şubat cuntasının direktifleriyle Albayrak ailesine "yaşatılan" ve organize edilen hayali suçlamalardan bahsediyor.
Bugün Yeni Şafak Gazetesinin sahipleriyle beraber dimdik ayakta olduğunu ve gittikçe de büyüyeceklerini ifade ederken;
Onlara zulmeden bu üç zevatın hali pür melalini de, "maskelerini" düşürerek Türkiye kamuoyuna göstermektedir.
Gerçekten bu manzara insana ibret vermekten başka bir şey değildir.

* * *

Bakınız, Yeni Şafak’ın sürmanşetine taşıdığı ifadeler aynen şöyle;
"LİNÇ GÜNLERİ UNUTULAMAZ"
Haber şöyle devam ediyor.
"AK Parti ile başlayan demokratikleşme hareketini doğmadan boğmak isteyen 28 Şubat cuntası 10 yıl önce bugün Yeni Şafak ve Albayrak ailesini hedef aldı.
Linç operasyonunda iktidarın yolsuzluklarını ortaya çıkaran Yeni Şafak 200 polis ile basılırken gözaltına alınanlar, işkenceden geçirildi.
Cunta tezgahından çıkan linç planlarının uygulayıcısı 28 Şubat gününün Ana Sol M koalisyonunun Başbakanı Mesut Yılmaz, İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, İstanbul Valisi Erol Çakır, Mülkiye Müfettişi Candan Eren ile Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan dı.
Komplonun medya ayağında ise Tuncay Özkan, Kanal D ve Milliyet ile Sabah vardı."
AK Parti lideri Erdoğan’a; "Muhtar bile olamaz" manşeti atan medyanın aylar öncesinden Albayraklara yönelik başlattığı karalama kampanyası Eren’in belediye ihaleleriyle ilgili gazete küpürlerinden hazırladığı düzmece raporlarla operasyona dönüştü.
13 Eylül’de Yeni Şafak, Albayrak Holding binası yasal hiçbir gerekçe gösterilmeden basıldı"
Yeni Şafak Gazetesi icra kurulu başkanı Mustafa Albayrak şöyle diyor;
"Yeni Şafak'ta yayınlanan haberlerden rahatsız olduklarını açık açık söylemişlerdi. Ödediğimiz bedelden Yeni Şafak ailesi olarak rahatsız değiliz"
Emniyette beş saat gözleri bağlı bekletilen Faruk Albayrak, "Necmi Kadıoğlu ile diğer tutukluların kalpleri sızlatan seslerini duyduk, onlara ne büyük işkence yapıldığını düşünerek; acaba sıra bize de mi gelecek diye korku içinde saatlerce bekledik" diye konuşuyor.

* * *

Evet, aradan 10 yıl geçtiği halde haberin özetinden anlaşılan odur ki Allah’ın "El Müntakim" ile "Sabûr" sıfatı er geç devreye geçecek ve zalimin ensesinden yakalayıp burnunu sürtecektir.
Tıpkı yukarıda adları ve resimleriyle gösterilen o günün üç yetkili sorumlu zevatı gibi.
Aynı minval üzerine, aynı tarihte yani 27 Ekim 1997’de Mehmet Ali Altındağ olarak Dicle Üniversitesi’nin dört minareli tarihi camisinin açılışını yaptık ve SÖZ Gazetesinin manşetinden verdik.
Ondan sonra kendimizi gözaltı zindanlarında bulduk.
Evet, Ekim 1997, 27 Şubat ile 14 Haziran 1988 tarihleri arasında geçen sürede, bize çok acımasızca mezalimler yaşatıldı.
İşkenceler uygulandı.
Netice itibariyle süreç devam etti..
Ta 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece'ye kadar.
O gün beni ve mesai arkadaşlarımı bir hiç uğruna gözaltına almakla aynı gecede benim yardımıma koşmak isteyen merhum oğlum Mehmet Emin Altındağ ile çok yakın arkadaşı ve dostu Mühendis merhum Münir Mennan’ın trafik kazası süsüyle makyajlandırılarak ölümüne neden olunan olaylar zinciri..

* * *

Fazla da başınızı ağrıtmamak kaydıyla yazımın başında anlatmaya çalıştığım ifade şu; tarih akışı içerisinde zalimlerin devlet bünyesinde işledikleri alçakça zulümler hiçbir zaman yanlarında kâr kalmamıştır ve katlama olarak onlara ödettirilmiştir.
Tıpkı,
Bugün Silivri'de bulunan Ergenekon Generallerinin hali gibi..
Bu kesinlikle Yüce Allah’ın değişmez kuralları içerisinde yer almaktadır.
Tıpkı Mısır’daki yüzyıl içerisinde Faruk’un diktasından tut, 1917’deki Kefere Nasır’ın askeri darbesine kadar.
Enver Sedat’a, Hüsnü Mübareklere kadar, Libya’daki 42 yıllık megalomanyak durumunda olan Kaddafi gibi, Tunus’taki Zeynül Abidin Bin Aliler gibi, Türkiye’deki altı oklu CHP’nin rejiminin ürünü olarak bilinen Ergenekon generalleri gibi.
Cemal Temizöz ve arkadaşlarının bu yörede yürüttüğü saltanat ve mezalim nihayet bugün görüyoruz ki, yanına kâr kalmadı ve emelleri kursaklarında kaldı.
Yazımız devam edecektir.
En derin saygılarımla.