"ERGENEKON BENİ SORGULADI"

Evet sevgili okurlar!

İki günden beri yeniden kirli Ergenekon çetesi Türk medyasının gündeminden düşmüyor.

Yazılı medya birinci sayfalarını sürmanşetlerle Ergenekon, Tuncay Güney, MİT ve 1995’te öldürülen Mardin il Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden’in sözleriyle süslüyor.

Bunlar gerçekten yüreklilikle üzerine gidilmesi gereken vakalardır.. Bana göre medyaya düşen yegane görevdir.. Ve ön plana alınması gereken konuların başında gelmektedir.

Zira memleketin yokluk ile varlık meselesidir..

Hükümet ve Başbakan bu olayı hafife almayıp yüzeysel olarak görmezse daha derinden derine inilebilir.

Derin devletin en odak bataklığına kadar girilebilir.

Tabi ki; hani o yürek, hani o ciddiyet?

Ne hazindir ki yıllardan beri terörün ortalığı kasıp kavurduğu Türkiye’yi bir türlü gelen giden hükümetlerin hiçbirisi “doğru bir mecraya” oturtamamıştır. Ciddiyet göstererek olayların üzerine gidememiştir.

Zira giderse zülfiyare dokunmuş olur ki ucu çok derinliklere gider.

Ama ne çare ki böyle bir şey söz konusu değil.

Bu haliyle, bu gidişatla gidilirse Ergenekon davası, “Şemdinli”nin akibetine uğrar..

Ki şuan birileri mevzuya çomak sokmaktadır.

Nitekim Şemdinli davası gibi şimdiden “yargılama”da müdahaleler başladı.

Ki hakim ve savcı değişiminin başlandığı söyleniyor..

Şimdi de yeni iki savcının atanması söz konusu.

Bize göre bu “Dereyi geçerken at değiştirmeye” benzer.

Bu da hiç olayın ciddiyetine yakışmaz.

Yoksa AK Parti hükümeti bu seçim sath-i mailinde (eğik düzeyinde) Cumhuriyet Halk Parti lideri Deniz Baykal’ın yapay bağnazcılık yaparak İslamın malı olan türbana ve mescide gösterdiği samimiyetsizlik gibi Ergenekon davasınada mı böyle bakıyor.

Eğer bu iktidar da CHP gibi “Dostlar alışverişte görsün” diye Ergenekon’u söz konusu ediyorlarsa ondan da bir şey çıkmaz.. Ergenekon davası da evlere şenlik olur..

Bu seçimlerde olmasa bile gelecek genel seçimlerde bu halk kesinlikle bu her iki partinin gayri ciddiliğine karşı yeni arayışlara girecek ve büyük bir alternatif parti kendine seçecektir.

* * *

Evet!

“Ergenekon Beni Sorguladı” başlıklı bugünkü sohbetimizin ana stratejisi Ergenekon melanetinin rezaletini yeniden detayıyla kaleme almak. Ve köşeme taşımaktır.

“Ergenekon beni sorguladı” ifadesi, Taraf Gazetesi’nin dünkü manşetinin ifadesidir.

1995’te öldürülen Mardin il Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden’e ait bir cümle..

Taraf gazetesindeki haber şöyle:

“Cinayetten bir yıl sonra Ergenekon zanlıları bir odada beş saat boyunca sorguladı beni” diyen Tomris hanım şöyle devam ediyor:

“Bana programa çıkacaksın dediler.”

 Ergenekon savcılarına ifade verdikten sonra eşini kimin öldürttüğünün nihayet ortaya çıkacağına inanan Özden, Ergenekon sanığı Ü.Oğuztan ve şüphelisi T.Güney tarafından Flash TV’ye çağrılıp sorguya çekildiğini söyledi.

“Veli Küçük Paşa Devredeydi

Programa çıkartmak yerine beni bir odaya kapadılar. Cinayetle ilgili bildiklerimi sordukları dört – beş saat boyunca Veli Küçük Paşa’yla birkaç kez telefonda konuştular.”

Taraf’ın haberi özetle böyle..

Dünkü Radikal’in haberi ise aynen şöyle

“MİT: Tuncay Güney, kayıtlı haber kaynağı değil”

“Mehmet Eymur’un Muhbiri miydi?” başlıklı haber şöyle devam ediyor:

“MİT, Güney konusunda eski Kontr Terör Merkezi’ni işaret etti. Gözler bu merkezin yöneticisi Eymür’de…

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), ifadeleriyle ‘Ergenekon Terör Örgütü’nün ilk defa ortaya çıkmasına neden olduğu dile getirilen ve ‘sahte haham’ olarak da tanınan Tuncay Güney’in MİT elemanı olarak Türkiye – İran Masası’nda çalıştığı yönündeki haberi yalanladı. MİT’in, Sabah Gazetesi’nde çıkan haber ve belgeye dair açıklamasında, ‘Tuncay Güney kayıtlı bir haber kaynağımız değildir. O dönem şüpheli faaliyetlerinden dolayı üzerinde çalışılan bir şahıstır.’ ifadeleri yer aldı.”

Dünkü Yeni Şafak’ın sürmanşeti büyük puntolarla Şaban Arslan’ın haberi şöyleydi:

“Zokayı Fena Yediler”

“MİT Kontr-terör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür, teşkilat adına çalıştığı belgelenen Tuncay Güney’le ilgili olarak Ergenekon’a mesaj yolladı.

Eymür, kendi hazırladığı intrent sitesinde ‘Tuncay Güney yetenekli birisi. Ekibinizin içine başarılı bir şekilde sızmış. İpliğinizi pazara çıkarmış. Zokayı fena yemişsiniz. Geçmiş olsun. Gerisi teferruat’ dedi.”

Sabah Gazetesi ise dikkat çeksin diye büyük puntolarla ve kırmızı harflerle “MİT’ten İlginç Cevap” başlıklı haber vermiş.

Nedir o cevap biliyor musunuz?

İşte MİT’in cevabını sizinle paylaşalım(!)

“MİT, Tuncay Güney için ‘kayıtlı haber kaynağımız değil’ derken tartışmalı Kontr-terör merkezinin 1997’de lağvedildiğini açıkladı.”

MİT burada çelişiyor. Bir yandan Tuncay Güney’le ahbap-çavuş muhabbeti yaşamışken, öbür yandan da tartışmalı kontr-terör merkezinin lağvedildini söylüyor.

Yani, demek daha önce Türk milli istihbaratı bu tartışmalı Kontr-Terör Merkezi’ni bünyesinde yaşatmıştır.

İşte buyrun ayıklayın bakalım pirincin taşını.

Kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye çalışan MİT, maalesef bugün olmasa dahi, bir gün bu yetmiş milyon önünde geçmişe yönelik yaptıkları hukukdışı, antidemokratik karanlık mezalimi ve acımasız fişlemenin hesabını verecektir.

Bu halk, bu millet, kirlenmenin, ahlaksızlığın edepsizliğin, karanlık senaryoların, vurdumduymazlığın tek bir tanesi de hiçbir zaman unutmaz, unutmayacak ve eninde sonunda birilerinden hesap soracaktır.

“Eden bulur” misali, kim ne yapmışsa defteri amel misali Allah’ın tescil defterinde kayıtlı olduğu gibi, bu milletin de hiçbir zaman tescilinden sildirilemez.

Biz, kimin ne yaptığını çok iyi bilenlerdeniz.

Evet, Tomris hanımın “Ergenekon Beni Sorguladı” sözünü kanıtlayarak teyit ediyorum.

Evet! Ergenekon beni de sorguladı. Hem de iki tane babayiğit evlatlarımla birlikte sorguladı.

Hem de Diyarbakır Jandarma İstihbarat Bölge Başkanlığı bünyesinde..

Yani JİTEM’de....

Elli yıl boyunca bu halkı, bu yöre insanını Kürdüyle, Türküyle, inançlısıyla, inançsızıyla sorgulamıştır, fişlemiştir, aşağılamıştır ve bugünkü devlete çıkan fatura hep geçmişe yönelik o günlerdeki ekilen zehirli rüzgarın bugün kesilen faturasıdır.

Bağnaz, iradesiz, karakter yoksunu bazı “eli kalem” tutanları bile para karşılığında kandırarak önemli mesleklerinden aldırıp inanan nur cemaatin arasına sokmuşltur.. Ve her aileyi tümüyle nurculukla, tarikatçılıkla, bağnazlıkla fişlemiştir ve onun karşısında yer ve mekan edinmiştir.

Kilit noktalara getirilmiştir.

O günleri yaşayan canlı tarih şahitleri Diyarbakır’da doludur. Günü gelir olduğu gibi böyle parmaklarımızı basa basa kamuoyuna onları deşifre edeceğiz.

Evet, 22 Haziran 1996 akşamı tesislerimize yapılan iğrenç saldırı sonunda 8 – 10 masum vatandaş hunharca katledilmiştir ve  bunun yapılmasına PKK süsü verilmiştir.

Oysa ki orada canlı tarih bize bunu gösterdi ki orada üç beş PKK militanı taşeron olarak kullanılmıştır.

Hem de Kontrgerilla denilen Ergenekon’un gizli çeteleri tarafından yapılmıştır.

Evet, Mayıs 1998 ayının başlarında aynı madrabazlıkla, aynı edepsizliklerle resmiyeti kullanarak kendi çıkar ve rant karşılığında yine bizi hedef seçmişlerdi.

Bir yandan devlet beni ve ailemi koruma altına alırken, öbür yandan Ergenekon’un kirli ve gizli çeteleri tarafından İran yanlısı Hizbullah örgütünün taraftarı ve finansörü olarak göstererek bizi sorgulamıştır.

Bundan bir şey tutturamayınca tam onbeş gün sonra alçakça bu kez PKK örgütüne Mark yardımı yaptığımız ileri sürülmüş ve iki çocuğumu gözaltına almışlardır.

O esnada bununla yetinmemişler 90 ila 100 arasında Diyarbakırlı ve Güneydoğulu işadamlarını JİTEM’in merkezi olan Jandarma Alay Komutanlığı’nda sorgulamışlardır.

“Ne koparsam kardır” misali yaptıklarını yaptılar, birçok vatandaşın canına kıydılar, bir çok insanları acımasızca yok ettiler.

Biz bunları yazdık, çizdik, Şemdinli olayına kanıtlayıcı dosya olarak belgelerle mahkemeye sunduk ve mahkeme nezdinde kabullendi.

Resmi adli dosyalarına girerek kabul buyuruldu.

Öbür yandan Büyük Millet Meclisi’ne aynı dosyayı sunduk, ifadeyi verdik. Bu hükümet mertlik göstererek verdiğim ifadeyi Meclis gündemine bile getiremediler.

Çünkü hatır mı vardı, katır mı vardı bilemiyoruz.. Ama en önemli olan korku vardı, titreklik vardı, yüreksizlik vardı.

Ve bu arada davayı soruşturan, iddianameyi hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya mesleğinden atıldı. Meclis Soruşturma Komisyonu’nun birçok üyeleri bu son seçimlerde aday bile gösterilmedi.

Yani bu işi ele alan ve hakkında evrak tanzim eden o günün milletvekilleri ne AK Parti  tarafından ve ne de Başbakan  tarafından “himaye” edilmediği gibi; Milletvekili adayı bile gösterilmediler.

30 Haziran 1996’da ise Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na aynı meyanda tüm detaylarıyla, tomar tomar belgelerle dosya hazırlayıp şikayet dilekçemizi ekleyerek sunduk. Uzun bir müddet dosya raflarda mı bekledi diyelim, her ne ise dosyaya görevsizlik kararı verildi. Askeri savcılığa gönderildi. Askeri savcılık da bir seneden fazla yanında beklettikten sonra; görevsizlik kararı vererek “hiç bir şey olmamış” gibi.

Velhasılı kelam, DGM’den kalan Diyarbakır’daki savcılık dosyayı ele alıyor ve takipsizlik kararı veriyor.

Onbeş gün içerisinde itirazımız neticesinde dosya Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidiyor ve akıbeti hala da belli değil.

Netice bilemiyoruz hangi derin kuyuya indi ise bugüne kadar birşey bize intikal etmedi. Biz her halukarda beklenti içerisindeyiz ve şikayet dosyamızı yeniliyoruz..

Ergenekon davasını üstlenen Silivri’deki mahkemeye gönderiyoruz.

Davacıyız.  Ergenekon davasına müdahil olmak istiyorum.

Burada yazamadığım veyahut yazmak istemediğim birçok isimler vardır. Bu isimler o günün şartlarına göre resmiyetin kilit noktasındaki şahsiyetlerdir.

Jandarma Başçavuşu Ali Kaya’dan tutun da, o günün MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgörün’e kadar ve o günkü Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’tan tutun da 2000’li yıllardaki Korgeneral Temel Doğan’a kadar..  Ve o aradaki il Jandarma Alay Komutanlığı’nda ve Bölge Komutanlığı’nda görev yapan bazı jandarma albaylar, binbaşılar ve yüzbaşılar.

Çoğu şimdi emekli ise de birçokları da hala vazife başındadırlar.

İşte onun için Ergenekon’a müdahil olmak istiyorum.

En derin saygılarımla…