ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ ASRIN FİTNESİ '!!!'

Evet sevgili SÖZ okurları!

İki günden beri İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Silivri'deki duruşma salonunda nihayet emekli Tuğgeneral Veli Küçük sanık sandalyesinde oturdu.

"Sanık, kalk ayağa!" denildiği zaman mahkeme heyeti huzurunda esas duruşa geçen bu heybetli (!) general, çapraz sorguda çok zor anlar yaşadı.

Gah savcıların sorularına cevap veriyordu, gah veremiyordu.

Böylece ortalığı geçiştirmeye çalışıyordu.

Ama her halukarda zor sorular.. Veli Küçük'ü gerçekten susturdu.

Ergenekon Terör Örgütü'nün en büyük siması durumunda olan General, üst düzey yöneticisi olarak suçlanıyordu.

Bu zat-ı muhterem (!) savunmasında soy isminin gerçek manasını taşıdı.

Yani küçüldükçe küçüldü. Savunamadı, zor anlarında saldırganlaşıyordu.

Bir önceki gün ilk defa hakim karşısında savunma veren Ergenekon'un tutuklu sanığı Veli Küçük, iddialara cevap vermek yerine savcılara, müdahil avukatlara saldırdı.

Ve saldırırken de şöyle kendini savunuyordu: "Devlet bana komplo kurdu."

Evet, yanlış duymadınız. Devleti kendisine komplo kurmakla suçluyordu.

Demek Veli Küçük'e göre devletin işi gücü kendi insanlarına karşı komplo teorileri üreterek insanları rastgele tuzağa düşürme eylemini yapmakla görevli.

Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet'e atılan bombaların azmettiricisi olduğu iddia edilen, Susurluk olayında TSK'nın girişimiyle ifade vermekten kaçan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, dün ilk defa hakim karşısına çıktı ve sanık sandalyesine oturdu.

Mahkeme Başkanı "Sanık, kalk ayağa" dediği zaman bir çok soruya cevap veremeyen Küçük, iddia makamına saldırdı.

Amel defterine tescil edilmiş günahlar ve komplo teori yumağı, aslında devlet adına kendisi ve onun gibi yandaşları yapmışlardır ama o devlet üniforması omzundan söküldükten sonra o suçlamayı devlete yüklüyor.. Ve kendini hala da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir mensubu olarak görüyor ve şımardıkça şımarıyordu.

Ve diyor ki, "Bana karşı yapılan bu komplo, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmaya yöneliktir."

Veli paşa, 28 Şubat 1997'den itibaren Güneydoğu Anadolu'da nelerin yapıldığını, ne kadar faili meçhul cinayetlerin işlendiğini kesinlikle hepsinden haberdardır.

Kendisine göre JİTEM diye bir kurum hiç olmadı. Oysa ki Teoman Koman ile Cem Ersever ve diğer bazı üst düzey subaylarla beraber JİTEM'in baş kurucularından biridir.

Emekli Tuğgeneral Küçük, çapraz sorguda birçok soruyu yanıtsız bırakırken, iddianamede JİTEM'in yöneticisi olarak gösterilmesine de kızmıştır.

"Jandarma'nın böyle bir birimi hiçbir zaman olmadı" diye..

Evet, sevgili okurlar!

Veli Küçük'ün yargılama faslını burada noktalayalım..

Şimdi onun uzantısı olan Güneydoğu'da yapılan iğrenç ve tarihe geçen karanlık tabloları burada sizlerle paylaşalım.

28 Kasım 2008 tarihindeki "Ergenekon beni sorguladı" başlıklı yazımın ana çizgilerini kaleme alırken, yazımın son bölümünde şöyle önemli birçok konuları dile getirmiştim.

Şöyle ki; "30 Haziran 2003'te Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na aynı meyanda tüm detayıyla tomar tomar belgelerle dosya hazırlayıp şikayet dilekçemizi ekleyerek sunmuştuk.

Uzun bir müddet dosya raflarda mı bekledi diyelim, her neyse dosyaya görevsizlik kararı verildi. Askeri Savcılığa gönderildi.

Askeri savcılık da bir seneden fazla yanında beklettikten sonra görevsizlik kararı vererek hiçbir şey olmamış" gibi hasılı kelam DGM'den kalan Diyarbakır'daki savcılık, dosyayı ele alıyor ve takipsizlik kararı veriyor.

On beş gün içerisinde itirazımız neticesinde dosya Malatya Ağır Ceza Mahkemesi'ne gidiyor.

Ve akibeti hala da belli değil.

Netice bilemiyoruz hangi derin kuyuya indi ise bugüne kadar bir şey bize intikal etmedi.

Biz her halukarda beklenti içerisindeyiz ve şikayet dosyamızı yeniliyoruz.

Ergenekon Davası'nı üstlenen Silivri'deki mahkemeye gönderiyoruz.

Davacıyız, Ergenekon Davası'na da müdahil olmak istiyoruz.

Zira burada yazamadığım veyahut yazmak istemediğim birçok isimler vardır.. Bu isimler o günün şartlarına göre resmiyetin kilit noktasındaki şahsiyetlerdir.

Jandarma Başçavuşu Ali Kaya'dan tutun da o günün MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören'e kadar.. Hatta o günkü Kolordu Komutanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt'tan tutun da 2000'li yıllardaki Korgeneral Temel Doğan'a kadar.. Ve o aradaki il Jandarma Alay Komutanlığı'nda ve Bölge Komutanlığı'nda görev yapan bazı Jandarma Albaylar ve binbaşılara kadar…

Çoğu şimdi emekli ise de birçokları da hala vazife başındadırlar.

İşte onun için Ergenekon'a müdahil olmak istiyorum." diye bu hatırlama üzerine anılan dosyayı takip etmek üzere avukatlarımla beraber harekete geçtik.

Nihayet dosyamız Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tozlu raflarından indirilmiş 3 Aralık 2008 günü Adli Tıp Üst Kurulu'na gönderilmiş..

Ve bunu da dün öğrenmiş bulunduk.

Bakınız sevgili dostlar!

Buna da gerçekten "Evlere şenlik!" demekten başka ne denilmeli.

Dosya 30 Haziran 2003 yılından bugüne dek herhangi bir işlem görülmemiş.. Müşteki olarak bizi çağırıp ifademize başvurulmamış.. Ve nihayet 28 Kasım 2008'deki "Ergenekon Beni Sorguladı" başlıklı yazımın son bölümünden dolayı olması gerekir ki; bu dosya hemen işlev görüyor.. Ve içindeki komplo teorisine yönelik sahte belgelerin kimler tarafından tanzim edilmiş olmasının tespiti için Adli Tıp Üst Kurulu'na Savcılık marifetiyle gönderiliyor.

Ama yazıdan tam dört gün sonra…

O da bizim dikkatimize neden olmuştur.

Biz her zaman diyoruz ki, bu olayın peşini bırakmayız. Anayasamızın bize tanımış olduğu şikayet hakkını kullanacağız. Ama sonuna kadar kullanacağız.

Ucu nereye değerse değsin kullanacağız. Canımıza, kanımıza mal olsa dahi kullanacağız ve hakkımızı arıyacağız. Hedefimize ulaşıncaya kadar…

Kimse zannetmesin ki yapılan her kirlilik sahibinin yanında kar kalacaktır.

Bu ülke hepimizin ülkesi, ama yağma yok. Bu halk artık uyanmıştır. Yaklaşık doksan yıldan beri bu halkın başına ördürülen çorapları artık bu halk yutmuyor.

Birileri halkın parasıyla, vergisiyle, imkanlarıyla, bütçeleriyle görev yapıyorum göstermelikleriyle halkın başına komplo teorileri artık kuramaz.

Artık kirli çamaşırları örtülemez. Zira, bugünkü Türkiye ile 20 yıl önceki Türkiye, aynı platformda değildir. Şekil değişmiş, çok değişmiş.

Zira demokrasi var, zira Avrupa İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi var ve bunun altında Türkiye'nin de imzası vardır.

Bunu her zaman söylüyoruz, yazıyoruz.

Şimdi sizi 5 Haziran 1998 tarihli olaya götürmek istiyorum.

Evet! Bu olay Türkiye'nin yüz karası… Bu olay, devletimizin baş belası. Bu olay kirlenmenin, alçalışın, şerefsizliğin dik alası.

Net yazıyorum, şu belge kimin eliyle yazılmıştır. Kaynağı nedir, nereden gelmiştir?

Nasıl ve kimler hakkında tanzim edilmiştir.

O gün bunun gibi daha nice komplo teorileri yapılmıştır. Hem de JİTEM'in o önemli şahsiyetleri tarafından.

Hem de Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın istihbarat birimleriyle Kolordu Komutanlığı'nın resmi yazışmaları ile birlikte yapılmıştır.

Bunu artık devlet ortaya çıkarmalıdır.

Bu tür sahte dökümanlar, sahte yaftalar birçok masum insanın boynuna takılmıştır.

Ocaklar söndürülmüştür, çok büyük rantlar sağlanmıştır.

Evet.. Bu belgenin yapılış şeklini size sunmak istiyorum.

Hem de resmi belgelerle. Artık devlet, bu Ergenekon belasını ülkemizin başından sildirip def etmeleri lazım. A'dan Z'ye kadar nereye gidiyorsa gitsin.

Ucu kime dayanırsa dayansın..

Başbakanımız Şemdinli Olayı'nda her ne kadar böyle söylediyse de ama heyhat hiç de dik durmadı.

İşte bu belgeler tomar tomar arşivlerimizdedir.

Bunu her zaman gerek Türkiye kamuoyuna ve gerek dünya kamuoyuna fırsat buldukca sunacağız, Avrupa Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayanarak bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceğiz ve Türkiye'yi şikayet edeceğiz.

Artık devletimiz bu skandal türü alçalışların üstesinden gelmesi lazım, kabullenmemesi gerekir.

 

O günleri hatırlayınca şuurumuzun yerinden oynamaması mümkün değildir.

Zira, bir dizi komplo teorisiyle karşı karşıya kalmıştık.

Bunun nedeni neydi, sebebi mucibesi neydi, kimin yolunu kesmiştik?

Kimin ırzına……

Ama hiç, hiçbir şey. Ya neden?

Evet!

Tekrar ediyoruz. Ergenekon fitnesi Türkiye'nin baş belasıdır.

İktidar partisi artık ciddiyet göstererek devletin yüceliğini, ciddiyet ve azmini korumak için geçmişe yönelik bu tür kirlenmeleri ortaya çıkarmaları lazım.

Halkımızı üzen en tehlikeli ve korkunç olay şudur ki devletin üniformasını kullanan birçok kirli anlayışların sahiplerinin serbest dolaşmalarıdır ve hatta devlet bünyesinde görev başında olmalarıdır.

İşte el yazısıyla yazılan ve sahte ERNK mührü basılan bu yazı 8 Haziran 1998 tarihinde T.C. Karakuvvetleri Komutanlığı 7. Kolordu Komutanlığı başlıklı resmi yazıyla ve hem de Kişiye Özel DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'na Diyarbakır diye gönderiliyor.

Ve DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ise, o da bu yazının sahteciliğini veyahut doğruluğunu hiç araştırmadan büyük bir itinayla el çabukluğuyla apar topar soruşturma açıyor ve masum insanları gözaltına alıyor ve tutukluyor.

İşte bizim burada dile getirmek istediğimiz konu geçmişten ibret almak lazım.

Geçmişten, tarihinden ibret almayan bir millet hiçbir zaman Muaffak olamaz.

Tarihten ibret almak şarttır ve elzemdir.

Burada biz görevlileri göreve davet ediyoruz.

Özellikle Adalet Bakanımızın silbaştan bu davayı ele almasını istiyoruz.

En derin saygılarımla…