ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ VE JİTEM!

(Aygan'ın ifadesi alınsın)

Evet sevgili okurlar!
Bu her iki kavram da adeta iki çürük yumurta gibi biri diğerine çal misali ikisi de cılk çıkar.
Yani çürük ve bozuk.
Ergenekon Terör Örgütü iddianamesini hazırlayan savcı Zekeriya Öz, bu her iki fesat unsurunu yepyeni bir girişimle, yeni bir fezleke ve iddianameyle bunları birleştirerek yola çıkması lazım.
Zira tarihi vesikalarla yanımızda bulunan arşivlerimize göre bu her iki unsur, devletin en önemli kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesine sızmıştır.
Devletin etiketini, patentini, özellikle Silahlı Kuvvetlerimizin nam ve şerefini kendi ideolojileri paralelinde sembolize etmek istemiş ve milletin üzerine birer baskı aracı olarak kullanmıştır.
Demoklesin kılıcı gibi..
Uzun yıllardan beri halkta tedirginlik yaratmışlardır. Zarar vermiş, halkı mağdur etmişlerdir.
Olayları kurcaladıkça her gün yeni bir tarihi vesikayla karşı karşıya kalınmaktadır.
"Ergenekon" aslında bir ‘Gladyo’dur"
Mücadele edeceğimiz örgütü çok iyi tanımalıyız ve ona göre yola çıkmalıyız.
Milletçe, doğulusuyla batılısıyla, Türküyle Kürdüyle, Lazıyla Çerkeziyle el ele vererek bu bozguncu unsuru bir an evvel devletin derinliklerinden temizleyip atmalıyız.
Yargıyı bunların üzerine hükümran kılmalıyız.
Ergenekon yapılanmasını Gladyo’dan ayrı bağımsız bir yapılanma olarak değerlendirmek çok büyük hatadır. Gladyo/Kontrgerilla yapılanmasını anlamamak anlamına gelir.
Bu her ikisi ne ise JİTEM de bunların bir uzantısıdır, deyim yerindeyse firesidir.
Yani "figüredir"!.
Bu üç ana unsuru iyi tanımamız gerekmektedir.
Halk olarak, topyekün ve uzun sürecek bir mücadeleyi göze almamız lazım.
Yoksa bu devletin derinliklerine gizlenmiş bu yapılanma, her an için kapsamlı tehlike saçan örgüt olabilir.
Düşünün üç günden beri Yeni Şafak Gazetesi Üzeyir Garih’in dosyasını sürmanşetine taşıyor ve büyük puntolarla manşetini şöyle atıyor:
"Savcı El Koydu"
"Üzeyir Garih cinayetinden müebbet hapse mahkum olan Yener Yermez’in cezaevinden gönderdiği mektuptaki şok itiraflar, savcı Zekeriya Öz’ü harekete geçirdi. Dosya yeniden açılıyor, Yermez’in ifadesi alınacak."
Haber, Ara başlıklarla şöyle devam ediyor:

"ERGENEKON SAVCISI İNCELEME BAŞLATTI
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde yatan Yermez’in Yeni Şafak’a gönderdiği mektupta, ‘Cinayeti üstlenmem için 1.5 milyon dolar teklif ettiler. Kendimi ve ailemi korumak için kabul ettim. Başka çarem yoktu’ ifadelerini kullanması üzerine Ergenekon Savcısı Öz, inceleme başlattı.

GİZEMLİ KADIN MERAL ARANIYOR
Yermez’in mektupta ‘Meral’le aynı otelde kaldık, nerede bulunabileceğini biliyorum’ sözleri üzerine, gizemli kadının bulunması için operasyon başlatıldı. Adli tıpta delilleri kararttığı iddia edilen Ergenekon tutuklusu Doç. Dr. Ümit Sayın’ın da ifadesi alınacak."
Evet, sevgili can dostlarım!
Buraya kadar bu böyle…
Bir de gelelim Ergenekon’un ve JİTEM’in bu bölgedeki marifetlerine…
İşte, yıllardır bu olayı tüm detayıyla SÖZ Gazetesi’nin ve diğer ulusal basının manşetlerine taşıyoruz.
Ama Hindistan’daki Sağır Sultan dahi duymuş bunu biliyor.
Her nedense bu iktidarın döneminde Diyarbakır’la ilgili, Güneydoğu’yla ilgili, Şemdinli’yle ilgili tüm bu dosyaları adeta hasır altı yapılmaktadır.
"İyi çocuk" 39 yıl ceza almasına rağmen serbest ve işinin başında.
Sorarım yetkililer acaba kamuoyuna ne gibi cevap verecekler.
27/04/2005 tarihli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben yazmış olduğum şikayet dilekçesinde ve 14/12/2005 tarihinde, yani aradan yaklaşık beş altı ay geçtiği halde ancak ifademe başvurulmuş.. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na vermiş olduğum ifademde özetle Diyarbakır ilinde herkesçe bilinen ve tanınan çok önemli şahsiyetleri dile getirmiştim.
Burada tekrarlamamız gerekmiyor ve 4 yıldan beri bu dosya hala da muamma bir meçhulle seyretmektedir.
CMUK’nun 250. maddesinde belirtilen suçlara bakmakla yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, ne çare ki bugüne kadar 2006/4 nolu dosyanın akibeti hakkında bize bir türlü bilgi vermemiştir.
Gerçekçi olmak gerek, akla gelen şu soru var:
"Acaba kim, kimi koruyor ve kolluyor?"
Çünkü şikayet dilekçemin içinde çok önemli bazı zevat vardır. Elbette ki zülfiyare dokunulmuştur
Ama herşeye rağmen bu dosyada biz mağduruz ve zarar görmüşüz.
Bilemiyoruz!..
Bu hususta adaletin bunca gecikmesinin sebebi mucibesi nedir?
Onu henüz kestiremedik mümkün değil.. Ama merakta etmiyor değiliz.
Ve sonucu bekliyoruz.
Geçenlerde yazmıştık, avukatlarımızın itirazı üzerine dosya Malatya’ya gitmiş, Malatya’dan geri gelmiş, bizim herhangi bir fikrimize başvurulmadan, bu kez apar topar Adli Tıp Yüksek Kurulu’na intikal etmiştir.
Bu da herhalde zamanaşımı tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Tıpkı 22 Haziran 1996’daki Altındağ Dinlenme Tesisleri’nde yapılan katliamdan dolayı DGM raflarında tam 12 yıldan beri hala da birçok önemli bölümleri sonuçlanmamıştır.
Evet!
İşte bu Ergenekon dediğimiz melanet Diyarbakır JİTEM unsuruyla iç içe, el ele vererek buradaki bazı yanlış insanlarla işbirliği içerisinde, bize karşı sindirme planları geliştirmiştir. Ve o tarih ile 2000’li yıllar arasına sıkıştırılmış zaman dilimi içerisinde bu yörede, Diyarbakır’da çok büyük iğrençlikler yapmışlardır.
Hep aynı şeyleri burada dile getirmek kamuoyuna "sıkıcı" gelebilir..
O nedenle de detayına girmek istemiyorum.
Yalnız tek bir cümle ile ifade etmek gerekirse, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün Diyarbakır’da 1994’ten, hatta 1993’ten 2000’li yıllara kadar bazı muvazzaf Jandarma subaylarının ve Astsubay Ali’nin maharetinde yapılan kirlenmeyi ele alırsa aynı Şemdinli hadisesi gibi her an için ifade vermeye, tanıklık yapmaya, olaylardan zarar görmüş biri olarak müdahil olmaya hazırım.
Belgeler kesindir, arşivlerimiz doludur.
Ergenekon Terör Örgütü’ne mensup bazı önemli şahsiyetler başta olmak üzere Şemdin Sakık’tan tutun da, Jandarma emekli Albay Eşref Hatipoğlu’na kadar, İstihbarat Yüzbaşı Ali Osman Celasun’a kadar.
O zamanın MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören’ine kadar… O günün Jandarma İstihbarat Komutanı olarak bilinen dönemin binbaşısı Cemal Temizöz’e kadar.
Bunlar hakkında devletin harekete geçmesi lazım…
Bu yörede ve Diyarbakır’da bunca yapılan katliamlar, faili meçhul cinayetler, dökülen kanlar, söndürülen ocaklar, yakılan köylerin temel unsurları buranın deşilmesiyle ortaya çıkar.
Bu nedenle diyoruz ki, Ergenekon Savcısı sayın Zekeriya Öz’ün özellikle bizi de çağırırsa, ifademize başvurursa, kendisine geniş çapta yardımcı olabiliriz.
Ama özellikle dört seneden beri Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın raflarında bekletilen 2006/4 ve 2006/150 karar nolu dosyanın akibetine sayın Savcı isterse ona da el atıp çok büyük şeylere ulaşabilir.
Sevgili okurlar!
Düşünün, devletin en önemli kurumları olan Türk Silahlı Kuvvetleri ile DGM Başsavcılığı arasında onlar gibi düşünmeyen masum vatandaşlar hakkında sahte raporlar tanzim edilerek fişleme yapılması ve o temelsiz, dayanaksız, sahte dokümanlara o günün bir DGM Başsavcısı’nın da araştırmadan, soruşturmadan direk iddianame hazırlaması çağımızın en büyük ayıbıdır.. Yargıdan silinmeyen bir lekedir ve asrın skandalı olarak nitelendirilebilinir.
Ama her şeye rağmen peşini bırakmıyoruz.. Her zaman söylediğimiz gibi ne pahasına mal olursa olsun, peşini bırakmıyoruz ve takipteyiz.
Evet sevgili okurlar!
11 Kasım 2008 Salı günü Mehmet Altan’ın kaleme aldığı çok önemli bir döküman elimize geçti. Bunun özetini sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakınız Mehmet Altan şöyle diyor:
"12 yıl önce patlak veren Susurluk skandalı ne idi. Emniyet, MİT ve JİTEM içerisindeki oluşum hangi raporla anlaşılmıştı acaba?" diyen Mehmet Altan.
Ben de aynı onun gibi diyorum ki, "Evet, evet, evet… 22 Haziran 1996’da benim işyerime, yani Altındağ Dinlenme Tesisleri’ne yapılan saldırı neticesinde katledilen 8 masum insanın katilleri kimdir ve kimler tarafından yapıldı?"
Elini yakamızdan çekmeyen 1998’de yine hakkımızda sahte fişlemeyi yapan, beni de çocuklarımla beraber gözaltına alan ve hain planları düzenleyen kimlerdir?
Hanigi "Gladyonun" organizasyonudur.
2000 yılının 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gecede bizi gözaltına alan, haksız yerde hiçbir suçumuz olmadığı halde, bize komplo teorisini hazırlayan kimlerdi?
İşte cevabı şu:
JİTEM’in bazı mensupları, Ergenekon ve o günün DGM Başsavcısı idi.
Evet! Bu kirli ittifak bizi çok mağdur etmiştir, biz bundan çok zarar görmüşüzdür.
Davacıyız..
Buradan Adalet Bakanına sesleniyoruz.
Özellikle Ergenekon savcısı sayın Zekeriya Öz’e sesleniyoruz.
Lütfen! Tüm dosyalar yeniden ele alınsın ve Türkiye yargısıyla, askeriyle, emniyetiyle ve MİT’iyle bağırrsaklarını temizlesin…
Eğer el atılırsa çok önemli malzemeler o kokuşmuş bataklıklardan çıkacaktır.
12 yıl önce patlak veren Susurluk skandalı neydiyse bunlar da aynıdır.
PKK’nın ve diğer örgütlerin destekçi aktif unsurların susturduğunu daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayınca resmi görevli ve sivil kişilerden teşekkül ettirilmiş olan bu grupların kendilerine menfaat temini uğruna mafya türü birtakım yasadışı faaliyetlere girişmişlerdir.
Evet!
İstiyoruz ki, Abdülkadir Aygan İsviçre’den getirilsin ve dinlensin.
Abdülkadir Aygan’ın ifadesine başvurulsun. İnanın ki böyle bir girişim gerçekleşirse yer yerinden oynar…
Güneydoğu'nun kirli ve karanlık resminde yeni bir sayfa açılmış olur.
En derin saygılarımla…