EVRENSEL DÜNYADA BÜYÜK İHTİLALLER?! (2)

Dünkü yazımızın son bölümündeki kullanılan ifade aynen şöyleydi;

“Ve Ortadoğu’da son İslam hilafetini temsil eden Osmanlı devletini yıkabilmek için bitmez tükenmez harp taktikleri uygulamışlardır.

Başınızı fazla ağrıtmadan, “hasta adam” adını verdikleri Osmanlı hilafeti merkezine inmişler ve hilafeti parça parça bölmüşler, sonra yıkıp yok etmişlerdir”

Evet, sevgili okurlar.

Bugün yine gündem çok yoğun; ama dünkü yazımızın önemine binaen tarih boyu özellikle son 19. yüzyılın başlarından sonlarına dek hatta günümüze kadar yüce İslam dinine ve mensupları olan tüm ümmete karşı beslenen mutlak bir adavet vardır.

Yapılan büyük ihtilaller yani askeri darbeler olsun veya diğer kurulan masonik ve haçlı anlayışların paralelinde yapılanlar olsun, kargaşa, kavga, terör, gözyaşları ve bunların sonucu olarak da dağılan İslam hilafeti ve yerine oturtturulan emperyalist hegemonyalar ve değişimler.

***

Dün bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz anılan surenin 8. ve 9. ayetin yüce meali ve stratejileri doğrultusunda yakın tarihimizde olup bitenleri kaleme almak isterken bu konunun devamına başlamadan TV ekranlarında kamuoyunu yakından ilgilendiren tarihi İçkale semtinde bulunan eski JİTEM karargâhında kafatası sayısı 19’a yükseldiğini öğreniyoruz.

Aynı o paralelde yine gerek görsel olsun, gerek yazılı medya olsun 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır eski emniyet müdürü merhum Gaffar Okkan ile beş tane şehit polislerine yapılan suikasttan söz ediliyor.

Gaffar Okkan’a karşı yapılan bu suikast yine bir kirlenme oyunundan, hem de devlet bünyesindeki karanlık kurulların derin oyunlarından ibarettir.

Ne hazindir ki “akı kara karayı ak göstererek” kiraladıkları bir terör örgütüne mensup bir kaç militanına ihale edilen bir suikast olarak, tarihe yazıldı.

Bu suikast neticesinde kocaman bir devlet emniyet müdürü, beş korumasıyla beraber şehit edildi.

Saldırı anında devlet güçlerinin müdahale etmemesi.

Saldırganların ellerini kollarını sallayarak, olay yerinden kaçmaları.

Gerçekten suikastın halkaları çok düşündürücü, düşündürücü olduğu kadar çok çarpıcıdır.

Zira hep oyun içinde oyun sahneye konulmaktadır. Ki bu oyunun aktörleri de yine JİTEM, yine derin devlet, yine sahte kahramanlar ve sahteci koruma ve kollama ekipleridir.

İşte bu hunharca gerçekleştirilen suikast devletin ne kadar içten vurulmuş olduğunun kanıtlayıcı bir delilidir.

***

Evet, bunları burada özetlerken dünkü yazımızda sizinle paylaştığımız Siyonist Yahudi ile Haçlı emperyalist dayatmalarıyla İslam dünyasının nasıl arkadan vurulmuş olduğu gerçeğiyle, sohbetimize devam edelim.

Bu karanlık iki zihniyet İslamiyet’i hedef alan stratejilerinde hep kendi adlarına çalışan ve İslam’a karşı hile ve oyunlarını uygulamaya amade bulunan İslam ülkelerinin içinden piyonlar seçmişlerdir.

Onları halk nezdinde söz de birer "Kahraman-kurtarıcı" olarak, göstermişlerdir.

Yani, İslam ülkelerinde Müslümanlığı yok etmek ve İslam hareketini yıkmak için sahte kahramanlar ihdas etmekle İslam dünyasını ve Müslümanlığı yıkıp yerine din bağlılığından başka bir bağlılık, din sancağından başka diğer bir sancak yaratma gayretkeşliği içerisinde olmuşlardır.

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır”

Bu Ayet-i Kerime büyük bir gerçeği dile getirmekte ve aynı zamanda gülünç ve anlamlı bir tablo çizmektedir.

Onlar dilleriyle bu Kuran’ın apaçık bir büyü olduğunu söylüyorlardı ve bu yeni dini ortadan kaldırmak için çeşitli oyunlar hazırlıyorlardı.

Hâlbuki buradaki tabloda çirkin bir çaba içerisinde bulunuyorlar.

Üfürükleriyle Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar.

Onlar da kim, şu gülünç ve cılız güçsüzler grubu.

“Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır”

Baştanbaşa tüm gerçekleri ifade eden bu ayet Allah’ın vermiş olduğu va’du misakını peygamber hayatta iken nurunu tamamlamış..

Allah tarafından seçilen bu ilahi nizamın canlı ve pratik şeklini meydana getiren İslam cemaatini kaim kılmıştır.

Bu ortaya çıkan cemaatin belirli izleri ve işaretleri bulunmaktaydı.

Bu cemaat kitapların sayfaları arasına kapanış birer tavrı olarak değil, realiteler âlemindeki birer gerçek olarak ortaya çıkarmıştı.

Bu nizamı Allah nurunu tamamlamış, Müslümanların dinini itmal etmiş, nimetlerini bütünleştirmiş ve kendileri için din olarak İslam’ı seçmişti.

Onlar dinlerini severler ve dinleri uğrunda cihat ederler.

Zira bir Müslüman küfür sistemine döndürülmektense ateşe atılmayı tercih eder.

Böylece Allah dinini hem kalplerde hem de yeryüzünde tamamlamıştır.

Bugün de bu gerçek zaman zaman canlı bir hareket halinde ortaya çıkmakta ve Müslümanlara yapılan bunca baskı, sindirme ve ağır eziyetlere rağmen çeşitli hile ve oyunlarla Müslümanlar saf dışı edilmiş olmakla beraber bu nabız canlı canlı çarpmaktadır yine.

Zira Allah’ın nurunu ağızlardan çıkan nefesler söndüremez.

Bu aydınlığı kullarına elindeki demir ve ateş bombardımanı yok edemez.

Ne kadar zalim diktatörler ve Siyonistlerin eliyle hazırlanmış uydurma kahramanlar hedeflerine ulaştıklarını sansalar da Allah’ın nuru sönmeyecektir.

Çünkü ilahi takdir bu dinin hâkim olmasını istemiştir ve mutlaka hâkim olacaktır.

***

Zira Üstat Bediüzzaman Hazretleri de aynı buna işaret ederek;

“Zemini Asya behemehal teslim olur yedi beyzayi İslam’a (İslam’ın parlayan beyaz gücüne teslim edilecektir)”

Üstadın dayandığı nokta da anılan bu ayetlerin yüce mealleridir.

Sizinle paylaşmak üzere Ayetin mealini burada tekrarlamak istiyorum.

“ O Allah'tır ki;  müşrikler istemezlerse de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberlerini hidayet ve hak din ile gönderendir”

Cenabı Allah’ın bu dinin hidayet ve hak din olduğu hususundaki şahadeti en büyük hedeftir.

Siyonist ve haçlı emperyalist dünyası başta merkezi hilafet olan Osmanlı’yı yıkıp yerine gizli ittihat terakki cemiyetinin kalıntıları olarak nice sahte kahraman ve putçu anlayışları ve sahte kurucuları yaratılan devletlerin başına getirmişler ise de sonuç itibariyle İslam ümmeti uyanmış ve uyanmaya da devam etmektedir.

***

Türkiye’de deyim yerindeyse CHP’nin altı oklu rejiminin vesayeti altında Osmanlı’ya bağlı Ortadoğu’daki diğer ülkelerin başına nice Kaddafi’ler getirilmiştir.

Mısır’daki Hüsnü Mübarek’ler, Enver Sedat’lar, Tunus’ta Ali bin Zeynül Abidinler, Irak’a uzanırsak zalim Saddam’lar.

Ve daha nice "piyon şişmanlar" olmuş sahte kahramanlar?

Bu İslam coğrafyasını böylesine acımasız bir biçimde içten vurabilmişlerdir ve hala da devam ediyorlar.

Nitekim bundan 11 sene evvel merhum Gaffar Okkan’ın olayı eğer rasgele bir olay olarak devlet bunu bu millete yutturmaya çalışmış ise de ki çalışmıştır. Ancak yanıltma ve aldatmaca olarak da bu cinayet kadar ağırdır.

Ama bize göre yavaş yavaş uyanan toplum bugün iktidar partisini işbaşına getirmiş ancak çalışan iktidar partisi maalesef hala da bir türlü yüreklere serin su serpmemiştir.

Zira hedefine ulaşmak isteyen toplum elbette ki iktidarlardan önemli konuları beklemektedir ve beklemekte de haklıdır.

Evet, bugün eğer JİTEM’in ana merkezinde İslami kurallara uygun olmayan üst üste atılan on beş-yirmi tane cesetlerin kafatasları ve diğer kemikleri bulunuyorsa o da apayrı bir garipliktir.

***

Ama biz burada diyoruz ki,

O günkü yöneticiler kimler ise yargı önüne çıkmalıdır.

Dönemin, Diyarbakır MİT Bölge Başkanından tutun da çalışan elemanlarına kadar,

OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner’den tut, İl Valisi Ahmet Cemil Serhadlı’sına kadar,

O dönemin 7. Kolordu Komutanı, Asayiş Bölge Komutanı ve Jandarma Bölge Komutanı ile 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanı’na kadar,

Ve Mutkili Astsubay Ali Kaya’ya kadar.  Yüzbaşı Cemal Temizöz’ünden tut o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’a kadar tüm bunlar sorumludur.

Ve derhal emniyet tarafından bunların ev ve işyerlerine baskın düzenlenmeli, el koymak gerekir ve bunlarında gözaltına alınması lazım.

Devamı yarın.

En derin saygılarımla.