EVRENSEL DÜNYADA BÜYÜK İHTİLALLER?! (4)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın son bölümünde de ifade ettiğimiz gibi;

“Bilhassa İngiliz, Fransız gibi İslam düşmanlarının İslam âlemini maddeten ve manen yıpratmak, sömürmek emellerinin başında; kahraman bir ümmeti İslamiye’nin dini bağlardan uzaklaştırılması, örf, adet, gelenek ve görenek, ahlak bakımından tamamen İslamiyet’e zıt bir duruma getirilmek planlarını gerçekleştirmek istemişler.

Ve bu planlar maalesef tatbik sahasına konulmuş ve günümüze dek gizliden gizliye devletin derinliğine kadar indirebilmişlerdir”

İşte bu söylediklerimiz, anlattıklarımız, sizinle paylaşmak istediğimiz gerçekler, başta Fransa olmak üzere, tüm batı dünyasının bugün bize beslemiş olduğu kin ve nefretin birer göstergesidir..

Coğrafyamızı ne kadar tehlikeli badirelere sokmuş oldukları gerçeğini bir kez daha özellikle bugünkü Fransa’nın Ermeni lobisi adına Türkiye’ye karşı yapmış olduğu ihanetlikle gösterdiler.

Yani yüzyıllık bir tarihi bize okutuyor bu vaka.

Bu bize yeter de artar.

Aslında biz tarihimizi, kültürümüzü, ahlakımızı, emperyalist haçlıların uğruna yitirmiş durumdayız.

Onları dost bilerek bel bağladık, dinimizi, kitabımızı, büyük İslam önderleri olan ulema kesimini batı dünyasına deyim yerindeyse birer kurban olarak verdik.

Bugün de halimiz bu.

Yazılı olsun, görsel olsun, medyamız bir haftadan beri Fransa ve Sarkozy’nin rezaletini birinci haber olarak veriyor.

Yazar-çizerlerimiz hep oraya endekslenmiş.

Ama hey had.

İş işten geçti. Atılı alan üskütarı çoktan geçti.

***

Ya bir de bu yetmiyormuş gibi, Diyarbakır’ın İçkale semtindeki yapılan kazılar neticesinde her gün bir miktar kafatası daha çıkıyor.

Dün kazıdan dört kafatası daha çıktı.

Vatandaş, dimdik ayakta.

O günün tüm yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmaktadırlar.

Ülke, özellikle bu coğrafya işsizlik, aşsızlık, fakru zaruret içerisinde kıvranıp dururken bu yöre insanını başka yönlere çekmek isteyen, bu coğrafya üzerine kol gezen ajan ve piyonlar her saat başı iş başındadırlar.

Devlet hala da bunları görmezlikten geliyor.

Evet, medyamızın birinci haberi Ermeni lobisiyle ilgili Fransa ve Sarkozy.

İkinci haber ise JİTEM’in karargâhındaki kazılardan çıkan ve her gün biraz daha artan insan kafatasları...

Üçüncü haber ise merhum Gaffar Okkan’ın beş korumasıyla beraber bir suikast neticesinde şehit oluşunun yıl dönümü..

Bunlardır basınımıza konu olan..

Gerçekten tüm Türkiye kamuoyunu ilgilendirir ve sözüm ona medeni çağdaş dünyayı ilgilendirir; ama ne çare ki kim kime?

Biz hala da başka şeyler peşindeyiz, bize hedefimizi şaşırtanlar hep ön planda iş yapıyorlar.

Evet, ajanlar terör örgütü ile beraber kol geziyor dedik.

Bundan yaklaşık yirmi gün evvel meydana gelen Uludere olayı'nın sırrı da çözülmekte.

Nitekim,

Basına yansıyanıyla olayın PKK ile derin devlet tarafından gerçekleştirilmiş olduğu yönünde ciddi şaibeler yoğunluk kazanmaktadır.

Nitekim Kürt aydınlarından Kemal Burkay açık ve net olarak basına bu minvalde açıklama yapıyor.

***

Sayın Burkay şöyle diyor;

“PKK’nın korkusu halkın gerçekleri öğrenmesi”

Terör Örgütü yayın organlarının hedefi haline gelen Kemal Burkay tehditlere sert bir yazıyla cevap verdi.

“Tek silahım düşüncelerimdir, çok şükür elim temiz” dedi.

PKK’nın tek silahının yalan ve iftira olduğunu söylüyor.

ANF’yi derin devletin yönettiğini belirten Burkay, PKK’nın halkın gerçekleri öğrenmesinden korktuğunu vurgulayarak; “Halk gerçekleri öğrenecek, bu süreç başlamıştır” diyor.

Sayın Burkay’ın tarihi bu açıklaması her şeyi özetlemektedir.

Ama devlet politikası olarak her nedense bir türlü gerçekleri ya görmüyoruz veya görmezlikten geliyoruz veya da hala da vesayetçi bir politika ile günümüzü gün ediyoruz.

Bu olup-bitenlere baktığımızda bizim hala da Devletin derinliğindeki karanlık kurulların etkisi altında olduğumuz görülüyor.

Onun için dört günden beri yüce kitabımız Kuran’ı Kerim’in Saff Suresindeki sekiz ve dokuzuncu ayetlerin mealini siz değerli okurlarımızla paylaşırken, bu ayetlerin ne kadar kapsamlı, ne kadar anlamlı ve yaralarımıza en önemli bir reçete olduğuna dair tarihi yaşantılar buna şahittir.

***

Evet, bu yazdıklarımızın temel dayanağı ve ana stratejisi yine Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin tarihi İslam dünyasına haykırışıdır.

Bakınız, Üstat tüm İslam âlemine şöyle sesleniyor;

“Ey âlemi İslam!

Uyan, Kuran’a sarıl, İslamiyet’e maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.

Ve ey Kuran’a bin yıllık tarihinin şahadetiyle hizmetkâr olan ve İslamiyet nurunun yeryüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlatları!

Artık yeter..

Kuran’a yönel, onu anlamaya, okumaya onunla amel etmeye günlük vakitlerini onunla geçirmeye çalış.

Ey asırlardan beri Kuran’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem yüksek bir mevkii ihraz etmiş olan ecdadın evlat ve torunları!

Uyanınız, âlemi İslam’ın fecri sadıkında gaflette bulunmak kat’iyyen akıl karı değil.

Yine âlemi İslam’ın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kuran’ın ve imanın nuruyla münevver olarak İslam’ın terbiyesiyle kendini yetiştiren ve insanlığın gerçek medeniyeti olan İslam medeniyetine sarılmak ve onun hal ve hareketinden kendine rehber eylemek gerekir.

Haçlı ve siyon emperyalizmi tarafından bize getirilen ve gerçek manasından yine o medeniyet İslam’ın malı olan teknoloji tamamıyla İslam malı olup Kuran’ın getirmiş olduğu medeniyetle yoğrulmuş önce bizde yeşermiş; ama ne çare ki batı dünyası sonradan bizden çeşitli oyunlarla alabilmiştir.

Sonradan bize geri dönerek bizim malımızı bize satmaya çalışıyor."

Üstat İslam dünyasına şöyle sesleniyor;

“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattınız yeter.

Artık Kuran’ın sabahında uyanmanız gerekir, yoksa Kur’an-ı Kerim güneşten gözlerinizi kapatarak gaflet sahranızda yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağmalayıp perişan edecektir.

Bu durumda bize lazım olan en önemli vecibe, bu ülkemizi, bu topraklarımızı İslam hakikatleriyle sulamak, bu toprakları iman nuruyla aydınlatmaktır.

Aksi takdirde tüm yapılan siyasi çabalar boşa düşmekten kendini kurtaramayacaktır”

***

Bakınız, şairin birisi bize tarihimizi şöyle hatırlatıyor;

“Gazilerin fatihlerin konağı

Seyitlerin servetlerin otağı

Bu vatandır şehitlerin yatağı

Ey cilve-i rahmeti âlem Kuran’dan fışkıran Risale-i Nur

***

O şehitlerin ala dönmüş kefeni

Miskler kokar güle benzer bedeni

Öper melekler de nurlu naaşını

Ey cilve-i rahmeti âlem Kuran’dan fışkıran Risale-i Nur

***

Kur’an diyor ölmemiştir diridir şehitler

Her birisi hakkın aslan eridir

Türbeleri yürekleri titretir dünyayı

Ey ayine-i rahmeti âlem Kuran’dan fışkıran Risale-i Nur”

En derin saygılarımla.