EY DENİ KUNDAKÇILAR!

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’nin bünyesi artık bu tür “derin kundakçıları” kaldırmıyor.

Ve bir daha da kaldırmayacak!

Çünkü bu ülke bir bütünlük içerisinde, doğusuyla, batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle velhasıl topyekûn artık uyanmıştır.

Düşüncesi hür, inancı hür, izanı hür, kalemi ve kelamı hür, tüm bu özgürlükler silsilesiyle yaşamak isteyen 73 milyon, artık derinden gelen bunca “deni ve alçak” kundakçıları bünyesinde barındırmak istemiyor.

***

İstiklal marşımızın şairi merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi;

“İnkılâp ümmetinin şanı yakıp yıkmak mıdır?

Size çılgın demeyen varsa kuzum ahmaktır

Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?

Onu en çolpa herifler de emin ol becerir

Sade sen gösteriver işte budur kubbe diye

İki ırgatla iner şimdi kocaman Süleymaniye’ye

Ama gel kaldıralım bu ülkeyi dendi mi?

Hayat o zaman bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan

Bunların var mı sizin listede hiç benzeri, yok

Ya ne var?

Bir kuru dil, siz buyurun karnım tok

Ötmeyin nafile baykuş gibi karşımda susun

Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum

Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim

Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Merhum Akif’in de şiir diliyle yaklaşık 100 yıl evvel söylediği sözler ve gördüğü manzara tehlikesi günümüze dek uzana gelmektedir.

Maalesef o günkü büyüklerin, milletin gördükleri hali pür melali bugün dahi kapımıza dayanmış durumda.

Ama o tehlikeyi gören bugün maalesef toplumda Akif’ler ya yok, ya da çok nadir.

Ama ben, yok derim.

Zira Akif’i yetiştiren o yüce kültür bugün Türkiye’de olmadığı gibi, o medreseler de yok, o okullarda.

***

Bakınız, terörle, derin odakların karanlıklarıyla, yıkıcı faaliyet ve fitne unsurlarıyla bugün boğuşuyoruz. Türkiye’nin her kesiminde, her alanında almış başını gidiyor.

Tüm siyasal ve sosyal, kültürel ve ahlaki alanlardaki yaşam bizi her halimizle ele veriyor.

Evet, yüce İslam dinine irtica dendi.

Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayan batılılaşma sevdası, okullarımızı, maarifimizi, kültürümüzü, ahlakımızı elimizden aldı.

Üniversitelerimizi bugüne getiren anlayış, ilkokul anlayışından gelmektedir.

Çünkü orda başlamıştır.

Orta ve lise de yeşermiştir, beslenip büyümüştür.

Artık üniversitelere kadar sirayet ediyor.

Türkiye bu deneyimlerden çoktan geçmiştir.

***

Hatırlayın;

Karanlık kundakçılara zemin hazırlamak için 27 Mayıs’lardan önce sokak isyanları başlatılmıştı.

Bunun başucunda duran bugünkü ana muhalefet partisi CHP’ydi ve kimliği ne idügü belirsiz, Osmanlı ordusundan çıkan bir İsmet İnönü’ydü.

Milli iradeyi elinde tutan dönemin Başbakanı Menderes’e diyordu ki;

“Bir gün gelir, artık ben de seni kurtaramam”

Merhum Menderes, halkın başbakanıydı.

Milli iradenin yegâne temsilcisiydi.

Ama partisini kurarken, maalesef kirli karanlık odaklarından gelen masonlardan partiyi arındıramadığı gibi, demokrat parti iktidarının son günlerinde Allah korusun, tıpkı bugünkü hal ve manzara yaşanıyordu.

* * *

Görüyoruz;

Devlet Bahçeli rasgele patavatsız ve fütursuz konuşuyor.

Başbakanı yüce divanla tehdit ediyor.

CHP, Silivri’de bağımsız yargıyı etkilemek üzere duruşma salonunda hâkimleri baskı altına alıp, tehdit ediyor.

Terör örgütünün yanında yer almak üzere TBMM’den 40 milletvekili gidiyor Silivri’ye.

Bir anda ortalığı kapkaranlık bir manzaraya sokuyorlar.

Neymiş?

Masuniyet denilen dokunulmazlık zırhına bürünerek bu işi yapıyorlar.

* * *

Yıllardan beri Dicle Üniversitesi parmakla gösteriliyordu.

Yaklaşık beş seneden beri rektörlük makamında oturan muhterem hanımefendi Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç...

Öğrenciler üzerinde bir annelik şefkatiyle yürüttüğü irade, hem de değerli heyet üyeleriyle beraber takdire şayandır.

Bir yandan öğrenciler üzerine büyük titizlik ve her tarafı kontrol altına alırken, öbür yandan deyim yerindeyse kıt kanaatle Dicle Üniversitesini adeta yatırımlarıyla şantiyeler merkezi haline getirmiştir.

Basiretli ve samimi bir çalışma hareketi içindeyken birden bire bilinmeyen bazı nedenlerle derin odaklar bu huzuru bozmak için, bu yönetimi gözden düşürmek için, Dicle Üniversitesi bir öğrenci isyanı haline getirmek istenildi.

Bize göre bu iş durup dururken sadece iki-üç-beş öğrencinin kavgasından ibaret değildir.

***

Yıllardan beri Dicle Üniversitesinin bünyesinde gizlenen ve birçok yönüyle meydanları boş görerek dumanlı havadan faydalanan hala da üniversite bünyesinde nice kurtlar vardır ki, bu iş onların tezgâhıdır diyebilirim.

İnançsız, Marksist, Leninist, mezhepçi bazı derin sol görüşlü öğretim üyeleri de yok değil.

Yıllardan beri pusuda bekliyor ve ne hazindir ki her dönemin siyasi rantından faydalanmak üzere bukalemun gibi renkten renge girebilen insanlar varlık göstermiştir.

Hukuk fakültesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi gibi önemli fakültelerimiz maalesef bu tür olayların başucu gibi görünüyor.

* * *

Bize göre YÖK ne yapıyorsa yapsın, o eski kalıntıları temizlemeli, bu pırıl pırıl her gün biraz daha medeniyete, çağdaşlığa, inanca, zemin hazırlayan Dicle Üniversitesi yönetimine yardımcı olmaları gerekir.

Bu gerçeğin bir an evvel yürürlüğe getirilmesi için anılan fakültelerin içinde gizliden gizliye örgütleşen kirli noktaları çok iyi görmeleri lazım.

Bize göre iktidara da düşen görev; bu barış sürecini bir an evvel gerçekleştirip yürürlüğe sokmakla, gecesini gündüzüne katarak çalışma aktifliğini göstermesi gerek.

Başbakanımız da merhum Menderes gibi büyük bir özveriyle çalışıyor, didiniyor, hüsn-ü niyet besliyor, ama ne yazık ki çevre biraz onunla yürüyemiyor.

Bugünkü gördüklerimiz, düşündüklerimiz bundan ibarettir.

Yorum ve değerlendirme siz değerli okurlarımıza ait olsun.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar.

Pazartesi günkü yazımızda aynı paralelde biraz daha kapsamlı ve elle tutulur, gözle görülür çarpıcı bazı değerlendirmelerimiz olacaktır.

Şimdiden,

Diyoruz ki, bizi takip etmeye devam edin.