EZELDEN SARHOŞ, MAHKEME HUZURUNDA DA SARHOŞ (!)

Sevgili okurlar.

Yıllardan beri bu milletin suyunu içen, ekmeğini yiyen, memleketin güzel havasından teneffüs eden, devletin bütçesinden maaşını alan, özellikle devletin can damarı durumunda olan TSK’nin bünyesinde barındırılıp, ta Orgeneralliğe kadar yükselen Batı Çalışma Grubu darbeci cuntanın önemli bireylerinden birisi  hiç kuşkusuz ki 1. Ordu eski Komutanı Org. Çetin Doğan..

Bakınız, mahkeme huzurunda ne söylemiş?

Bilindiği gibi 28 Şubat davasında da sanık..

Meşhur şarapçı Çetin Doğan, dün yine aynı haliyle mahkeme huzurunda şöyle diyor..

Özellikle "BÇG konulu belgeyle" alakalı..

Diyor ki, kendisinin hazırladığı bu belgeyi "bugün de olsa yine altına imzamı atarım"…

Ya aynı davada yargılan Çevik Bir ne diyor?

O da, 28 şubat sürecinde TSK’nce verilen brifinglerle ilgili olarak, “TSK, eğer ülkede bir tehdit varsa, bunu anlatır.

O dönemde de irtica tehdidi vardı, biz de bunu yaptık.

Bugün olsa yine yaparız”..        

***

Maşallah.

Nazar değmesin.

Evlere şenlik.

Baksanıza..

Komutanlar Merd-i Kıpti gibi cesaretini beyan ederken, sirkatini arz ediyor.

“28 Şubat davasının Ergenekon ve Balyoz’dan farklı olmadığını” savunan tutuklu ve mahkûm Çetin Doğan’ın savcılık makamını itham etmesi üzerine duruşma savcısı Kemal Çetin’le aralarında kısa bir tartışma yaşandı ise de herhalde akşamdan kalmıştır..

Şarap şişesinin etkisi….

Çetin Doğan'ın BÇG’nin kurulmasıyla ilgili beyanı şöyle:

“BÇG 14 Mart 1997 tarihli talimattan bir ay sonra kurulmuştur, benim aklımda kaldığına göre 3 Nisan’da toplantı yapıldı, 14 Nisan’da yapılan ‘İrtica ile Mücadele’ için tüm kurumların hareket geçtiği, bizim de neler yapmamız gerektiği tartışılmıştır.

Bir çalışma grubu oluşturulmuştur.

7 Nisan 1997 tarihli ‘İrticaya karşı alınacak tedbirler’ konulu toplantıya dair fotokopiler bile uydurmadır..”

Doğan, “BÇG’nin faaliyetleri konulu belge için laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne inanarak, bu belgeyi kaleme aldım.

Bugün bile imzalarım.

Yasaları çiğnemekse, bugün yine çiğnemeye hazırım” sözlerini sarf ediyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Gerçekten yürek acısı!

Başta ifade etmek istediğim durum şu;

İçimizden çıkıp, İsrail gâvuruna kızını veren böylesine kahraman generallerimiz (!) varsa..

Ki vardır..

Bunlar el altından İsrail’den hangi talimat gelirse gelsin, kendilerini o talimatların bekçisi durumuna sokarak, adeta İslam’a ve Müslümanlara her gün biraz daha kin bağlayıp, nefret eden zihniyeti icra ederler.

İşte böylesine hainler, ne çare ki yıllar yılı TSK’nin bünyesinde varlıklarına varlık katmışlardır..

Hep devlet, millet, toplum aleyhinde çalışmışlardır.

Buna rağmen sosyal medya, bunları görmezlikten gelmiş ve hemen kadim CHP’nin İslam’a beslediği kin paralelinde adım atmıştır ve bunları savunmuştur.

O dönemin TSK bünyesinde yetişen bir Orgeneral, illa ki İsrail’e gidip “Ağlama duvarı” önünde kemal-i inkıyatla, yani büyük bir huşu (!) ile el bağlayıp, dua (!) eder..

Ve buradan döner, dönmez mutlaka ya Kara Kuvvetleri Komutanı veya da Genelkurmay Başkanı terfisini alırdı.

Başka terfi edilecek bir durum olmazdı..

***

Sevgili okurlar!

Gerçekten insan dehşete düşüyor..

Der demez kendine şunu söylüyor..

Bu memleket kimlere hizmet etmiş, kimleri bünyesinde yetiştirmiş?

Akıl kilitlenmesi..

Ne yazık ki, bu sorulara verilecek cevap hiç aranmamış..

Aransa da yüzeysel sorular ve cevaplar olmuştur.

Oysaki böylesi kirlenmiş anlayışa sahip olan devletin elit tabakasına verilecek ceza, vatan hıyanetliği olması gerekir.

Neden mi?

Zira 76 milyon nüfusa sahip ve bu nüfusun % 99’u Müslüman…

Resulullah Efendimiz (s.a.v)’in nübüvvetine intisapla büyük şeref ve gurur duyan, aba ve ecdadımızdan günümüze dek gelen insan akışı, herkes yüce İslam diniyle gurur duymuştur.

Bunun tam tersi olarak da İslam dinini tezyif, tahkirle, kirli ağzına dolaştırarak ona irtica yaftasını intisap eden her kim olursa olsun, hangi rütbede olursa olsun.

O insan gerçekten haindir ve ona göre takip altına alınmalıdır.

* * *

Bakın, “28 Şubat’ın rejisörü Demirel yargılanmazsa adaletsizlik olur”.

Vatana ihanetten yargılanmalıdır.

Demirel’in cunta ile işbirliği yaptığı aşikâr, net ve devlet bunu çok iyi bildiği halde bugüne kadar ihmal etmişse, bize göre büyük bir yanlışlıktır.

Aslında bu ülke insanına düşen yegâne görev o günlerde dahi ruhi bir direnişle ayaklanıp, milletin içine sokulan böylesine fitne ve fesat hengamında yüreklilik göstererek o gün yok etmesi gerekirdi.

Zira Müslüman’a verilen yegâne görev, her şeyden evvel fesat ve bozgunculuğu toplumun arasına sokan münafıkları bir daha milletin karşısına çıkmamak kaydıyla, devletin huzuruna çıkması gerekir.

Ama biz bunu yapmadık.

Yanlış yaptık.

En derin saygı ve sevgilerimle.