FAŞİST GENERALLER ve YETENEKSİZ SİYASET

Evet, sevgili okurlar!
Bilindiği gibi Türkiye, gün geçmeden illaki yeni gündemleri oluşturan olaylara hamile kalmasın.
Yeni yeni seçim atmosferine giren Türkiye, şimdiden kamuoyunun göstergesinde yükselip kabaran ibre iktidar partisine doğru...
Seçim atmosferi AK Parti’yi öncü göstermektedir.
Bunun da alamet-i farikası çok iştahlı bir şekilde AK Parti’ye yapılan milletvekili aday adayı başvurusu.
Kimin ağzını açıyorsun, herkes ama herkes dua ve yardım istiyor ki, başvurusu boşa çıkmasın, geri tepmesin ve milletin oylarıyla Büyük Millet Meclisi’ne üye olsun.
İddialara göre, ileri sürülen söylentilere göre şimdiye kadar, iktidar partisine yapılan başvuru beş bini aşmıştır.
Bu da gösteriyor ki, halkın yegâne umudu AK Parti olmuştur.
"Denenmiş denenmez" misali yıllar yılı bu halkın deneyimlerinden geçen eski partiler, artık tekrar denenmez gibi düşünceler hakim.
Cumhuriyet dönemindeki kurulan ilk parti Halk Fırkası, yani bugünkü deyimle Cumhuriyet Halk Partisi.
Bu partinin kuruluş amacı bir millete bin senelik mazisini unutturmak, tarihini silmek, kültürünü yozlaştırmak, inanç hürriyetini elinden almak, yozlaştırılmış bir gençlik yaratmak.
Böylece ülke kendiliğinden, müstevli batı dünyasının hegemonyası altına girmiş olacak.
Beklenen hedef de bu.
Aslında, bu düşünce ve ideoloji tümüyle İsmet Paşa ve birçok arkadaşları tarafından planlanmış, projelenmiş bir düşünce olduğunu kimse inkâr edemiyor; ama bir türlü tutturamadı.
Bu halk; kendi kanıyla, canıyla, malıyla, mülküyle, genciyle, yaşlısıyla, ulema ve cahilleriyle diretti ve bugün artık hedefine ulaşmış durumda.
Onun için AK Parti’nin özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı siyaseti ve ciddi bir devlet adamlılığı Türkiye’yi bugüne getirmenin temel nedenlerindendir.
Zira bundan önceki iktidarlar, gelen giden Başbakanlar ve hatta Cumhurbaşkanlarının üzerine ittifak etmiş olduğu siyaset; faşist, darbeci generallerin vesayet ve boyunduruğu altında bir siyasetti.
O yeteneksiz siyaset, Türkiye’nin varlığını, bütünlüğünü tehlikeye sokmuş; yalan, dolan, karma ve kargaşalı bir politika ile bu ülkeyi vesayetçi politikadan kurtaramamıştır.
İlk kurulan Halk Fırkası İsmet İnönü’nün emriyle kurulmuştu.
Sonra Cumhuriyet Halk Fırkası ve daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi oldu.
1925 Şubat’ında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şeyh Sait tarafından yapılan demokratik ve düşünce özgürlüğüne yönelik ayaklanmanın temel nedeni İsmet İnönü’nün Başbakanlığı dönemindeki "devrik"  yasalarıdır. İnönü de, bu ayaklanmayı bastırırken, bir çırpıda yüzlerce insanın soykırımına girmiştir, memleketin ileri gelen ulema ve tarikat büyüklerini idam etmiştir. Tıpkı bugünkü Muammer Kaddafi gibi..
Kaddafi bugün, kendi ülkesinde binlerce insanı katletmektedir.
Ki idamların onayının altında yine İsmet İnönü’nün imzası vardı.
1937’deki meydana gelen Dersim katliamının altındaki imza da yine İsmet İnönü’nündü.
Laiklik ve devrim yasaları adı altında gerçekleşen antidemokratik yasalar ve uygulamaların başında rol oynayan yine İsmet İnönüdür ve Partisidir.
Hâsılı kelam cumhuriyet tarihi boyunca yeteneksiz siyaset yüzünden ülke bütünlüğü tehlikeye sokulmuş ve faşist, vesayetçi generaller şımartılmıştır.
Adeta onların her buyruklarına çanak tutulmuş ve palazlandıkça da palazlanmışlardır.
Ne yazık ki, halk inim inim inletilerek buraya kadar sürüklenmiştir.
Şimdi sekiz yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti son dört yılını gerçekten halkın tümüyle istek ve arzularını yerine getirmemişse de ama faşist generallerin vesayetine de son vermiştir.
27 Nisan’dan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde olan Bakanlar Kurulu Türkiye’nin bu gerçeğine imza basmıştır.
Halk, hükümetin bu başarılı siyaseti paralelinde iktidara teveccüh göstererek, geçen seneki referandum seçimlerinde % 58 gibi büyük bir galibiyetle hükümetin yanında yer almış ve bu seçimlerde de % 58 olmasa da öyle inanıyorum ki % 50’den aşağı olmayacaktır.
Yine halk, Başbakan’ın ciddiyetine, tavrına, dürüstlüğüne ve kararlığına güvenerek seçim sandıklarına koşarak oy verecektir.
Onun için "Görünen köy kılavuz istemez" misali.
Yine bazı menfaat grupları ANAP ve Doğru Yol dönemleri gibi, bu partiyi de yavaş yavaş ablukasına almak niyetinde görünüyor.
Dün akşam itibariyle tüm Türkiye’de yapılan müracaat beş bini aşmıştır.
Diyarbakır’da yalnız 75 ile 120 civarında aday adayı müracaatı söz konusu.
Bunların arasında elle tutulur, gözle görülür ve ciddi kişiliğe sahip mutlaka vardır.
İyi niyetle, ülkeye ve Güneydoğu’ya hizmet yapmak üzere yola çıkmış aday adaylarının varlığı söz konusudur.
Ama bize gelen duyumlara göre, araştırmalarımıza göre, yapılan bunca müracaatlar hiç de hayra alamet değildir.
Cebine üç bin lirayı koyup, bir beyaz kâğıdın altına imza atıp hurra İl Başkanlığı’na koşanların kaçta kaçı acaba buna layıktır, halkın teveccühünü kazanabilir ve kazandıktan sonra da gidip Büyük Millet Meclisi’nde fikrini beyan ederek özgürce bu bölge halkının hakkını isteyebilir.
İnanın, tarihten ibret almak üzere, geçmişe dayanarak ifade etmek istiyorum ki, geçen sekiz yıllık iktidar döneminde bu yöreden gönderilen Milletvekillerinin kendi seçmenlerine verebilecekleri bir hizmet görüntüsü hemen hemen sıfır.
Hepsi olmasa dahi, birçoğu milletvekilliği yapmak yerine kendi işleri için çaba göstermişler ve himmet dağıtmışlar.
Seçildikten sonra, çantasını almış, Ankara’ya doğru uçmuş, yaptıkları ilk işleri ya ihale peşine düşme veya aracı olma veya bazı vurguncu iş çevreleri tarafından kafese alıp onların vasıtasıyla resmi dairelere hatta dış ülkelere kadar işi uzatabilmişler.
İnanın, sekiz yıldan beri bizim gördüğümüz ve tanıdığımız nice zevatı kiram (muhterem zevat) vardı ki elle tutulur, gözle görülür hiçbir eserleri söz konusu değil.
Ancak, görülen lüzum üzerine boy göstererek Diyarbakır’a, Batman’a, Siirt’e, Van’a gelip düğün veya sünnet etkinliklerinde boy göstermekten başka da bir şeylerini görmedik.
Bu nedenle eğer bir medya grubu olarak elimize mikrofon alıp çarşı pazarda bulunan halkın ağzına uzattığımız mikrofon bir dokunursun bin ah işitirsin ve gözünü yumarak ağzını açanların haddi hesabı yok...
İşte bunu yazdığımız zaman da "vay sen misin bunu yazan", vay binbir dereden bahaneler ve zımni tehditlerin ardı arkası kesilmiyor.
Bu nedenle yegâne tavsiyemiz Sayın Başbakan iman ferasetini kullanarak bu yapılan müracaatlar arasında çok büyük araştırma ve irdeleme neticesinde listelerini hazırlasın.
Başbakan’ın bunu yapacak kapasitede olduğu ümidindeyiz.
Kimin ağzını açıyorsun, herkes ben memlekete hizmet için varım, hizmet aşkıyla yola çıktım, hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyorum derler fakat sivil hayatında hiç de bir baltaya sap olmayan insanlar görünüyor.
Hele hele son zamanlarda kıble yüzünü bile bilmeyen aday adayları, bakıyorsun ki cemaatlerin ön saflarında yer almakta, grup grup cemaat merkezlerine akın etmekte.
O da apayrı bir garabet.
Bu da riyakârlığın ve siyasi münafıklığın apayrı bir versiyonu…
Gönül ister ki, her şeyde samimi ve iyi niyet başta rol oynasın.
Pozisyondan pozisyona girip siyaset makyajlarını kullanıp, topluma hoş görünüp bir yerlere getirme başarısı peşinde koşmasınlar.
Herkes, iyi niyetle ihlâslı ve temiz kalplilikle adım atsın, layık kimse o olsun.
Temennimiz ve tavsiyemiz bundan ibarettir, geçmişe yönelik ibret derslerini de göz önünde tutarak ona göre adım atmak lazım.
En derin saygı ve sevgilerimle.