GELİŞEN OLAYLAR VE BÖLGEMİZ

Evet sevgili okurlar!

Çok fazla geriye gitmeye gerek yok.

Sadece iki günden beri yazılı basında yer alan bazı ibret verici olayları buradan özetleyerek sizinle paylaşmak istiyorum.

Aslına bakarsanız Türkiye, hiçbir zaman, günlük olarak oluşan dehşet verici olaylardan kendini kurtaramıyor…

Bu da elbette ki sistemin ne kadar bozuk ve bayatlaşmışlığının bir göstergesidir.

Üç günden bu yana SÖZ gazetesinin birinci sayfasındaki önemli bazı başlıklarına göz atıldığında, insana çok şeyleri hatırlatıyor.

Diğer ulusal basına da bakıldığında apayrı bir biçimde insanı düşündürüyor.

Bu münasebetle bugünkü köşemizde önemli bazı ana başlıkları sizlere hatırlatmak istiyorum.

1.) Asit kuyularında çıkan kafatasları, kol ve bacak iskeletleri..

2.) Milli Şairi Anma Günü’nde Dindar Tabusu devam ediyor başlıklı haber…

3.) Yine SÖZ’ün manşetinde yer alan "Bereket Akacak" başlıklı haber. İl Valisi Mutlu, Silvan’da suya hasret toprakları sulayacak projenin bereket yağdıracağını söyledi.

4.) Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) lideri Ufuk Uras’ın "Baykal’a asit kuyularından çıkan kemik parçalarını ibret olsun diye yollamak lazım. Avukatlığa devam edecek mi, etmeyecek mi?"

İşte buyrun sevgili SÖZ okurları!

Sizlerle paylaşmak istediğim olayların ana başlıkları sadece ülke gündemindeki bilinen ana gerçeklerdir.

Bir de bu yörede, özellikle Diyarbakır’da kamusal bazı kurum ve kuruluşlarında meydana gelen çok önemli yolsuzluklar ve vurdumduymazlıklar ve o kurumların başında yıllardan beri çöreklenmiş bazı yorgun insanların beceriksizliği veya kasıtlı davranışları olayların gelişen Türkiye’nin ne kadar hazin ve çarpık olumsuzluklarla karşı karşıya olduğunun bir göstergesidir…

İl Valimiz sayın Hüseyin Avni Mutlu bey ne kadar çaba gösterirse göstersin, ne kadar iyi niyet beslerse beslesin kafi değildir. Ne çare ki onun iyi niyetle göstermiş olduğu bu çabalar ile bu kamu kurumlarındaki yaşanmakta olan olumsuzluklar, usulsüzlükler ve yanlışlıklar hiçbir zaman iktidarı sorumluluktan kurtaramaz.

Ama bunu de söyleyelim ki; Başbakan sayın Erdoğan’ın yaklaşık yedi yıldan beri göstermiş olduğu performans hiçbir zaman inkar edilemez.

"Gözünü kapayan kendine karanlık yapar" misali…

Başbakanımızın çabaları, iyi niyetleri bazı kem gözler hariç, Türkiye dahil olmak üzere bütün dünya takdir etmektedir.

Bugünkü Türkiye'de oy potansiyeli söz konusu ise  kesinlikle diyebiliriz ki hiç kimsenin bir çalışma becerisi veya göstermiş olduğu çabanın eseri değildir.

Olsa olsa tümüyle halkın Başbakan’a bağlılığıdır, güvenidir ve sevgileridir…

Bunu burada vurgularken, yine tabi Diyarbakırımızdaki bazı olayların olumlu ve olumsuz taraflarını açıklayalım…

Bakınız sevgili dostlar.

14 Mart 2009 Cumartesi günkü SÖZ’ün büyük puntolarla yazdığı manşet;

"ÖLÜM KUYUSUNDA KAFATASI"

Haber şöyle devam ediyor:

"Sinan tesislerindeki iki kuyudaki kazı çalışmaları devam ederken, dün bir kafatası ile beş kemik parçası ve bir de çorap bulundu…"

Bakınız çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmaya çalışan bir dünya nereden yüzerken, Türkiye ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da yıllardan beri kendini kan kuyularından ve anaların gözyaşlarından bir türlü kurtaramıyor.

Bu manzara karşısında hangi vicdan çıkıp diyebilir ki "Vallahi biz Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırdık ve kurtardık"

Sağına bakarsan TSK’nın temeline yerleşen kanlı bir terör örgütünün yıllardan beri hedef değiştirerek, olayların gerçek yüzünü saptırarak hep kendini haklı çıkarmış ve bu yöre insanlarının geleceği üzerine oynamıştır…

Ve buna dönemin iktidar partileri ve onların başını çeken Başbakanlar adeta olayları görmezlikten gelmişler ve hep böyle olaylar kendi bünyesinde seyretmiştir… Ve kirlenmelere onay vermişlerdir.

Bu mezalime karşı hangi çağdaş vicdan, hangi insancıl karakter ve hangi demokratik hukuk devleti dayanır.

Bana göre kim ne derse desin, ilk yapılacak iş ve iktidara düşen görev bu olayların üstünde gelinmelidir.  İnsanlık dışı, çağdışı, hukukdışı bu tür yamyamlıkları yapanın cezalandırılması gerekir. Yanında kar kalmasın diye.. Mağdur ailelerin hakkını ve hukukunu arıyarak yapanları en ağır müeyyidelerle cezalandırılmalıdır. Ve ülkeli bu tür kirliliklerden temizlemesidir.

Bunu yapan ister "A" partisi olsun, ister "B" partisi olsun, istersen "C" partisi olsun, kim olursa olsun bir yandan halkın gönlünü fethederken, Allah nezdinde o sorumluluğun altından da kendini kurtarır…

Nitekim AK Parti’nin iki yıldan beri kanlı terör örgütü olan Ergenekon’la ilgili olayların üzerine gitmesi, dört dörtlük olmasa bile yine de iyidir, bu asit kuyularının AK Parti’nin döneminde ortaya çıkması olayı da inanıyoruz ki Başbakan’ın yürekliliğinin eseridir.

13 Mart 2009 Cuma günkü SÖZ Gazetesinde çıkan "DİNDAR TABUSU" başlıklı haber ise, çağdaş bir hukuk devleti olarak bilinen bir Türkiye’de halen de bu tür baskıcı karanlık dayatma uygulamaları gerçekten insanı üzüyor ve derinden düşündürüyor...

İnsana şunu hatırlatıyor;

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiyesinde hala da bu çağdışı keyfilikler ve ceberuti mezalimler TSK gibi önemli bir kurumun bünyesinde yaşanıyorsa ve kendi milletinin inancı ile oynanıyorsa, bu da kirlenmenin ve karanlık tabloların halen de revaçta olması insanı derinden üzüyor.

Bakın haber aynen şöyle:

"İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy için düzenlenen anma töreninde başörtülü iki bayanı gören askeri erkan, törene katılmadı.

Diyarbakır Valiliği ile Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği İstiklal Şairi merhum Mehmet Akif Ersoy’un anıldığı törene 7. Kolordu Komutanlığı adına katılmak için gelen askeri erkan, salondaki başörtülü iki bayanı görünce törene katılmayarak kültür merkezini terk etti."

"Vali Mutlu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin GAP ile birlikte 5 yıl içerisinde fırsatlar bölgesi olacağını söyledi."

Elbette ki sayın valimizin bu sözü bölge insanını mutlu etmiştir ve her şeyin başı olan işsizlik belasının aza indirilmesi de bölge insanını kesinlikle mutlu etmektedir…

Bu da ancak iktidarın gerçek manada büyük yatırımları gerçekleştirmesiyle olur. Bu tür büyük yatırımlar Diyarbakır’da ve bölgede gerçekleşirse devletle halk arasında samimiyet bağlılığı da oluşmaya başlar.

Böylece yoksulluğun, fakirliğin, işsizliğin istismarı da ortadan kalkmış olur.

Bu da elbette ki ümit bir olaydır. Sayın Vali Mutlu gibi değerli devlet adamlarının bu tür çabalarını iktidar partisinin de desteklemesi gerekir.

Bir de Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) Lideri İstanbul milletvekili Ufuk Uras’ın dünkü Zaman gazetesine vermiş olduğu mülakatta, Silivri Savcılarının 2. İddianamesi hakkında söyledikleri bakalım.

"Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesini Zaman’a değerlendiren Uras, ‘TBMM’yi ortadan kaldırmak’ suçunun üzerinde ısrarla duruyor. Baykal’a, ‘Meclis’i çökertmeye çalışan bir cinayet şebekesinin avukatlığına soyunduğunu’ hatırlatırken şu görüşleri dile getiriyor: ‘Bu, CHP liderinin kendi kuyusunu kazdığının resmidir. Baykal’a asit kuyularından çıkan kemik parçalarını ibret olsun diye yollamak lazım. Avukatlığa devam edecek mi, karar versin."

Evet sevgili can dostlar!

Yukarda saydığımız ana başlıklı olaylar elbette ki can alıcı olaylardır…

Ülke bütünlüğüne yönelik bir saniye dahi ihmale gelmez, bu tür olayların tümünün üzerine ciddiyetle gitmek lazım.

Olumlu olan tarafını hemen uygulamaya geçirmesi lazım. Kalıcı bir politikayla halka götürüp, halkı ümitlendirmek gerekir.

Olumsuz tarafını da kökten söküp atması için hiç kimsenin gözyaşına bakmadan olayları su yüzüne çıkarıp köküne inmek gerekir.

Kanlı terör örgütü olan Ergenekon, yıllardan beri Türkiye’de olduğu gibi, ama bu yörede çağın Nemrut’u olan Saddam’a taş çıkartırcasına bu yöre insanını inim inim inletmiştir.

Eğer hükümet yüreklilik göstererek bu Ergenekon mezaliminin üzerine gidip, köküne inerse elbette ki Türkiye, çağdaş medeniyet seviyesini yakalayacaktır.

Aksi taktirde eski tas eski hamam…

Bu kanlı terör örgütü, yukarıda saydığımız olayların bir parçası, ya bir de Diyarbakır’daki Sosyal Sigortalar Kurumu’nun bünyesinde yaşanan olumsuzluklar, yolsuzluklar, sağlıkla ilgili diğer sağlık dairelerinin bünyesinde yaşanan ilaç yolsuzlukları ve TEDAŞ’ın sahte faturalar ve sahte kaçak elektrik uygulamaları ve halka getirdiği suçlamalar, bu da olayların kirli yüzünü gösteren berrak bir aynadır…

İşte hükümetin ve sayın valimizin bu söylediklerimizi, yazdıklarımızı, birer ihbar olarak kabul edip bu her üç kurumu büyük bir denetlemeye tabi tutup mercek altına almaları elbette ki temel görevleridir.

Bu, olayın idari yönüdür. Bir de adli yönü ise Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına çok büyük görevler düşmektedir.

Bizden bugün bu kadar..

Ama önümüzdeki günlerde belgeli olarak bu SGK’nın ve TEDAŞ’ın bünyesinde yaşanan kirlenmeleri çarşaf çarşaf sizlere sunacağız…

En derin saygılarımla..