GİRİFT BİR TÜRKİYE’NİN HALİ PÜR MELALİ (2)

Evet sevgili okurlar!
Dünkü yazımın son bölümünde "Adalet Bakanı sayın Mehmet Ali Şahin beye soracağımız bazı önemli konular vardır, bizi takip edin" demiştim.
Evet!
Buradan biz o sorularımızı kamuoyuna yansıtmak için sayın Adalet Bakanımızdan sorma görevini hissetmekteyiz.
Bu itibarla, Adalet Bakanı sayın Mehmet Ali Şahin’e açık mektup diyoruz.
Sayın Bakanım!
Zat-i aliniz meslek itibariyle hukuku çok iyi bilen bir kişiliğe sahipsiniz.
Siyasete girmeden evvel avukatlık yapmış, üstlendiğiniz davaları didik didik takip etmiş, vekalet sorumluluğunu taşıyan bir hukukçusunuz.
Nitekim siyasete girdikten sonra, AK Parti’nin Antalya milletvekili olarak birinci dönem Spordan sorumlu Devlet Bakanı, ikinci dönem ise Adalet Bakanlığı görevini ifa etmektesiniz.
Başbakan’ın size güvenip bu iki dönem üst üste Bakanlık görevini vermesi de apayrı bir şereftir ve meziyettir.
Ama, görünen odur ki siz de selefiniz olan Adalet eski Bakanı sayın Cemil Çiçek’in yaptığı gibi olayların, özellikle yargıdaki mevcut problemlerin üzerine gitmeye pek niyetli değilsiniz.
Sanki tümüyle olmasa dahi, bazı önemli yargısal olayları oluruna bırakmakta olduğunuzu hissettiriyorsunuz..
Zira, Adalet Bakanlığı koltuğuna geldiğinizden bu yana yaklaşık bir buçuk yıl oldu. Yargıdaki ideolojik ve Cumhuriyet Halk Partili eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın kadrolaşmak suretiyle bakanlığa doldurduğu ideolojik kalıntılar halen de devam etmektedir.
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) mevcut üyelerinin uygulamaları tüm hızıyla devam etmektedir.
Mesleki değerleri önemsemeyip adam kayırma misali bazı hakim ve savcılar ideolojilerinden dolayı uzun süreyle yerinden kıpırdatılmamıştır.
Oysa ki bildiğimiz bazı gerçekler ve tanıdığımız bazı Adalet mensupları, değil ki uzun süre bi yerde bırakmak, Adalet Bakanlığı gibi önemli ve önemli olduğu kadar da nazik bir meslek itibariyle o adamların meslekte bile bırakılmaması gerekir.
Suçlular ve suç oranı gittikçe çoğalmakta, deyim yerindeyse kim ne yapıyorsa yanına kar kalmakta.
Hırsızlık, kapkaç, soygun, hortumlama vs. vs.
Burada hatırlayamadığımız birçok olaylar.
Katliamlar.. Kan dökülmemesi ülkenin adeta kaderi haline gelmiştir.
Yargının en üst tepesinden en alt kademesine kadar kalıcı bir reforma ihtiyaç vardır.
Zira bu millet hep çelişkili kararlarla karşı karşıyadır.
Keyfi olarak adalet gecikmektedir.
Diyarbakır’ımızın Ticaret Mahkemeleri’ne, İş Mahkemeleri’ne ve İcra Müdürlüklerine özellikle el atılıp bir neşter vurulursa çok büyük skandalların meydana çıkacağı inancındayız.
Bu mahkemelerin hepsi olmasa dahi "İstisnalar kaideyi bozmaz" misali çok yanlış, keyfi ve tarafgir işlemler söz konusudur.
Elimizdeki dokümanları burada deşifre etmek istemiyoruz.
Ama bu bir gerçektir ki, eğer herhangi bir müfettişlik incelemesi soz konusu olduğu zaman tüm çıplaklığıyla delilleri ortaya koyarız.
Lütfen! Özellikle bu anılan mahkemelerin ve icra dairelerinin yanlış uygulamalarına el atmanızı istirham ediyoruz.
Sayın Bakanım!
Ayrıca Bilim Araştırma Vakfı’nın sahibi Adnan Tınarlıoğlu tarafından günlük bir ulusal gazetede bir sayfa boyu maddeler halinde kaleme aldığı sorularına biz de aynen iştirak ediyoruz ve burada o soruların özetini köşemize alıyoruz.
1)Bilim Araştırma Vakfı savunduğu milliyetçi muhafazakar değerler nedeniyle yılardan beri halkımızın gözü önünde Ergenekon Terör Örgütü tarafından çok çeşitli baskılara maruz kalmakta, saldırı ve komplolar ile yıldırılmaya çalışılmaktadır. Nitekim söz konusu yasadışı örgütün, Bilim Araştırma Vakfı’na yönelik aleyhte faaliyetleri, örgütün ele geçirilen ve medya kuruluşlarınca yayınlanan yazılı bildirisinde Bilim Araştırma Vakfı’nı mücadele edilmesi gereken kuruluşlar arasında en başlarda gösteriliyor olmasından da anlaşılmaktadır.
Devletimiz, Ergenekon Terör Örgütü’nün çökertilmesi ve ülkemizin bu büyük beladan kurtulması için gereken süreci başlatmıştır.
Bu süreç sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı mensuplarının yaklaşık dokuz yıldır devam eden yargılanma süreci boyunca yaşanan birçok gayri hukuki gelişmenin aydınlanması ve yapılan hukuk ihlallerinin telafi edilmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.
Sayın Bakanım!
Ergenekon Terör Örgütü’nün mahkemeler üzerinde baskı oluşturmaya ve yargı kararlarını etkilemeye çalıştığı, hatta bu amaçla özel örgütlenme yaptığı yazılı ve görsel basında yayınlanan birçok haber ile bilinmektedir. Söz konusu karanlık örgütün BAV’a yönelik düzenlenen polis operasyonunundan itibaren bu dava sürecini yönlendirmeye çalıştığı da yine herkesin malumudur.
Nitekim devletimizin ilgili mercilerine yaptığımız başvurular üzerine Ergenekon terör örgütünün BAV davasındaki tahrik ve yönlendirmeleriyle ilgili soruşturma devam etmektedir.
Aşağıda bahsi geçen ve Ergenekon Terör Örgütü kapsamında yargılanan veya soruşturulan kişiler dışında BAV’a karşı faaliyet sürdüren ve tespit ettiğimiz diğer Ergenekon şüphelileri hakkında edindiğimiz bilgileri de ilgili savcılığa teslim ettik."
Sayın Bakanım!
Ben de Mehmet Ali Altındağ olarak bu anılan Vakfın yazıları paralelinde diyorum ki;
Lütfen! Türkiye çapında adalet mekanizmalarının sağlam bir zemine oturtulması için halkın yüzde doksanı gerek AK Parti’den ve gerekse zati alinizden büyük beklentiler içindedir.
Özellikle bunu vurgulamadan geçmek istemiyorum.
Evet! 2006’dan bugüne dek üç sene geçti. Birkaç gün sonra dördüncü seneye giriyoruz.
Diyarbakır’da SÖZ Gazetesi ailesine karşı yapılan antidemokratik mezalimi tüm belgeleriyle ispatlayarak Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunmuşuz.
Ergenekon’un, Şemdinli Olayı’nın tüm karanlık tablosunu iki klasör halinde düzenleyip Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiğim halde, bugüne kadar o dosya tozlu raflarda beklemektedir.
Oysa ki ailece bu dosyada mağduriyetimiz çok ağır.. Buna Ergenekon Terör Örgütü’nün gösterdiği aktif mezalim tüm o dasyada mevcuttur.
Ama ne çare ki bir türlü hak yerini tecelli etmiyor ve hala da o dosya bir türlü tozlu raflardan indirilip incelemeye alınmıyor.
Doğrusu o da bizim için bir merak konusu.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir Adalet Bakanı olarak tüm olayların üzerine gitmeniz talebimizdir.
Kamuoyunu temsilen zaman zaman bu tür olumsuzlukları köşemize taşıdığımız halde bir türlü neticeye varılamıyor, olaylar özellikle Diyarbakır’da ve Güneydoğu’da yaşanmakta olan çirkinlikler maalesef buradaki adalet mekanizmaları bir türlü üstesinden gelemiyor.
Kamuoyu illa ki neşter istiyor. Buralara da bir neşter istiyor.
Eskiye dayalı JİTEM ve benzeri illegal yapılanmalara karşı olan Diyarbakır Jandarma eski Bölge Komutanı merhum Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın 1993’te karakol binasının kapısında alnından vurularak şehit edilmesini dönemin Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz tarafından ‘Tuğgeneral Bahtiyar Aydın JİTEM içindeki PKK itirafçıları tarafından öldürüldü’ diye basına yansıtıldığı halde herhangi bir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tahkikata geçilmediği bilinmektedir.
28 Şubat 1997’nin postmodern cuntacı anlayışın mezaliminden etkilenen Diyarbakır halkı, o günkü DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başındaki Başsavcının Şemdinli olayının kahramanı Başçavuş Ali Kaya ile o günün İstihbarat Jandarma Binbaşısı Cemal Temizöz’le birlikte yaptıkları antidemokratik hukukdışı uygulamalar maalesef muallakta kalmakta.
Yapılan her şey yerinde kalmıştır, deyim yerindeyse toprağa gömülmüştür ve faillerin yaptığı yanlarına kar kalmıştır.
Fazla uzatmaya gerek yok. Zaman zaman bu köşeden olup bitenleri zatı alinize güvenerek yansıtmak istiyoruz ve inşaallah tespitlerimiz kamuoyu nezdinde ses getirecektir.
Siz bunları lütfedip müfettişlik marifetiyle incelemeye alırsanız, deyim yerindeyse "Okyanusların dibinden büyük mücevherat çıkarılacak" gibi benzetme yerindedir ve olaylardan uzak değildir.
En derin saygılarımla…