GÜNDEM YİNE YOĞUN!

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, medeni bir dünya içine çöken mezalim; zifiri bir karanlıktan ibarettir.

O zifiri karanlık ve dumanlı hava içerisinde yürüyen çağımızdaki saldırgan kurtlar, masum insan kanına doymuyorlar.

Özellikle Asya kıtasında, özellikle bulunduğumuz coğrafya içinde, daha doğrusu tüm Ortadoğu coğrafyası üzerine oynanan oyunlar çok tehlikeli bir şekilde sahneleniyor.

Öylesine yoğunlaşan bir zulüm, küfür, inat, ırkçılık ve mezhepçilik karanlığı var ki her şeyi kapsıyor ve altüst ediyor.

Bize göre ahlaksızlığın, acımasızlığın ve edepsizliğin günümüzde yükseklere tırmanıp zirvelere çıkması vahim neticelere gebe!

Dünyanın geleceği için olsun, bizim coğrafyamızın geleceği için olsun veya Ortadoğu’nun geleceği bakımından olsun, her ne olursa olsun, “karanlığı” gösteriyor ve yaşatıyor.

Masum insanların kanının dökülüşünden zevk alan mezhepçilik zihniyeti, ırkçılık mezalimi, inkâr ve ilhadçılık dayatması gerçekten düşündürücü bir şekilde yayılıyor.

* * *

Yazımızın başına başlık olarak kullandığımız “GÜNDEM YİNE YOĞUN” ifadesi birçok yönüyle gerçektir.

Zira bu gündemlerin birbirini takip etmesiyle güncelliğini kaybetmeyen olaylar, anlattıklarımızın birer kanıtlayıcı delilidir.

Evet, düşünen eli kalem tutan her bir yazar için gündemi belirtmek çok zordur.

Acaba hangisi önemlidir?

Ben hangisini yazayım veyahut hangisini ilk sıraya koyalım, diye düşünmek zorunda kalıyor.

O zorluklar içerisinde yine elimizden geldikçe, önemli konuları seçerek birinci sıraya koymak için çabalıyoruz.

Acaba tarih boyunca İslam’la ve İslam’ın gerçek temsilcisi olan ehli sünnet ve cemaatle hiç barışmayan ve hep kavgayla geçiren İran’ın silah sevkıyatını mı yazalım?

Suriye’nin Nusayri, Rafızi, Dürzi, skandal durumdaki Beşar Esed’i mi yazalım?

PKK’nın kumandalı hareketini mi yazalım?

Veya olayı daha aşağıya çekelim, küçültelim, AK Partinin 30 Eylül’deki kongresini mi yazalım?

İnanın, hep düşünüyorum bu tür olup biten ve hep güncelliğini koruyan çağdaş olumsuzluklardan hangisini yazalım, hangisinden başlayalım..

İnsan; “karar” veremiyor.

Ama bu yazıyı kaleme aldığım zaman haber bültenlerinde; dün Irak topraklarına indirilen Suriye’ye teslim edilmek üzere İran savaş uçaklarının taşıdığı milyonlarca mühimmat ve silah sevkıyatı yapıldığına ilişkin haberi izledim.

Bu izlenim üzerine İran’ın batıl mezhepçilik anlayışının tarih boyu devam ettiğine bir kez daha şahit oldum.

Dün ne ise bugün de aynı İran.

Aklıma yüce Kur’an-ı Kerim’in “Amme” cüzünün Mekke’de inen “El-Gaşiye” suresinin başındaki 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. ayetler geldi.

Bu ayetler inanın, bugünkü İran’ın kirli yüzünü yüce mana değeriyle bize tanıtmaktadır.

Ama diyeceksiniz ki İran’ın kaç tane yüzü var?

O da belli değil.

Hele bir kirli, bulanık, merhametsiz, acımasız asık ve gülmeyen yüz var ki o yüzde nuraniyet aydınlığını göremezsin.

Zaten;

İslam dünyasına karşı bugüne kadar o yüzün nuraniyetini, aydınlığını bir türlü gösterememiş İran.

* * *

Bakınız, surenin başındaki birinci ayetinten tutun da, 7. ayete kadar..

İşte ayetlerin yüce meallleri.. Sizinle burada paylaşmak istiyorum;

BİRİNCİ AYET:

“Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi Ey Muhammed?”

İKİNCİ AYET:

“O gün bir takım yüzler vardır ki, zillete bürünmüşlerdir”

ÜÇÜNCÜ AYET

“Çalışmış, “boşuna” yorulmuşlardır”

DÖRDÜNCÜ AYET:

“Kızgın ateşe girerler”

BEŞİNCİ AYET:

“Son derece kızgın bir kaynaktan içirilmişler”

ALTINCI AYET:

“Onlara acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek de yoktur”

YEDİNCİ AYET:

 “O ne besler, ne de açlıktan kurtarır”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, surenin başındaki “Dehşeti her şeyi kaplayan felaket, kötülüklerin haberi sana geldi mi Ey Muhammed!” ifadesi herşeyi açıklamaktadır.

İslam Cumhuriyeti adını taşıyan ve “La ilahe illallah ve Muhammeden Resulullah” kelime-i tevhid getiren tarih boyu bir ümmetle savaşan İran bize göre büyük belirsizlikler içerisindedir.

Sosyalist, komünist, inkârcı bir dünyayla işbirliği yapan ve babasından süre gelen Suriye lideriliğini yürüten Beşar Esed, babası Hafız Esed’in izini kat be kat daha fazlasıyla takip etmektedir.

Suriye ulemasının köküne inerek, nice nice ocakları söndürmekle meşgul iken onu el altından destekleyen ve bıyık altından gülen Siyonist dünyası olan İsrail’le işbirliği içindeyken İran’ın Suriye Siyonizm’inin karşısında olduğunu iddia ederek ve tüm bu pisliklerini kapatırcasına Suriye’yi kahraman ve masum bir yönetim olarak göstermekle ciddiyeti ve samimiyeti (!) bakımından kendini ele veriyor.

***

Öyle hissediyorum ki;

Dün, Özgür Suriye ordusunun mensupları kahramanca Esed ordusuyla çarpışırken, Akçakale’den görünen, Suriye’nin gümrük binasına yerleştirilen 70 tane keskin nişancının ölümüyle mağlubiyet almış Suriye’nin haline, İran kan ağlıyor.

Neden mi?

Zira o keskin nişancılardan birçoğu İran ordusundan seçilmiş, gönderilmiş olduğu için yenik düşenlere kan ağlıyordur.

Allah İslam âleminin encamını hayreylesin.

Bakalım ne olacak?

* * *

Yıllar yılı Amerika ve İsrail’le savaşmak için kendini ön planda gösteren İran, meğerki bugün komünist Rusya ve komünist Çin’le işbirliği yapmakta.

Ama ne yaparsa yapsın, emeli kursağında kalacak, yenik düşecek ve İslam’ın yumruğu o nursuz yüzlerine inecektir.

Tüm bu İran, Irak ve Suriye işbirliği skandalını dünya büyük suskunluk içerisinde seyredip dururken, Suriye büyük bombardımanına devam ediyor.

Tarih boyunca Şam coğrafyası üzerine çok büyük küfre dayalı savaşlar olmuştur, ama İslam’ın eli, yumruğu hep galip gelmiştir.

Bugün yine aynı olacaktır.

Zira hadis rivayetlerine göre;

Kıyamet alametlerinden birisi Şam’da Hz. İsa ile Hz. Mehdi’nin bir araya gelip, hatta Hz. Mehdi’nin Şam’da Cami-ül Emevi’de namaz kılıp, İslam deccalı durumunda olan o küfür temsilcilerini kovacaktır.

Ve biz buna fütuhat-ı Şamiye diyeceğiz, yani Şam’ın büyük fethi olarak algılayacağız.

O İslam deccalı ise hiç kimsenin şüphesi olmasın, bugünkü Beşar Esed zalimidir ve onun destekleyicileri de, o İslam deccalının peşinden gidenlerin de akıbeti onun gibi olacaktır.

En derin saygılarımla.