GÜNEYDOĞU’DA NELER OLUYOR NELER?!! (VIII)

Evet, sevgili dostlar.

Gerçekten sekizinci başlık olarak kullandığımız “GÜNEYDOĞU’DA NELER OLUYOR NELER?!!” sorulu ifadeye cevap aramak kadar, etkili ve yetkili zevatın, duyarsızlığı insana daha kahredici geliyor.

Türkiye, çaresizlikler içerisinde kıvranıp dururken, bu sorulu ifadelerimiz de cevapsız kalıyor.

Neden mi?

Zira gerçekleri arama yerine siyaset; ister iktidar olsun ister muhalefet olsun, bugün değil tam yüz yıldan beri "kudretsiz ve kuvvetsiz" bir emperyalizmin hegemonyasına gömülmüş, çırpındıkça batıyor.

Küfür dünyasının ahlaksızlığı altında boğulmakta olan İslam dünyası, ne yazık ki İslamsız bir dünya ve inançsız bir coğrafyada kıvranıp duruyor.

* * *

İnanın, günlük yazılı medyanın sürmanşetlerine göz atıldığında çok büyük hayretler içerisinde insan deyim yerindeyse adeta “Pusulasını şaşırır” oluyor.

Yıllardan beri ABD’nin “Ortadoğu Projesi” üzerine diğer Haçlı Emperyalist ülkeler ile Siyonist İsrail'le işbirliği yaparak Afganistan’dan tutun da Suriye’ye kadar, Mısır’a kadar, Libya’ya kadar, yüz seneden beri "İngiliz politikası" paralelinde adım atılıyor..

İngilizlerin elini kolunu sallayıp İstanbul’a gelip oturması…

Cihanşümul Osmanlıyı istilasında hiç kan dökmeden gelip oturduğunda, içten adam ayarlayarak “Ben gidiyorum, sen yerime otur” gibilerden Hilafet-i İslamiye’yi lağvetti.

Osmanlı dağıldı ve İslam dünyası başsız kaldı.

Her zaman bunu dile getirirken, elbette ki tarihi vesikalara dayanarak bu gerçeği ifade etmekteyim.

Devletçiklere bölünen İslam dünyası, bugün buraya kadar kendini taşıyabilmiştir.

Aslında İslam dünyası diyoruz da bize göre bu sadece artık lafta kalmıştır.

Çünkü, Emperyalist haçlıların ahlaksızlığına gömülen hal-i hazırdaki İslam coğrafyasında İslam’ın “İ” harfine bile rastlamak mümkün değil.

***

Evet, her ne kadar camiler varsa, minareler bulunuyorsa, ezanlar okunuyorsa, bireylerin geçmişinden miras olarak almış olduğu İslam algısı olmadığı için bize göre şeklidir.

Radikal değil, asli değil, zira böyle bir şey olmuş olsaydı, bu coğrafyada insanlar birbiriyle kavga yapmazlardı.

Müslüman müslümanın kanını akıtmazdı.

Katiliamlar, cinayetler, soykırımlar söz konusu olmazdı.

Bir insan, bir insanı haksız yere öldürürse, yeryüzündeki tüm insanları öldürmüş gibi bir ilke anlayışına sahip olacaktı ki herkes kardeşçe yaşayacaktı.

Ama heyhat!

Tam tersine tavuk kesercesine, insanlar birbirini katlediyor?

Ne uğruna, ırkçılık uğruna?

Kürt-Arap ve Türk ırkçılık algısı hakim olunca İslam’ın gölgesini bulamazsınız.

Nerede o büyük İslam devletleri?

Nerede o Kur’an hâkimiyeti?

Nerede o Allah korkusu?

Elbette ki arasan bile bulamazsın.

Zira vuku bulan gerçekler, bunun birer kanıtlayıcı delilleridir.

* * *

Dün Diyarbakır Söz Gazetesinin 1. sayfasında büyük puntolarla yazılan haber, bireysel olsa dahi insanın çıldırmaması elde değil.

Büyük puntoyla yazılan haberin başlığı aynen şöyle;

“VİCDANSIZLAR”

“Emine-Emrullah Teyfur çiftinin evine gelen biri tanıdıkları olan 2 kadın, “Sünnet ettireceğiz” diyerek aldıkları 4 aylık Yunus Teyfur bebek ile birlikte ortadan kayboldu.

Gözyaşları dinmeyen Teyfur çiftçi, kaçırılan bebeklerin bulunmasını istedi”

Haber detayı tabi sayfanın sol köşesinde Yunus bebeğin resmi, sağ bölümünde de gözyaşlarını tutamayan, büyük bir ızdırap ve çile içinde bulunan Anne ve gözyaşları.

Hırsızlar şimdiye kadar mal çalıyorlardı, şimdi de bebekleri çalıyorlar.

Düşünün, Türkiye nereden nereye geldi?

***

Hani biz İslam ülkesiydik?

Hani haktan, hakkaniyetten, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden dem vuran siyaset dünyasına sahiptik?

Kim, kimi kandırıyor?

Her şeyden evvel bu memlekette, yüce insan karakterine yakışır ahlak değerlerini enjekte edemediniz.

Bireysel olsun, toplumsal olsun…

Sevgi, dostluk, kardeşlik yaşatılmadı.

Hele hele Allah korkusu, helâlı haramdan, haramı da helalden ayırma idrakine sahip olmayan bir toplum yarattınız.

Böylesi bir toplum kendine nasıl çekidüzen verir, nasıl toparlanır, gerçekten derinden düşünmek lazım.

Yel değirmeniyle savaşan Donkişot gibi!

Siyaset dünyası, muhalefet olsun veya iktidar olsun, hep kendilerini sureti haktan gösteriyorlar.

Ama ne yazık ki toplum inim inim ağlıyor.

***

Amerika, yüz yıl sonra da olsa bu kez Müslüman Arap ile Müslüman Kürt kardeşleri birbirine kırdırmaya başladı.

"Irkçılığa" dayalı büyük savaş unsurunu şuan için yaratmış durumda.

Suriye, yani Şam diyarı olan tarihi bir İslam coğrafyası?

Ne yazık ki kırk-elli seneden beri Sosyalist, Komünist, Marksizm’e dayalı ırkçı baas partisinin hegemonyası altında inim inim inliyor.

Üç yıldan beri iki yüz bin insan Suriye’de öldürüldü.

Irak’ta belki milyonları aşmış!

İnsanlar telef oluyor, günde yüze yakın insan bir çırpıda katlediliyor..

Dökülen bu kanlar, kimin kanı?

Müslamın kanı..

Onun için;

Kahrolsun böyle ırkçılık.

Kahrolsun böyle emperyalizm.

Kahrolsun böyle emperyalizmin ahlaksızlığına gömülen anlayış diyoruz!.

* * *

İşte, Türkiye’miz de yıllardan beri ülkeye "ithal edilmiş" aynı ırkçılık anlayışı ile karşı karşıyadır.

Adamlar kaçırılıyor, soykırımlar yaşanıyor, particilik, şucu-bucu tefrikalara bürünmüş bir coğrafya, bir devlet ve o devleti yöneten bir siyaset anlayışı.

Vay efendim bu PKK’ymış, vay bu Hizbullahmış, vay bu Işid’miş, bu PYD’ymiş, bu Peşmerge’ymiş, bu Ergenekon’muş, bu ülkücülükmüş, DHKP-C imiş.

Aramıza ithal edilmiş bir tefrika, gerçekten bu milleti artık güçten düşürmüş, kudretsiz bir hale getirmiştir.

Piyonlar ve ajanlar ABD’nin, İsrail’in, diğer batı emperyalistlerin değirmenlerine su taşımaktadır.

İslam coğrafyası bugün kendini ABD’nin kuklası durumuna sokmuştur.,

ABD’nin "ırkçılık damarına enjekte ettiği habis bir kan", ne yazık ki toplumların iliklerine kadar iliştirilmiş bir “Lösemi” hastalığına dönüştürülmüş durumda.

Bizim aramızda “Kur’an” gibi yüce bir “Kitab-ı Mübin” varken, toplumsal olarak o yüce “Kur’an” anlayışından elimizi çektirmişler.

Siyaset hegemonyası, ne yazık ki kudretli ve “Muktedir” olan bir toplumu Allah’ın “Muktedir” olan isminin manasından aklen, fikren ve ahlaken uzaklaştırmıştır.

Yoksa bu toplum birbirinin kanını emen keneler gibi olur muydu?

* * *

Bakın, kaşla göz arasında evin içine girip, ailenin dört aylık bebeği çalınıyor.

Fuhuş yaptırılmak üzere nice fakir ailelerin yetişkin kızları kaçırılıyor.

Beyaz kadın ticaretini yapan fuhuş mafyasına bu kızlar satılıyor.

Aylarca, yıllarca o genç kızların namuslu-imanlı aileleri o fuhuş bataklığına satılan evlatlarını kurtarma mücadelesi veriyor.

Dünyaları üzerlerine yıkılan ailelerin varlığı!

Polis-Jandarma Türkiye çapında 24 saat uyuşturucuyla mücadelede zayıf düşüyorsa, o ülke nasıl mutlu ve müreffeh bir ülke olarak tanımlanabilinir?

Mümkün mü?

Gerçekten bu soruyu politika erbabından sormak gerekir.

Haydi verin cevabını?

Kimse kusura bakmasın.

Polis, şimdiye kadar bir coğrafyada terörle mücadelede zayıf düşüyorsa, siyaset polisin radikal çalışmasına yanlış kanunlarla ve yönetmeliklerle engel teşkil ediyorsa, o ülke geleceğini nasıl belirleyebilir ki?

Barış süreci olarak iki yıldan beri ortaya konulan sürecin yarattığı umutlar yaşanan hadiseler karşısında her gün biraz daha ümitsizliğe itmektedir.

Çünkü sürec, Umutsuzluğa yönelik seyrediyor.

Ve bazı karanlık güçler bu süreci baltalamak için ülkeyi biraz daha fazlasıyla ümitsizlik karanlığına boğduruyorsa da, kimse kusura bakmasın zaman kaybetmekten başka bir şey görünmüyor.

Baştan sona kadar sıralamak istediğimiz eleştiriler, içinde gerçekçilik payı değil, yerden göğe kadar birebir haklı eleştirilerdir.

Ve bu eleştirileri göz önüne alarak kabullenip, gerçekçiliğe çevirme görevi de bize göre başta iktidar olmak üzere meclisteki tüm siyasi partilere düşmektedir.

Kabullenmeleri lazım.

Hiç kimse yüce kudret sahibi olan Allah’ın “Muktedir” ismini unutmamalıdır.

Allahın o “Muktedir” ismi var ya, yeryüzündeki en güçlü, en kudretli ülkeleri kuvvetsiz ve güçsüz hale düşürebilir.

Velev ki Amerika bile olsa…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.