HAK İLE BATIL ARASINDA İNSAN HUKUKU!

Evet, sevgili okurlar.
Dün gece saat 23:00 sularında NTV’den Can Dündar’ın Şemdin Sakık ile yaptığı röportajı izledim.
Bir hafta önce Can Dündar Diyarbakır’a geliyor. Deneyimli bir gazeteci olarak Diyarbakır E Tipi Cezaevine gidiyor ve Şemdin Sakık ile röportaj yapıyor.
Hayretler içerisinde izledim!
Neden derseniz?
Çünkü iki gün önce 30 yıl gibi uzun bir süre hapis yatan Mehmet Ali Ağca tescil edilmiş katil ve cani olarak Türkiye ve dünya medyası vasıtasıyla dünya kamuoyu nezdinde adeta kahraman ilan edildi.
Deyim yerinde ise postu artık dünya medya pazarında çok pahalıya satılıyor.
Dünkü yazımda da açıkladığım gibi bir sinema şirketi tarafından hayatını filme konu etmek ve kendisine de başrol karşılığında 8 milyon dolar teklif edilmiş.
Abdi İpekçi’nin bu katilini nerdeyse adeta muzaffer bir kumandan gibi ilan edilmiş üzere reklâmı yapıldı.
Bakalım daha nereye kadar gidecek bu reklâm.
Yapılan bu tarihi cinayetin failinin reklâmı yüzünden nerdeyse birçok insanın, gençlerin kalbine bu istek peyda olabilir.
"Ah keşke ben yapmış olsaydım, böyle kahraman ilan edilmiş olsaydım" gibisinden.

***

Can Dündar’ın da Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık ile de aynı tarzda böylesine halavetli böylesine iştahlı bir röportaj ve o röportajın yayınlanması gerçekten; manidardır!
Şemdin Sakık’ı da tarihi bir kahraman olarak gösterdi.
Türkiye’deki medyanın ve sistemin çifte standartlığı böylesine uygulaması, inanmıyorumki dünyanın hiçbir yerinde yaşatılsın.
Birileri tarihi eşkıyalık yapıp cezaevlerine yargının kesin kararları ile mahkum edilmiş kişilerin ayağına gidip reklamlarının yapılması bize göre hayra alamet değildir.
Ama ne çare ki, burası Türkiye!. Demek ki olabiliyor.

***

Mehmet Ali Ağca Türkiye’de tek bir cinayet işlemiş. Yani Milliyet’in başyazarı Abdi İpekçi’yi yalnız öldürmüş!
Ama hayatının yarısına mal olmuş hatta hepsine. 
Artık bundan sonra kendine ne gibi çekidüzen verir, akli dengesi yerindedir yerinde değil bilinmiyor..
Hangi hayat şartları içerisinde kendisine yaşam hakkı verecek belli değil.
Tek kelime ile geleceği karanlık ve muammadır.
Ama velakin Şemdin Sakık ise bu coğrafyada onlarca insanı öldürmüş mutlak bir cani ve katil..
Çünkü dosyası açık ve net olarak ortadadır. Müebbete mahkum olmuş.
Ama Can Dündar’ın çabaları ile gösterilen hal biçimi çok neşeli, çok mutlu ve aşırı derecede huzuru yerinde olan bir mahkum görüntüsü veriyordu.
Her neyse Can Dündar, Mehmet Ali Ağca’yı Abdi İpekçi’nin katili olma nedeni ile lanetliyor ve kınıyor.
Şemdin Sakık'ı ise röportajından anlaşıldığı üzere adeta hoş Amedi olarak gösteriyor ve övüyorcasına net bir şekilde (Kahramanlığını!!!) gösteriyor.
Can Dündar’ın bu röportajını sonuna kadar izledim.
Doğrusu Şemdin Sakık’ın net konuşmasına, cesur tavırlarına karşı gıpta duydum!
Demek ki, kim bu memlekette ağır cinayetler işlerse katil olsa, eşkıya olsa, yol keserek 33 askeri şehit etse bile, cezaevinde olsa da, muebbet hapis alsa da mutluluk ve memnuniyetler içerisinde görünebiliyor.
Demek sistem buna müsaittir.
Bir yandan Mehmet Ali Ağca, bir yandan da Şemdin Sakık, ikisi de müebbet hapis ile cezalandırılmış iki cani.

***

Evet, Şemdin Sakık’ın bu resmini izlerken doğrusu 15 Mayıs 1998 gecesi aklıma geldi.
O gece o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’ın görevini kötüye kullanarak Jandarma’ya vermiş olduğu talimatla beni ve iki arkadaşımı gözaltına aldı.
O gece Ali Kaya ile o günün mağrur JİTEM Komutanı Cemal Temizöz ile Şemdin Sakık hepimiz beraberdik.
Yani Astsubay Ali Kaya ve Cemal Temizöz bizi sorgularken beni Hizbullah örgütünün finansörü olarak göstermek için, yani bana bu katmerli suçu yüklemek için Şemdin Sakık ile yüzleştirdiler.
Yalancı şahit niyetine!
Şemdin Sakık’ı cezaevinden itirafçı olarak Jandarma sorgulama odasına getirdiler.
Ama itiraf edeyim ki, Şemdin Sakık her ne kadar korkusundan da olsa Başsavcı Nihat Çakar’ın hatırına binaen de olsa katmerli ve tezviratlı yaftalarla bir şeyler söylediyse de kesin konuşmadı.
Vicdanını, imanını ayaklar altına aldı ise de net olarak konuşmadı. Ama Temizöz ile Ali Kaya, onu yalan söylemeye zorluyorlardı.
Yani Şemo, o iki (Devlet!!!) adamından daha vicdanlı davranıyordu.

***

Her neyse geçmişe mazi derler.
Bu manzarayı dün akşam görünce o tarihi gözaltı vakası aklıma geldi. Şemo’nun, böyle rahat duruşu, güler yüzlülüğü, net konuşması, belli ki gerçekten devlet adamı, hayatı boyunca da PKK’nın içine girmiş ajan tipi bir devlet adamı.
Çünkü çok rahat. Ama tüm bunlara rağmen cani ve eşkıyalığını da inkar etmiyordu. Rahatça anlatıyordu.
Bu manzarayı görünce aklıma şu slogan geldi:
"HUKUKU-L İNSANİ BEYNEL-HAKKI VEL BATIL"
Batıl ile Hak arasında insan hukuku kıvranıp duruyor.
Bakın Türkiye nerden nereye geldi. Tarihi hıyanet ve ihanetlerle dopdolu geçen kişilerin hal manzarası Türkiye’de nerdeyse kurtarıcı muzaffer komutan olarak ilan edilmek isteniyor.

İnsan hukuku o kadar ucuz mudur Türkiye’de?
Bunca heder edilen masum insanların kanı ve dökülen günahsız annelerin gözyaşları, hangi vicdan bunların karşılığını verebilir ve onları tarih sayfalarından silebilir ve hangi yürekler buna dayanabilir?
Hukuksuz antidemokratik mezalimlerle karşı karşıya kalan bir milletin hali ne olacak?

***

Sevgili okurlar.
12 Eylül darbesinden bu yana Türkiye hep askeri vesayeti altında kukla tipi yasama erkinin elinden inim inim inlemiştir.
Jandarma İstihbarat birimi, MİT ve yargının bazı olumsuzlukları yüzünden bu yöre insanı çok şeyleri kaybetmiştir.
Nice ocaklar söndürülmüştür, evler yıkılmıştır.
Havada geçen JİTEM’in helikopterleri tarlada çalışan masum insanların üzerine gün gelmiş ateş açmışlardır ve demişler ki bırakın analarına… Gebersinler de PKK öldürdü denilsin.
Biz bunları hep yazdık çizdik.
Hindistan’daki sağır sultan bile bunları duydu. Ama her neyse Türk Hukuku ve Türk Yargısı duymazlıktan geldi ve gelmeye de devam ediyor?
Sizce öyle değil mi?
Bunu kabullenmeyenlere şöyle diyeceğiz.
2006/19198 sayılı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki hazırlık dosyanın akıbetinden ne haber?
Kim kimi koruyor, kim kimi kolluyor?

Sevgili okurlar.
Aslında başınızı fazla ağrıtmayalım. Bugünkü yazımın ana hedefi ve temel çizgisi elime geçen Jandarmanın tarihi bir Gizli belgesiydi.
Tezviratlarla dolu bu belgeyi deşifre etmek için bu yazıyı kaleme almak istedim.
Ama Şemdin Sakık’ı televizyonda Can Dündar’la görünce konumuz biraz dağılmış oldu.
Kusura bakmayın.

Evet, sevgili dostlar.
İşte JİTEM’in Türk Silahlı Kuvvetleri’nin usul ve kaidesine binaen, yalan doğru her neyse illaki yazışmalarının % 90’ına başlık olarak "GİZLİ" damgası basılıyor. Ve buna da devlet sırrı deniliyor. Eğer devlet sırları hep böyle yalan dolanlarla donatılmış ise, vay bu devletin, vay bu milletin, vay bu ülkenin haline.

***

Evet, sevgili okurlar.
"GİZLİ" damgalı belge ve aynı zamanda "Kişiye Özel" damgası sayfanın üst tarafında bulunuyor.
16 Eylül 1999 tarihli yazı, konu HRK. 3584-1-99/Asyş. D.Ter.Oly.Ş (2606699) bu yazı gerçekten tarihi bir ibret levhası. Bu yazı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapıştırılan bir kara leke.
Devletin ciddiyetini ayaklar altına alan bir alçalış yazısıdır. Ve kimin imzasında çıkmış biliyor musunuz?
O günün Jandarma Genel Komutanı emri ile Harekât başkanı Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu’nun imzasını taşımaktadır.
Yazının içeriği aynen şöyledir.
A-....... Ltd. Şti. Genel Müdürlüğü seviyesinde bulunan üst düzey zevat. Bu zevat sanık olarak gözaltına alınmış, sorgulamalarının yapılmasına müteakip, DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilmiş olup, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1998/9 hazırlık kaydı ile tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.
B-..........ile ilgili yapılan işlemler 5/6 1998 tarihinde Kulp ilçesi kırsalında güvenlik güçleri ile PKK örgüt mensupları arasında çıkan silahlı çatışma neticesinde çatışma mahalinde PKK terör örgütüne ait belgeler ele geçirilmiş, ele geçen bu belgeler Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na incelenmek üzere, adli işlem yapılmak üzere gönderilmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, ele geçen belgeleri Diyarbakır merkez Jandarma Komutanlığı’na göndererek adı geçen şahıslar hakkında gerekli soruşturmanın yapılması talebinde bulunmuştur. Gönderilen belgelerden ERNK mühürlü bir not da .........'nın PKK terör örgütüne 350 bin dm verilmesinin yazılı olması nedeniyle yasal işlem yapılmak üzere yakalanarak gözaltında alınmışlardır. Ve soruşturma müteakip Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine konulmuşlar ise de bilahare tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmiş olup mahkemeleri hala tutuksuz olarak devam etmektedir. Anılan şahıslar Ankara İstihbarat Grup Komutanlığı’na verilen emir ile takibe alınmışlardır.

***

Evet, sevgili okurlar.
Buyurun fasulyenin faydalarına!..
Bakınız 1999 tarihli yazıdan tam 8 ay sonra takibe alınan şahıslardan...........biri Bingöl ile Lice arasında geçerken bir askeri bölgede arkadaşıyla beraber suikaste uğruyor ve trafik kazası süsü veriliyor.
İşte onların deyimi ile Ankara İstihbarat Grup Komutanlığı tarafından takibe alınanlar tam 8 ay sonra askeri bölgede suikaste uğruyor. Ve vefat ediyor ve buna da trafik kazası süsü veriliyor.
İşte yazımıza başlık olarak koyduğumuz
"HAK İLE BATIL ARASINDA SIKIŞIP DURAN İNSAN HUKUKU ve TÜRKİYE’DE HEM DE DEVLET ELİYLE İŞLENEN İHANETLER VE HIYANETLER MEZALİMİ"