HAKİMİYET VE MİLLİ İRADE MİLLETİN DEĞİL BENİMDİR(!?)

Evet, bilindiği üzere;
Yeryüzünde jakoben zihniyetler ırkçılığa dayalı faşizan, tanrıtanımaz peşin hükümlü her şeye at gözüyle bakan bozguncu anlayışlar hep var ola gelmiştir.
Bunlar bozgunculuğun temel unsurlarıdır.
Bugünkü sohbetimize başlarken o büyük insan Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin Münazarat kitabından şu ifadeyle giriş yapmak istiyorum.

* * *

Bakınız o büyük üstat ne diyor?
"Hiçbir müfsit, ben müfsidim demez. Daima sureti haktan görünür. (Hiçbir bozguncu ben bozguncuyum demez, kendini daima sureti haktan göstermeye çalışır.)
Batılı ve haksızlığı hak görür gerçek görür, gerçeği de yanlış görür.
Zira karakteristik olarak gerçekleri görme kabiliyetine haiz değildir."
Evet, kimse ayranım ekşidir demez.
"Fakat siz her şeyi mihenge, ölçüye vurmadan almayınız.
Zira çok silik söz ticarette geziyor, hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsnü zan (iyi niyet) edip tamamını kabul etmeyebilirsiniz.
Belki ben de yanlış düşünebilirim" diyen üstat Bediüzzaman bir ders-i ibret olarak bizi gönlümüzdeki mevcut olan birçok olaylara götürür.

* * *

İşte tıpkı günümüzde mevcut olan hele hele son zamanlarda Türkiye’mizin başına gelen olumsuzluklar ve bozguncu unsurlar gerçekten bir meçhule doğru bizi sürükleyip götürmektedir.
Bakınız sevgili okurlar.
Özellikle son günlerde ülke çapında olup bitenleri yine medyanın manşetlerinden öğreniyoruz.
Ülkeyi milli iradeyle devleti hükümeti ve mevcut anayasal düzeni yıkıp Marksist Leninist inkârcı küfürbaz bir zihniyeti gerçekleştirip devleti eline geçirme planlarıyla karşı karşıyadır ülkemiz.
Hem de bugün değil yıllardan beri vuku bula gelmiştir.
Bu müfsit bozguncu jakoben unsur ne hazindir ki değişik yöntemlerle yola çıkarak Kemalist, Atatürkçülük, Laikçilik ve cumhuriyetin temel ilkeleri adı altında ülkeyi meçhul bir uçuruma itmek istemektedirler.
Oysaki peşin hükümlülüklerle yola çıkıp her şeye "at gözlüğüyle bakıp" olayları hep tek taraflı görmek...  Ve sureti haktan gösterip ülkeyi büyük çapta kan gölü haline getirip nice nice ocakları, Anadolu sathında yok etmeye neden olmuşlardır.
Subjektif karanlık bir ideolojya zihniyetiyle yola çıkarak faşizan mutlak bir ırkçılık taassubu ile ele geçirmeye çalışmışlardır bugüne kadar.
Rasgele daima kendilerini sureti haktan gösterip Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik gövdesi altında devleti hep antidemokratik hukuksuzluklarla ele geçirip Türkiye insanı üzerine dayatmalı rejimler yaratmak istemişlerdir.
Kendilerini hep üstün seviyede tutarak bu ülke insanına karşı edepsizce komplo teorileri düzenlemişler ve ülke insanını inim inim inletmişlerdir.
Kendilerini ve mahiyetindekilerini daima halktan üstün tutmuşlar İsrailoğulları gibi kendilerini Allah'ın seçkin kulları olarak ilan etmişlerdir.

* * *

Oysaki USAK (Uluslar arası Stratejik Araştırma Kurumu) Başkanı  Sedat Laçiner şöyle diyor:
"TSK iddialar ortaya atıldığında savunma refleksi ile hareket etmek yerine ilgili kişileri açığa alıp soruşturma başlatsaydı daha az yıpranırdı. Ama bunu yapmadı, hep kendi zihniyetindeki mensuplarını üstün bir seviyede tutmak istediler.
Suç işlese dahi görmezlikten gelerek sütten çıkmış ak kaşık gibi görünüm vermektedirler. Oysaki hiçbir Albay TSK’dan ve Türkiye’den daha önemli değildir"
Demek ki; hiçbir komutan TSK’dan daha önemli olamaz.
Aslında TSK’nın yapması gereken şey de bu olmalıydı.
Yargıdan önce davranarak kendi iç temizliğine başlaması gerektiğini vurgulayan Laçiner, bunun cadı avı olarak görülmemesi gerektiğini belirtti.
Islak imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunun Askeri Savcılık tarafından da tespit edilmesiyle ilgili Laçiner, belgenin ilk ortaya çıktığı vakit Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un kullanmış olduğu dilin yanlış olduğuna dikkat çekti.
Gerçekten bu inatlaşma neye karşıdır?
Kendi kendimize sormadan geçemiyoruz.

* * *

Nitekim Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ hep yanlış bilgilendirmeler sonucu hem kendini zor durumda bırakıyor hem de TSK’yı yıpratıyor.
Yanlış yapan darbeci komutanlara destek vermekte inat eden Başbuğ üstüne üstlük Ergenekon zanlısı Org. Saldıray Berk’in komuta edeceği Kış tatbikatına katılmakta bir sakınca görmüyor.
Darbe planlarında imzası bulunan ve adı geçen askerleri kollamaya devam eden Org. İlker Başbuğ, dün de Ergenekon’un Erzincan yapılanmasının bir numaralı sanığı olan 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’in komuta edeceği 2010 Kış tatbikatına katılmak üzere Kars’a gitti.
Oysaki gerçek demokrat bir asker ve TSK’nin şanına, şerefine yakışır tutum bu olmamalıydı.
Yapması gereken şuydu!

Sayın Başbuğ’un ilk olarak yapabileceği iş birinci sanık durumuna düşen Org. Berk ve Albay Çiçek başta olmak üzere darbe planlarında adı geçen birçok muvazzaf subaya destek olmadan görevden el çektirmesi gerekiyordu.
Türkiye kamuoyunun objektif düşüncesi de bu yöndedir.

* * *

Yoksa milli iradeyi hiçe sayıp her şeyi "hikmeti askeriyeye" dayandırıp "hâkimiyet kayıtsız şartsız benimdir" diye düşünen anlayış hiçbir zaman devlete, ülkeye sıhhatli bir pozisyon kazandıramaz.
Milli irade insanlık tarihinin varlığıyla beraber varola gelmiştir.
İnsanın hayati içtimaiye faktörünün varlığı her yerde hâkimiyetten söz edebilir; ama jakobenlikten, zorbalıktan değil.
Ülkeler daima ideolojik ve yalan söyleyen tarihlerin kurbanı olmuşlardır.
İdeolojik jakobenliğe dayalı bir tarih sonuç itibariyle hem kendini hem de ona inanları yok etmiştir.
Nitekim Mehmet Barlas dünkü köşesinde şöyle diyor:
"İdeolojik tarihin sonu"
"Yakın tarihimiz bir nevi yeniden yazılırken tekrar anlıyoruz ki rejimin öğeleri arasında ideolojik veya partizan bir tarih yazımı da vardır.
Bu gerçeği CHP’li Onur Öymen’in "Dersim" faciasını gündeme getirme biçiminde de gördük."

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Biz burada bunları yazarken yanlış anlaşılmasın.
Kesinlikle hedefimiz TSK’nın şahsiyeti maneviyesini yermek, küçük düşürmek veya saymamak söz konusu değildir.
Zira bu kurum bu milletin bağrından çıkmıştır.
Ve ülkenin dört bir yanını koruma altına alma görevini üstlenmiş bir kurumdur.
Osmanlıdan beri günümüze dek bu millet bu kurumu bağrına basmış, derin duygularında muhabbet ve sevgilerini beslemiştir.
Ama hey hat ne çare ki bir baktık ki, toplumu hayal kırıklığına uğratan uygulamalar derin maceralar, ırkçılığa dayalı faşizan hareketler ve milletin inancıyla, diliyle, gelenek ve görenekleriyle ters düşmeleri geçekten bu milleti derin hayal kırıklığına uğratmıştır.
Benim inancım şudur ki bundan sonra başta bugünkü Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ olmak üzere birçok yönleriyle bilinen darbeci generallere bu millet artık itibar etmez ve güvenmez.
Bakınız sevgili dostlar.
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul ettiği özel olarak görevlendirilen Ergenekon savcılarının hazırladıkları iddianamede neler var neler…
Kimler yer almamış ki.

* * *

Erzincan’daki Ergenekon yapılandırmasını ilk olarak deşifre eden kişi Erzincan’a bağlı Ilıç ilçesinin eski savcısı  Bayram Bozkurt olmuştur.
Bu değerli ve yürekli genç savcı olan Bozkurt’a o günlerde kurulan komplolar çok önemli bir yer işgal ediyor.
Erzincan’da birinci sırada yer alan örgüt Başkanı 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile Albay Dursun Çiçek ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in üçlü ittifakıyla şöyle bir tezgah kurmuşlar.
Savcı Bayram Bozkurt’u avda kaza kurşunuyla öldürmeyi planlamışlar.
Kendisine kurulan tuzakları medyaya doğrulayan Bozkurt şöyle diyor:
"İstenirse yargı huzurunda tüm orijinal gerçekleri, açıklığa kavuşturabilirim."
Aslına bakılırsa Erzincan’daki Ergenekon yapılanmasını ilk olarak deşifre eden eski Ilıç savcısı Bayram Bozkurt olmuştur.
Bu zat Zaman gazetesine önemli açıklamalarda bulunmuş.
İddianamedeki gizli tanık Munzur’un anlattığı her şeyin doğru olduğunu belirten Bozkurt, mahkeme isterse ben de açık tanıklık yapabilirim diyor.

* * *

Dünkü Yenişafak Gazetesinin manşeti şöyle idi:
‘FİŞLE’ TALİMATI JANDARMADAN
Manşetin dipnotu şöyle;
Erzincan’daki Ergenekon yapılanması ile ilgili önemli bilgiler veren birinci sıradaki gizli tanık Ankara’daki Jandarma İstihbarat Başkanlığından "cemaat üyelerini" ayakkabı numaralarına kadar öğrenin talimatı aldıklarını söyledi.
Jandarma İstihbarat görevlisi Albay Dursun Çiçek imzalı darbe andıçını Erzincan’da uygulamakla suçlanan ve aralarında 3. Ordu Komutanı Org. Berk ve Başsavcı Cihaner’in de bulunduğu 14 tanıklı iddianamede bir jandarma görevlisi ise Gizli tanık olarak ifade vermiş
Evet, sevgili okurlar.
Türkiye bu haliyle nereye gidiyor?
Milletin bağrından çıkan ve milletin bütçe imkanlarının önemli bölümünü kendilerine tahsis edilen bir kurum olan TSK ve bu TSK’nın bünyesinde ödeme yapan andıçlama post modern darbecilik ve bunun heyeti mecmuasında teşekkül eden komplo teorisyenleri hem de milletine karşı hem de ülkenin can damarı olan dini inançlarına karşı hem de Allah-u Ekber diye Ezan-ı Muhammedi’ye karşı kin besleyip yok etme planlarıyla kirli tuzakları kurarak inanan cümbür cemaati ilelebet toparlayıp zindanlara süründürmeye çalışanlara karşı bu millet nasıl davranmalıdır?
Nasıl inanabilir?
Nasıl sevgi, muhabbet ve güven duygularını besleyebilir?

* * *

Bana göre kocaman bir hiç.
Fazla zamanınızı almamak kaydıyla beni mazur görmeniz dileğiyle.
Sizi Diyarbakır’da 4 Şubat 2000’li yıllarda kendi elinin ürünü olarak Diyarbakırlılara karşı, bölge insanına karşı özellikle bana karşı ve masum insanları komplo teorilerinden kurtarmaya çalışan ve vicdani derinliklerine danışan gerçek hukuk adamları olan mahkeme hakimlerini ve savcılarını ‘fişlemeye’ çalışan sanık Albay Cemal Temizöz’ün komplo teorisine dayalı sahtekarca, acımasızca hazırladığı iki sayfadan ibaret bir fişleme belgesini hem de kiminle beraber biliyor musunuz?
O günün DGM Başsavcısı Nihat Çakar ve 7. Kolordu Komutanlığı’nın işbirliğiyle hazırlanan bir yargısız infaz belgesi.
Tüm bunlara rağmen yıllardan beri bunu yazıyor çiziyoruz ve şikayet ediyoruz.
Ve aynı belgelerle dopdolu olan üç klasörden ibaret 2006/19198 sayılı hazırlık dosyasının mevcudiyeti söz konusu ama hep yıllardan beri tozlu raflarda.
Böyle olunca bu millet devletin can damarı olan yargı kurumlarının neresine güvenecek artık?
Oysaki devletleri, ülkeleri var eden ana faktör ve temel dayanak hukuktur, adalettir ve ilke'liliktir.
Ülkelerin, devletlerin ve milletlerin uzun ömürlü yaşayabilmeleri ve olmazsa olmazı olan gerçek peşin hükümlülükler değil, olaylara at gözlüğüyle bakmak değil, "her şeyi ben biliyorum, dediğim dediktir" değil olsa olsa ancak ve ancak hukuktur, ilke'liliktir, adalettir ve milli iradedir.
En derin saygılarımla.