HALK İÇİN DEVLET, ADALET İÇİN HUKUK!? (2)

Evet, sevgili okurlar.
Bir önceki gün yazımızın sonuna doğru şöyle bir paragrafa yer vermiştik.
“Devletler; ihtilafçıların, istilacıların, zorbacıların himayesiyle devlet olabilme vasfına sahip olamaz.
Adalet de hukuksuz adalet olamaz, velev ki şekli olsa da.”
Bu paragrafta geçen ifadenin ne kadar gerçeği yansıttığını siz değerli okurlarımızın malumu olduğu gibi tüm Türkiye kamuoyunun da bunu onaylayacağı inancındayım.
Ve yakın geçmişimize yönelik devlet ne kadar arkadan vurulmuş, ülke ne kadar içten yaralanmış, her gün biraz daha günışığına çıkmaktadır.
Devlet nasıl ve kimler tarafından, nasıl içten kösteklendiğini ve terörün hiç hak etmediği kahramanlıklar (!) başarılı çalışmalar (!) icra ettiği..
Terörün önemli kilit odaklarına hükmen de olsa kimler tarafından bu unvanların verildiği, terörün bu memlekette var olması ve hiç de bitmeye niyeti olmadığının kanıtlayıcı delili; iktidarın ve askeriyenin son zamanlarda işbirliğiyle alınan terörle mücadele tedbirleri ve çok kısa bir süreçte bu tedbirlerin yavaş yavaş sonuç vermesidir.
Devletin bir ölçüde nasıl şeffaf çalıştığının da göstergesidir.
Tabi bir de bugüne kadar (Türkiye nasıl içten vurulduğunu) ifade etmeye çalıştığımız tespitlerimizin kanıtlayıcı delilidir.

* * *

Dünkü Taraf Gazetesinin sürmanşetine taşıdığı;
“KARACILAR HAVACILARA ŞİKE YAPTI” başlıklı haber olduğu gibi diğer bazı yazılı medyanın önemli sürmanşetleri bu paralelde konuyu ana başlıklarıyla sürmanşet ve manşetlerine taşımıştılar.
Taraf’taki haberin devamı şöyle;
“Bombalanacak hedefler İkinci Ordu tarafından Hava Kuvvetleri’ne tam 18 sekiz kez yanlış verildi.
SEKİZ AYRI BÖLGEDEYDİLER
Yapılan istihbaratta toplam 370 PKK militanının gruplar halinde sekiz ayrı bölgede olduğu saptandı. 2. Ordu’ya bildirilen koordinatlar ‘grid’ yerine ‘coğrafi’ yöntemle 2. Taktik Hava Üssü’ne aktarıldı. Hedefleri vurmaya giden jetler, dağı taşı bombalayarak üslerine döndü.
21 KOORDİNATIN ÇOĞUNDA HATA VAR
Ekim ayında Genelkurmay Başkanlığı 370 PKK’lının bulunduğu bölgenin istihbaratını 2. Ordu Komutanlığı’na bildirdi. Koordinatlar, buradan Hava Kuvvetleri’ne aktarıldı. Operasyonların hepsinin boş çıkması üzerine yapılan kontrolde koordinatların yanlış verildiği saptandı”
Evet, sevgili okurlar.
Dudakları uçuklatan, beyinleri hayrete düşüren, devletin bünyesindeki bu hain planın karşısında daha neler söylenmesi gerekir ki?

* * *

Evet, sevgili dostlar.
Daha neler neler…
Yazar Erhan Başyurt’tan TSK ile ilgili kan donduracak 11 iddia:
“Kirli cunta girişimlerinden ve halka tuzak kuran çürük elmalardan kurtulmasını istiyoruz” diyen Erhan Başyurt, TSK için de kanı donduracak 11 itirafı yazdı.
Eylem sürecinde suçüstü yapılan yeni bir darbe planı ile karşı karşıyayız.
Halka tuzaklar kurarak hükümeti devirmeyi amaçlayan “irtica ile mücadele eylem planı” ıslak imzalı olarak artık savcıların elinde.
Vatansever bir subay geçmişte içerisinde yer aldığı cuntanın bütün pisliklerini orijinal imzalı belgelerle birlikte savcılara ulaştırdı.
“Çağırılırsam ifade vermeye de gelirim” diyen bu subayın savcılara yazdığı intihar mektubu dün haber merkezimize de ulaştı”
Evet, sevgili okurlar.
Bu haberin hepsini buraya yazarsak sığdıramayız; ama haber eskiye yönelik bir arşiv haberi olduğu için burada özetliyoruz.
Ancak aynı yazı serimize peyderpey siz değerli okurlarımıza aktarmaya devam edeceğiz.

* * *

Bir önceki yazımızda belirttiğimiz olayların ana çizgileri.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde geçmişe yönelik oluşa gelen olumsuzluklar, nice içten yıkmak için oluşan köstebekler ve ihanet planları.
28 Şubat’tan bu yana tüm çıplaklığıyla gerçek, resmi belgelerle kamuoyuna yansıtılmıştır.
Devletin can damarını taşıyan bu önemli kurumunun bünyesinde oluşa gelmiş böylesine ibretlik skandallar ne ise, devletin can damarını bünyesinde taşıyan ikinci kurum; yargı erkimizdir.
Bugün için demiyorum, geçmişe yönelik özellikle eski HSYK cuntasının döneminde aynı kirlenmeler yer yer yargımıza da bulaşmamış değil.
Nitekim susurluk olayı dâhil olmak üzere 28 Şubat, 1997–98 ve 2000’li yıllara kadar bu yörede, yargının bazı birimlerinde özellikle Diyarbakır DGM’sinde neler olmamıştı ki?
Biz bunları hep yazdık çizdik, gerek bizim ve gerek avukatlarımızın elinde büyük klasörlerle evrak-ı müsbiteler, kanıtlayıcı deliller mevcuttur.
JİTEM’in bünyesindeki ideolojya örgütünün bir uzantısı maalesef yargının bünyesine de taşınmış olması inkâr edilemez.
Bölgedeki Cemal Temizöz’ün yaşattığı ve yarattığı faili meçhul cinayet şaibelerinden tut, çıkar karşılığında masum, günahsız birçok vatandaşı sahte fişlemeyle mağdur etmesine kadar.
Hem de o dönemin DGM Başsavcılığı bünyesinde yapılması apayrı bir skandal olması lazım.
Bir de ibretlik levhası olduğu halde özellikle bizim vatandaş olarak anayasanın 35. maddesine dayanarak yapmış olduğumuz delilli ve ispatlı şikâyetler maalesef Diyarbakır Başsavcılığı’nın bünyesinde elden ele dolaştırılarak 6–7 senede gâh tozlu raflarda kalmış, gâh inceleme (!) görünümü verilmiş ise de netice itibariyle sonuçsuz bırakılmıştır.
Evet, daha yakın zamanda elimize geçmiş olan bu takipsizlik kararı henüz tazeliğini koruyor ve AİHM’e götüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Çünkü büyük skandaldır.
Hele hele üç klasörden ibaret olan Diyarbakır eski Cumhuriyet Başsavcısı olan Durdu Kavak’ın marifetleriyle 19186 sayılı hazırlık dosyası çok gecikmeli de olsa sonuçlandığından dolayı (!) sonucu bundan böyle Diyarbakır Söz Gazetesinin manşetlerine peyderpey tümünü siz değerli okurlarımıza aktaracağız.
Fırsat buldukça bunları Türkiye kamuoyuna anlatacağız.
Özellikle yeni HSYK’nın Huzur-i Aliyelerine (yüksek huzurlarına) de sunacağız.
Keza Adalet Bakanlığı’na da bildireceğiz.

Evet, sevgili okurlar.
“HALK İÇİN DEVLET, ADELET İÇİN HUKUK” başlıklı yazımızın serisi de devam edecektir.
Daha önceki yazımızda Cemal Temizöz’ün 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne savunma adı altında 1998’de vermiş olduğu gerek hakkımızda olsun gerek diğer resmi zevata karşı yapmış olduğu kirleme fişlemesini mahkeme heyeti huzurunda, savunma avukatlarının huzurunda bülbül gibi ötmesi gerçekten düşündürücüdür.
Düşündürücü olması bir yana aynı mahkemenin bu sanık hakkında, şeytan üçgeni üzerinde ittifak etmiş birilerinin şahit olarak dinlemesi, o da apayrı bir ibretliktir.
Hele hele Yargıtay 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bu tanık hakkında PKK ile işbirliği içinde olduğu gerceğiyle, kesin olan hükmü olduğu halde sanık olarak ifade vermesi gerekirken onu tanık olarak mahkemenin dinlemesi, bilemiyoruz ama o da mahkemenin takdiri midir acaba, diye düşünmemek elde değil.
Ve bizim de gerek tanık olarak ve gerek şikâyetçi olarak vermiş olduğumuz dilekçenin reddedilmesi tabii ki o da mahkemenin takdiri olsa gerek!
Evet, sevgili okurlar.
Biz burada mahkemenin ve adaletin çalışma prensiplerine veyahut herhangi bir yönlendirmesine yönelik bunları yazmıyoruz.
Burada herhangi bir kastımız da yok niyetimiz de yok.
Ama bir basın mensubu olarak Güneydoğu’da gelişmiş bir medya grubu olarak işimiz, kârımız; gerçekleri kamuoyuyla paylaşma olmuştur ve olmaya da devam edeceğiz.
Velev ki 9 köyden değil 10. köyden kovulsak bile.
Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi gereği; “her ne olursa olsun kamuoyuna gerçekleri yansıtma babında düşünce ve yazma hürriyeti” paralelinde bunları yazıyoruz.
Amacımız hiç kimsenin görevine müdahalede bulunmak değil, kimseyi yermek veya küçük düşürmek de değildir.
Hele hele Adalet kurumuna yönelik hiçbir art niyetimiz de olamaz.
Sadece kamuoyuna duyurmak ve yansıtmaktır düşüncemiz.
Ve bu da tabii ki basının vazgeçilmez görevlerinden biridir.
Kamuoyu şeffaf bir Türkiye istiyor.
Bu paralelde tüm kurum ve kuruluşlarıyla şeffaf, alnı açık, başı dik bir devletin varlığını istiyor.
Saygı ve sevgilerimle.