HALK İÇİN DEVLET, ADALET İÇİN HUKUK!? (5)

Evet, değerli okurlar.
Bilindiği üzre bir önceki yazımızın son bölümünde; 
“Hâkimler de mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik güvencesi esaslarına göre görevlerini yerine getirirler, gerçeklerde bir bütünlük taşıyan görev güvensiz bırakılırsa o zaman o yüce makam anlamını yitirir demektir.
Bu nedenle adaletin bağımsızlığı ve güvenilirliği birbirinden ayrı düşünülmesi olanaksız bir hâkimlik gereğidir.
Hâkimlik mesleğinin bu temel hukuksal niteliğin kaynağını anayasadan alan bir egemenlik olgusudur.
Mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlerin görevlerinde bağımsız olmaları birbiriyle eş anlamlı, biri öbürünün nedeni ve doğal sonucu sayılacak ilkelerdir” ifadelerine yer vermiştik.
Nitekim demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde hukuk devleti olmak ve kişinin temel hak ve özgürlükleri, düşünce ve yaşam tarzını ön planda tutmak da demokratik rejimin öğelerindendir.
Bu durumda cumhuriyetin kuruluş günlerinden tut, günümüze kadar özellikle mevcut anayasamızın cumhuriyet ilkelerini net ifadelerle tarif eden ikinci maddesiyle hiç bağdaşmayan ve devletin birçok kurum ve kuruluşlarında, özellikle yargıda ifade ile uygulamalar yoğun bir biçimde birbiriyle çelişen durumlar ve uygulamalar bariz bir şekilde görünmektedir.
Ve her gün biraz daha su yüzüne çıkmaktadır.
Yargı sistemi gerçek manada demokratik bir cumhuriyet anlayışı üzerine kurulmuş ise de zaman zaman uygulaması hiç de bunu yansıtmamıştır..
Zira demokratik bir cumhuriyetin uygulama biçimi cumhuriyetçilik gerçeğinden daha fazla Kemalizm anlayışı paralelinde biçimlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Çünkü Kemalizm, birçok yönüyle antidemokratik, hukuk dışı mezalim, aldatmacalar üzerine geliştirilmiş..
Bu süreç içerisinde dökülen kanlardan beslenmiş, semizlenmiş, sülük gibi toplumun maddiyatına ve maneviyatına yapışmış, kemire kemire kendini devleştirmiştir.
Kandırmacalar, aldatmacalar, hıyanet ve ihanetler silsilesi içerisinde gizliden gizliye karanlık kurul ve encümen-i danışların kafaları doğrultusunda özellikle CHP’nin altı oklu rejimiyle kendini biçimlendirmiştir.
Ve böylece toplum farkında olmadan arkadan vurulmuş.
Kemalizm’in kuruluş biçimi yalancılık, sahte Atatürkçülük ve laiklerin kirli anlayışları üzerinedir.
Bu nedenle millete hor gözle bakılmış, toplum hep suçlu görülmüş, devletin kilit noktalarına satılmış birçok ihanet ve hıyanet erbapları sokularak, hâkimiyetini sürdürmüştür.
Söz milletin değil, onların olmuştur.
Gelen giden siyasi partiler ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun…
Bu halkın yanında değil hep Kemalizm’in yanlışlıkları paralelinde milleti idare etmeye kalkışmışlardır.
“Görünen köy kılavuz istemez misali”
Nitekim bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, yıllardan beri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde JİTEM denilen sözüm ona devletin bir kuruluşu hem de askeri kanadında, ne kadar halkı sömürmüş, ne kadar toplumun kanından rant temin etmiş ve kendi kurumunun bünyesindeki çok değerli komutanlara suikast düzenlediği aşikardır.
Bu arada hiç rahat durmamış, gerek kurumlar bünyesindeki zevat gerek normal sivil toplumdan, birçok masum insana her alanda kötülük yapmış, insanlara iftira etmiş, insanları tuzağa düşürmüştür.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kutsal üniforması altında çok büyük kirlenme eylemlerinde bulunmuştur.
Bu tür silsileli, zincirleme kirliliklerin başını çeken vahşette sınır tanımayan bir teşkilat da JİTEM’di.
Susurluk olaylarından sonra JİTEM’i kamufle çabaları ve psikolojik harekât birimleri deşifre oldu.
Şöyle;
Türkiye’nin Susurluk ilçesindeki kamyon kazası var olan kirli ilişkiler ağını ortaya sermişti.
Bu kazayla devlet mafya çete ilişkileri gün ışığına çıktı.
Tüm dikkatlerin kirli savaş odaklarının üzerine çevrilmesiyle devlet içerisinde yuvalanmış olan özel savaş teşkilatları kendilerine çekidüzen vermek, ortalık yatışıncaya kadar görünmemek veya başka adlar altında faaliyetlerini yürütmek yolunu seçmişti.
Zaman zaman tüm bu mezalim kirlenmeler karşısında ilahi adalet bazen gecikmemiştir.
Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi; Cizreli Mele İzzettin ile arkadaşını Abdulkadir Aygan’ın ifadelerine göre itirafcı Abdulhakim Güven Binbaşı Abdulkerim Kırca’nın direktifi altında dört gün gözaltına alıp, Siverek yoluna götürüp infaz etmeleri ve cesetlerin tanınmaması için üzerine benzin döküp yakmaları gibi hıyanetli eylemin karşıtı Allahû Teâlâ’nın intikamı çok ağır olmuştur.
Abdulkerim Kırca Diyarbakır’da görevde iken diz çöktürüp kafalarına kurşun sıkarak öldürdüğü birçok genç insanın vebalini ödedi ve ödüyor..
Netice itibariyle kendine kurşun sıkarak, kendini sakatlamış ve tekerlekli sandalyede hayat sürdürmek istemişse de birgün ansızın alnına kurşun sıkılmış, evinde ölü olarak bulunmuş, acaba intihar mıdır veyahut intihar süsü verilmiş infaz mıdır?
Her ne ise Allah’ın intikamı ağır olmuştur.

 

* * *

Keza onun meslektaşı ve devresi durumunda olan Cemal Temizöz de aynı şekilde ekip kurdurmuş, halktan büyük çapta rant temin etmiş, hem bazı bu yöredeki yalaka kendine işadamı süsü vermiş olan kimliksiz insanlarla ortaklaşa, gizliden gizliye iş yapmıştır.
Yazıhanelerden çıkmamış, Ali Kaya ve o günün Emniyet İstihbarat Birimleri başındaki Recep Güven ve Hanefi Avcıyla beraber birçok haltları karıştırmışlar.
Onun için Hıdır Altuğ; itirafçı bir militan iken birilerinin yanına koruma olarak veriliyor ve ona bazı kirli teklifler büyük para karşılığında yapılmışsa da başarılı olamamışlardır.
Tüm bunlar Abdulkadir Aygan’ın kitabında yazıyor.
Ama elimizde somut bir delil var..
Onu da, kamuoyu soruyor diye buradan açıklamak istiyoruz..
Cemal Temizöz ile Başçavuş Ali Kaya’nın bazı itirafçı militanlarla birlikte bu yöredeki namuslu ve devlet yanlısı olan birçok insanı fişlemişler, hatta gerektiği yerde infazlarına bile neden olmuşlardır.
Ki bunu da dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar ile dönemin MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ve 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ve Asayiş Bölge Komutanı Çetin Doğan ile birlikte alçakça birçok mezalim uygulamışlardır.
Ama nitekim yaptıkları da bugüne kadar yanlarına kar kalmış gibi görünüyor.
Zira yapılan şikâyetler hep geri tepmiş ve suç dosyaları takipsizlik kararlarıyla sonuçlandırılmış.
Cemal Temizöz el yazısıyla PKK adına yazılan bu belgeye ne diyor acaba?
Oysaki yapılan birçok resmi araştırma neticesinde bu belge Astsubay Ali Kaya ile itirafçı Nizamettin Özturan’ın kaleminden çıkmış durumda.
Evet, işte küpür burada.

 

 

* * *
Evet..
Birinci dünya savaşında ülkemizin birçok coğrafyasını işgal altına alan haçlı emperyalist devletlerin yaptıkları ve döktükleri kan, JİTEM’in bünyesinde halkına karşı yapılan ihanet ve hıyanetliklerin yanında sıfıra düşer.
Daha neler neler; ama ne yapalım.
Elimizden ancak bu kadar gelir.
Bunların uzantıları maalesef hala da devam ediyor; ama iktidar partisi 9 seneden beri bu hıyanetliklere karşı herhangi bir şeffaflık politikasını yürütememiştir.
Dünkü yazısında Ahmet Altan diyor ki;
“AK Partili’ler Ankara’ya alıştılar.
Merkeze yerleştikçe merkezi değiştireceklerine kendileri değişip merkezin hastalıklarını benimsiyorlar.
Halkın bu değişimi fark etmeyeceğini umuyorlar.
Onlara ünlü müzisyen Rubenstein’ın bir sözünü hatırlatmak isterim;
“Ben” diyor, “Konserden önce bir gün çalışmayı aksatırsam bunu konser sırasında ben anlarım, iki gün aksatırsam eleştirmenler anlar, üç gün aksatırsam bütün dinleyiciler anlar”
Şu anda AK Parti yöneticileri neleri aksattıklarını kendileri biliyor, yazılanlardan görüldüğü kadarıyla eleştirmenler de farkında.
AK Parti şimdi üçüncü günü yaşıyor.
Yakında bütün dinleyiciler iktidarın ne yaptığını ya da yapmadığını anlayacak”
Evet, sevgili dostlar.
Dert bir değil, daha neler neler…
Geçenlerde belirttiğim gibi AK Parti iktidarı gittikçe ANAP’laşıyor ve Anayol uygulamalarını gerçekleştiriyor.
Mesela ranta dayanmış.
Hani demişler ya muhafazakarlarımız siyasete girmeden evvel mücahit olarak kendilerini gösteriyorlar, sonra iktidara gelince müsait oluyorlar, sonra da müteahhit oluyorlar.

 

* * *

Dünkü Söz Gazetesinin manşeti her şeyi bitiriyor.
“Binlerce çiftçiyi ilgilendiren soruşturmayla ödemeler durduruldu”
Büyük puntolarla haber şöyle devam ediyor;
“DESTEKLEMEDE USULSÜZLÜK”
“Diyarbakırda hububat destekleme ödemelerinde usulsüzlük yapıldığı iddiası üzerine inceleme başlatıldı.
BÜYÜK SORUŞTURMA
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na Diyarbakır’da hububat destek pirimi uygulamasından faydalanan üreticilerin sunduğu faturalar arasında yer alan bazı firmaların hayali olduğuna ilişkin yapılan ihbar üzerine konuyla ilgili olarak Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü inceleme başlattı”
Evet, biz bu teraneleri çok gördük sevgili okurlar.
Hazırla pişir beraber yiyelim, kabilinden “kimin eli kimin cebinde olduğu” özellikle Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü’nde olup bitenler ve kokuşmalar, Hindistan’daki sağır sultan bile bunu duymuştur.
Bu yalnız mıdır?
DEDAŞ, TEİAŞ gibi DSİ’nin Savcılığın tozlu raflarındaki tarihi yolsuzluk dosyaları daha neler neler…
İşte onun için diyoruz ki, AK Parti ANAP’laştı.
Muhterem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazık oldu.
Allah acil şifalar versin de, sıhhati tam yerine otursun da bu kez terör örgütlerinden daha fazla resmi dairelerin bünyesinde oluşa gelen rüşvet, rant ve kokuşmuşlukla mücadele etse ne güzel olur.
En derin saygılarımla.