HANGİ ÇILGIN BANA ZİNCİR VURACAKMIŞ ŞAŞARIM!?

Evet sevgili okurlar!
Bu kez telefon fareleriyle karşı karşıya kaldık.
Ne yapalım, buna da kader tecellisi mi diyelim…
Zira, Diyarbakır’ımızın taşı kara olduğu gibi, bahtı da kara…
Bir türlü kendine çekidüzen veremeyen bir il diyelim…
Ne kadar çalışıp çabalıyorsak da illa ki birileri bildiğini okuyor.
Yöre insanımızın çok büyük çilelerle karşı karşıya olduğu herkesin malumudur.
İşsizlik, aşsızlık, fakru zaruret, yoksulluk diz boyu…
Günlük hayat tarzımız, yöre olarak yıllardan beri faili meçhul cinayetlerle, kan akıtılmasıyla, gözyaşlarıyla var olmuştur.
Bir türlü kendini bu 'badirelerden ve olumsuzluklardan' kurtaramayan bir bölge…
Bir dizi problemlerle karşı karşıya olan ilimiz, maalesef bir türlü 'sahil-i selamete' oturtamıyor.
Ne çare ki; 'hep yanlış' yollara sürüklenmiştir.
Bakınız!.. Devlet bir taraftan işsizlik, aşsızlık ve sıkıntıları ber taraf etmek için çaba içerisinde bulunurken, diğer yandan yankesicilik, kapkaççılık, terör, çekememezlik, gammazlık, cinayet ve karanlık ilişkilerin de önünü kesemiyor.

***

Neyse!..  Biz asıl konumuza gelelim.. Yani bize 'dadanan' telefon fareleri hadisesine bakalım..
Diyarbakır SÖZ Gazetesi’nin bugünkü manşetine bakıldığında 'olup-bitene' vakıf olacaksınız..
Ve gerçekten insanı utandıracak, şerefli ve izzetli Diyarbakır’ımızın gelişmesine, büyümesine gölge düşüren bir dizi edepsizlikleri göreceksiniz.
Manşete taşınan utanç verici haberin detayını buraya taşımaya gerek yok.. Ama bunu hemen ifade edeyim ki;
Yıllar yılı gerek Diyarbakır’ımızda olsun, gerek bölgemizde ve gerek tüm Türkiye’de olsun, büyük çapta her alanda iş yapan deneyimli ve hayat tecrübesinden her gün biraz daha ders alan bir işadamı olarak şahsen üzülüyorum.
Kimse yanlış anlamasın. Kendimiz için değil.. Diyarbakır’ımıza üzülüyoruz, insanımıza üzülüyoruz, halkımızın yoksulluğuna, çaresizliğine, sıkıntılarına, işsizlik ve aşsızlığına üzülüyoruz.
Yıllardan beri Diyarbakır’ımıza verdiğimiz hizmetler ortada…
Hiç kimse bunları inkar edemez…
Yaklaşık 30 – 40 yıldan beri inşaat sektörü olsun, medya sektörü olsun ve diğer normal piyasa çalışması olsun şirketlerimiz bünyesinde on binlerce insan çalışmış, günlük bile olsa çoluk çocuğunun nafakasını temin etmiş ve geçici bile olsa  birçok yönüyle işsizlik problemlerinin kaldırılmasına sebep olmuşuzdur.
Günü gelmiş birçok insanlara imkan sağlamışız, işsiz olanlara iş vermişiz, adam yetiştirmişiz, çaycısından tutun da temizlikçisine kadar.. Vasıflı işçisine kadar, makine ustalarına kadar insanları yetiştirmişiz ve böylece gücümüzün yettiği kadar istihdam alanlarını yaratarak işsizlik problemini ortadan kaldırmaya çalışmışız.
Ama ne çare ki; zaman zaman birçok engellerle, sabotajlarla, saldırmalarla maruz kalmışız.
Ama tüm bunlara rağmen pes dememişiz, yılmamışız, korkmamışız, işimize devam etmişiz ve etmeye de devam edeceğiz.
Yine de hemşerilerimizin, dost ve akrabalarımızın her an için yirmi dört saat emirlerine amadeyiz.
Yüreklilik göstererek işimize devam ediyoruz.
Her ne kadar birçok yönüyle ağır fatura ve bedeller ödeyerek, kanımıza, canımıza, mal olmuş ise de yine de gözümüzü kırpmadan aynı misyonla ve aynı aksiyonla yolumuza devam edeceğiz Hatta daha fazlasıyla.
Davamızdan ve inancımızdan zerre kadar pes etmiyoruz, geri çekilmiyoruz.
Zira davamız hak bir davadır, ülke davasıdır, bölge davasıdır, Diyarbakır’lı insanımızın davasıdır.
Büyük, ağır bedeller ödememize rağmen, yine de göğsümüzü gere gere, başımız dik, alnımız ak dimdik ayaktayız.
İstiklal şairimiz olan rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi,
"Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım"
Yine eski çağ döneminde islamın yeni yeni filizlenmeye başladığı Arap Yarımadası’nda bir İslam şairinin dediği gibi  "ve nahnu ünasun la tavassute beynena lenessadru dunel alemine evil kabru"
Bu şiirin tercümesi şöyle:
"Biz öyle insanlarız ki, savaşlarda olsun, barışlarda olsun, herhangi alanda olursa olsun biz daima öndeyiz, öncülüğü kimseye bırakmayız. Gerektiği an bırakın yenilmeyi veya orta hal yaşamını kabullenmeyi, bizim karakterimizin gereği ya yenme veya ölüm tercihimizdir."
Evet!
Bu minval üzerine diyoruz ki; hırsızların, kalleşlerin, alçakların, mafyanın, çetelerin ve korkak yalakaların kol gezdiği bir sistemde ne kadar namuslu olursan ol, yapacağın bir şey kalmaz.
Zira, sistemin çarkı insan hak ve özgürlüğünden yana değil, daima hırsızların, suçluların ve suçun çoğalmasına neden olmanın lehine çalışıyor.
Suçlu, polisin çabalarına rağmen yakalanıp adalete, yargıya teslim edilirken, bir kapıdan girip öbür kapıdan elini kolunu sallayarak çıkabiliyorsa, namuslu ve dürüst çalışan vatandaşlar ne yapabilir ki?
Yani tek kelimeyle karanlık, acımasız bir düzende zaman zaman hukukun yapabileceği bir şey kalmayınca, vatandaş nefsi müdafaa için kendini aynı misillemeye sürüklemek zorunda kalıyor.
Sistemin çarkı bugün için tamamen 'suç işleme' yönelik işliyor. Ve düzen sülüklerin, farelerin, ipsizlerin ve edepsizlerin kan emiciliğine palazlanmasına meydan vermektedir.
Yıllar yılı karanlık, hiçbir yönü belli olmayan çeşitli terör odaklarıyla mücadele verirken, bakıyoruz ki karşımıza aynı o pisliklerin ve o seviyesiz alçalışın yanına devletin bünyesinde gizlenen ve bu halkın bütçesiyle, vergisiyle büyüyen JİTEM’leri gördük, ERGENEKON’ları gördük.
Bakıyoruz ki, aynı o karanlık odaklarla işbirliği yapan ve o suçluları himayesi altına alarak suçsuz, namuslu vatandaşlarla mücadele veren sözde devlet adamlarını karşımızda görüyoruz ve görmüşüzdür.
Peki sorarız size, bu durumda vatandaş ne yapabilir?
Bu ülkede, bu yörede ve bu Diyarbakır’ımızda namuslu insanların çıkış yolu NEDİR?
Ama heyhat!
Tüm bunlara rağmen yukarda belirttiğimiz gibi, göğsümüzü gere gere yaşamımıza devam edeceğiz.
İlla ki bu Diyarbakır’ımıza, insanlarımıza her alanda hizmet vermeye çalışacağız.
Misyonumuz  ve inancımız gereği başaracağız. Zira başarının sırrı daima hak ve hakkaniyettin varlığındadır.
Yine de Allahımıza güveniyoruz, devletimizin namuslu ve dürüst çalışan yüksek iradeye sahip olan bürokratlarımıza inanıyoruz, güveniyoruz ve halkımıza güveniyoruz.
Hiçbir şeyden pervamız yok, yılmayız, usanmayız, korkmayız.
Gerektiği anda demokratik hak ve hukuk zeminleri içerisinde kalarak edepsizlerin, namussuzların, eşkiyaların, hırsızların gereken dersini vermek üzere elimizin tersiyle şamar gibi ağızlarına vururuz.
Haberde geçen telefon faresinin biyografisini ve kökenini size buradan aktarmak istiyorum.
O adam kim?
Geçenlerde yine Diyarbakır Söz Gazetesi resim karesini göstererek "O adam kim" demişti.
Yani tehdit telefonu açan ve görüntüsü kameralara yansıyan şahsı önceden göstermiştik.
"Bu adam kim?" diye…
Yakalanan kişi kimlik bilgilerine bakıldığında, 1955 doğumlu olup, Dicle’nin Koru (Şılbetan) köyünün nüfusuna kayıtlı Hasan ve Medine’den olma Mehmet Salih Yaşa olarak çıkmaktadır.
Ve şuan İl Özel İdaresi'nin misafirhanesinde çalışmaktadır.
Bu şahsın biyografisini biraz açarsak, yani onunla alakalı rivayetlere bakarsak; yaklaşık 10-15 senele evel, küçük kardeşi ve eşiyle birlikte görev yaptığı Melikahmet semtindeki bir okula bomba koymuştu. Ve bu suçtan dolayı da, kardeşi müebbet hapis cezası almış. Kardeşinin eşi de, İsveç'e kaçmıştı.
Yani; eli-yüzü biraz dağınık!..
Hatırladığınız gibi, 21 Haziran 1996’da Diyarbakır – Ergani yolu üzerinde bulunan Altındağ Dinlenme Tesisleri’ne alçakça yapılan saldırı sonucunda 8 masum vatandaş hayatını kaybetmiş, 12 vatandaş da yaralanmıştı.
Yapılan tahkikatlar neticesinde emniyetin ve yargının resmi dosyalarına geçen olayın baş kahramanları maalesef yine Dicle yöresinden gelen ve PKK süsü verilen kimlikler idi..
Bize göre bu da oranın bir uzantısı ve dolaylı yoldan bir bağlantısı olabilir diye düşünüyoruz.
Zira Altındağ Dinlenme Tesisleri’ne yapılan saldırıdan sonra 4 güne kadar PKK bunu sahiplenmedi.
O gün de ATV’ye verilen bilgiye göre bu olay PKK değil, Dicle yöresinden gelen çeteler tarafından yapılmış bir olaydır.
Zaten resmi yargı dosyalarınca da birçok yönüyle bu kanıtlanmıştır.
Bu telefon farelerinin dayandığı nokta kesinlikle herhangi bir örgüte bağlı değildir.
Olsa olsa örgüt adını kullanarak örgütün gölgesinde palazlanıp büyüyen yalaka ve maceracı insanlar olabilir.
Zaten bu yörenin adeti de böyle…
Korkakların, teres korkakların, yalakaların, yankesicilerin, eşkiyaların hep adeti de bu olmuştur.
Ya gah devletin bazı odaklarına sığınıyorlar, Mutkili Ali’ler gibi; veya da PKK’nın adını kullanarak kendilerine hayat idame ettiriyorlar…
Bu, kamuoyunun gözünden kaçmamaktadır.
Keşke devlet adamları ve siyaset dünyası da bunu idrak etmiş olsaydı..
En derin saygılarımla….