HAYIRLI EVLAT YETİŞTİREN ANNELER

Evet, sevgili okurlar.
Ülkemizde Osmanlıdan kalan İslam terbiyesi yapılan yüz yıllık tahribata rağmen hala da devam etmektedir.
Allah’a şükürler olsun ki kesilen o tarihi İslam ağacı kökünden kurutulmuş değil.
Budanmış bir ağaç olarak yeniden filizlenmiştir.
Tarihi mana değerlerini yitirmemiş bir vaziyette, yeniden yeşerdikçe yeşermiş ve merhume Tenzile Anne gibi, varlığını muhafaza etmiştir o yüce İslam terbiyesi.
Hani diyorlar ya "Filanca adam iyi insandır, zira annesinden temiz süt emmiştir" diye!
Bizim de,
Tek temmenimiz ve beklentimiz Osmanlıdan kalan temiz neslin temiz sütü varlığını ülkemizde hep sürdüre, gelişsin.
Bitecek bir nesil olarak değil var oldukça var olacak nesiller yetiştirsin.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez:
"Bütün insanlığa hizmet eden hayırlı evlatlar yetiştiren Tenzile Anne" diyerek rahmet dileğinde bulundu.
Böylesine nur yüzlü bir anne.
Cuma günü sabah seherinde hakkın rahmetine can emanetini teslim ederken bu da onun ne kadar hayırlı bir anne olduğunun, ne kadar imanlı ve inançlı bir insan olduğunun göstergesidir.
Bu mübarek hac mevsimindeki aylarda hele hele seher vaktindeki şafak söküğünde ancak imanlı olarak rabbine doğru yürüdüğünün kanıtlayıcı bir delilidir bu ölüm.
İnanın sevgili dostlar.
Böyle annelerin yüzü suyu hürmetine böyle evlatlar yetişmektedir.
Bugün İslam dünyasının bir ümit kaynağı durumunda olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan işte bu annenin yüzü suyu hürmetinedir.
Bugüne dek siyaset alanında kat ettiği mesafe, göğüslediği ağır davalar..
Ki hepsinin üstesinden gelerek merhale merhale, çok büyük zorlukları aşarak bugünlere gelmiştir ve kazanmıştır.
Bundan böyle de Türkiye insanının daha da teveccühünü kazanacak bir lider durumunda.
Merhume Annesine Allahtan rahmet dilerken,
Ailesine özellikle Başbakan’a Allah’tan "sabr-ı cemil" diliyoruz.
Cenaze töreninde görülmemiş bir alaka..
Elbette ki dostlarını sevindirdiği gibi, düşmanları da hayretler içinde bırakıp, artık ümitsizliğe itmiş durumda.

* * *

Evet, sevgili Söz okurları…
Sohbetimizin önsözü olarak bu taziye dileklerimizi dile getirdikten sonra; sohbetimizin ana hedefine dönelim.
Bilindiği üzere Türkiye son günlerde terör örgütünün acımasızca masum insanların katline girerken devletin de gereken tüm mücadeleye rağmen maalesef henüz terörle mücadele hedefine ulaşmamış durumda.
Her zaman bu köşede ifade ettiğim gibi, tüm bu olup bitenlerin varsa başarısızlığın ana kaynağı bize göre mevcut anayasadır.
Birçok kamu kurum ve kuruluşlarının yanlış ve antidemokratik uygulamalarıdır.
Sayın Devlet Başkanımız Abdullah Gül’e, Başbakanımıza, hükümet üyelerine hatta tüm siyasi partilere ve parlamentoya yönelik tavsiyelerimiz olacaktır.
Bu tavsiyeler paralelinde hareket edilirse inanıyoruz ki çok yakın bir gelecek içerisinde bu ülkede kan dökmeler değil, artık gözyaşları yerine herkesin birbirini kucaklayarak geçmişe yönelik yapılan yanlışlardan dolayı birçok yönüyle herkes birbirinden özür dileyecek duruma gelecek Türkiye.
Ama bir şartla. Ne yapıp, yapıp bu askeri vesayet altından kurtulmamız gerekir.
Mevcut anayasanın çok acilen değiştirilmesi ve bir sivil, halk anayasası ile milli inanç ve tarihi gerçeklere bağlı hakkaniyeti simgeleyen bir anayasanın gerçekleştirilmesi gerekir.
Şimdiye kadar bu halka, bu baskıcı kanunlar çerçevesinde kesilen ağır faturalar, ödettirilen ağır bedellerin haddi hesabı yoktur.
Onun için;
Parlamento el çabukluğuyla insanları huzura kavuşturan yepyeni bir anayasa ve o paralelde birçok kanunu değiştirmesi gerekir.
Çünkü değişiklikler gerçekleştirilmediği müddetçe hiç kimse boşuna kürek sallamasın ve zaman kaybetmesin "mevcut sorunları" çözeceğiz diye!.

* * *

Evet,
Hükümetin çalışma tarzı paralelinde düşünülürse şimdiye kadar kıt kanaatle ülkeyi yönetmeye çalıştığını görüyoruz.
Nitekim bundan sonra da işi daha bir zor olacak.
Bu anayasanın gölgesinde bugüne dek işlenen mezalim, uygulanan hukuksuzluk yüzünden ülke insanı çok ızdırap çekmiştir ve daha da çekiyor.
Devletin üç sacayağından birisi olan parlamento hangi günedir?
İkinci sacayağı olan yargı gerçekten öyle bir hal almış ki tümü olmasa bile birçok yönüyle halkı güvensizliğe doğru itmiş durumda.
Hele Türk Silahlı Kuvvetlerinin gölgesindeki vesayet, darbe, andıçlar zaten onun haddi hesabı yok.
Fakat burada yapılmak istenen bir hizmet söz konusu ise Adalet Bakanlığının özellikle ve öncülükle yargının birçok kesimine el atması gerekir.

* * *

Bakınız, yakın bir geçmişte "Deniz Feneri" ile ilgili üç tane savcının görevlerinden el çektirilmiş olmaları kamuoyu nezdinde çok büyük bir memnuniyet kazandırmıştır.
Zira adalet hiçbir zaman yanlış ideolojilerin gölgesinde yürümez.
Kasıtlı ideolojik siyasi ve intikamcı bir hal alırsa o adalet hiçbir zaman adalet değil bilakis dalalet olur.
O üç tane savcının "Deniz Feneri"ndeki zanlıların illa tutuklanmalarını sağlamak için birilerinin direktifleri paralelinde ideolojik bir davranış ile sanıkları mağdur etmiştir ve kimse bugün o mağduriyetlerini bile önleyemez durumda.
Bu nedenle eğer gerçekten bu üç tane savcının bu tür hukuk dışı mesleğini kötüye kullanarak adalete, kirli gölge atmış ise bundan yaklaşık 12 sene önce Diyarbakır’da JİTEM’in ekipleriyle beraber çalışan o günün DGM Başsavcısı Nihat Çakar’ın hala da 11 seneden beri Kadıköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak köşeye çöreklenmiş bir durumda ise..
Ki eski HSYK heyeti tarafından orada adeta emniyet altına almış olması..
Ne garip bir ülke hali değil mi?
Oysaki o insanın 1996’nın son ayları ile 2000 yılı arasında ne kadar evrakta tahrifat yaptığını, ne kadar kendi kirli ideolojisi doğrultusunda insanları mağdur ettiğini,
JİTEM’in istihbarat başkanı hala tutuklu emekli Albay Cemal Temizöz ile Yaşar Büyükanıt ve Çetin Doğan bu generaller ve bunların mahiyetinde çalışan alt rütbelerin yaptıkları "Deniz Feneri" savcılarının yaptığına nazaran daha çok büyük tehlike arz etmektedir.
Çok büyük ibretlikler söz konusu.
O günkü 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ile Asayiş Bölge Komutanı o günkü rütbesiyle Korg. Çetin Doğan’ın "İyi çocuk" dedikleri bu ekibin içinde ve hatta başrol alan varsa birisi DGM Başsavcısı Nihat Çakar’dır, ikincisi Cemal Temizöz’dür, üçüncüsü Kolordu Komutanlığı’nda görevli muvazzaf kurmay albaylar Reha Şatana ile Erhan Tavşancı’dır ve Ali Kaya’dır.
Bunların hepsi "İyi çocuk" dedikleri ekiptir.
Özel savcılar lütfedip bunların dosyalarını yeniden ortaya çıkarırsa çok büyük tüyler ürpertici suçlar ortaya çıkacaktır.
"Deniz Feneri"nin üç tane savcısından tut, uzantısı buraya kadar geliyor.
Bunlar Yaşar Büyükanıt’ın dediği gibi hep "iyi çocuk"lar.
Bu "iyi çocuk"lar çok işler yapmıştır(!).
Ama ne yazık ki devlet günümüze kadar üzerlerine gitmemiştir.
Ve ne zaman gidileceği de daha belli değildir.
İktidar, özellikle Adalet Bakanı bunların üzerine giderse PKK terör örgütünün ve paralelinde KCK’nın da, Ergenekon’un da defterleri dürülecektir diye düşünüyorum.
O zamanlara yönelik gizlenmiş, kıyıda köşede kalmış çok antidemokratik mezalimler vardır, günü geldikçe hepsini burada anlatırız.
En derin saygılarımla.