HEP AYNI TERANE!

Yıllar yılı..
Yani cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek;
Türkiye devlet terörü başta olmak üzere, terör örgütlerinin silsileli belasından kendini kurtaramamıştır.

Bozguncu fesat unsurlar zaman zaman gizlenmiş..
Zaman zaman da kendini açığa vurmuştur.
Tek kelimeyle sonuç itibariyle düşünülürse;
İllaki kan, gözyaşları ve boşuna harcanan maliyet ve ekonomiksel sıkıntı hep vuku bulmuştur.

Tüm bunlar orta yerde mevcutken hala da devlet zirvesi..
Gelen giden hükümetler...
Muhalefet ve medyanın kalemleri bir türlü hastalığı teşhis edemeyip kurtuluşu başka yerlerde aramaktadır.
Yanlış tedavilere yönelmektedirler.
Bize göre tüm bu yapılanlar abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Denenmiş, bir daha denenmez misali hep aynı teranelerle işin gerçekten teşhisine soyunulmamıştır.
Kırk yıldan beri mevcut olan teröre karşı teşhisler pozisyondan pozisyona girmiştir.
Ame ne çare ki hedefine ulaşamamıştır.
Ne yazık ki terör ise; hep azgınlaşa gelmiştir.
Son olarak PKK olarak ortaya çıkmış ve aktifliğini bu yönde sürdürmüş ve görünen odur ki sürdürmeye de devam ediyor.

Tüm bu terör mevcudiyeti karşısında devlet büyük bir yanlış ve yanılgı içine girmiştir.
Gâh “PKK kimin taşeronudur” denilmiş
Gâh “PKK’ya işi havale ettiler” denilmiş..
Gah “PKK İmralı’dan kumanda ediliyor” gibi varsayımlar üretilmiştir..
Zaman kaybetmekten öteye gitmeyen varsayımlar bunlar..
Görünen odur ki bu işi üstlenen PKK her ne kadar Kuzey Irak’tan Türkiye hudutlarına giriyor..
TSK’nın hudut karakollarına saldırıyor..
Türkiye'ye şehit verdiriyor ve işini bitirdikten sonra da kayboluyor dağlarda…

Bu gibi görüntüler Türkiye’yi hep yıllardan beri yanlış hedeflere sürüklemiştir.

Hala da “teşhisül ille (illetli hastalığı teşhis etme)” şansını yakalayamayan Türkiye maalesef tüm imkânlarıyla ne yaparsa yapsın bu sevdayla, terörle başa çıkamaz.

Her zaman bu köşede vurgulaya vurgulaya koymuş olduğum teşhis ve tespitler açık ve nettir.

Ama hey hat kim dinler, kim anlar?

PKK kimin taşeronudur?

Sorusuna verilecek cevap net ve açıktır; ama kimse yüreklilik gösterip de bunu söyleyemiyor.

Biz diyoruz ki aslında yalnız PKK değil, PKK’yı üreten, büyüten ve güçlendiren unsur kesinlikle derin devletin bünyesindeki karanlık kurullardır.

Bu karanlık kurulların birçok önemli kişilerden oluşan önemli büyükbaşlardır.

Bu büyükbaşlar masonik kafaların Türkiye’deki temsilcileridir.

Evet, devlet büyük imkânları sarf edip bu milletin bütçesini harcamak yerine, PKK’yı Hizbullah’ı, hatta El Kaide’yi o karanlık kurullarda aramalıdır.

Fazla lafı uzatmaya gerek yok.

Devlet tüm istihbarat güçlerini kullanarak içine dönük samimi bir çalışma yapması gerekir.

Yasama erki olan TBMM’de gerek muhalefet, gerek iktidarda olsun kişi çıkarlarına müptela ve geleceklerini temin altına alma pahasına kesinlikle PKK’yla büyük bir irtibat failiyeti içerisindedirler.

Keza TSK’nın bünyesinde de öyle.. Üst düzey yargının kilit odaklarında da terör desteklenmektedir.

İktidarı devirmek için onlarca kurtuluş çareleri olarak icra edilen darbeler..
Darbelerin yolu her zaman terör örgütlerini harekete geçirmekte geçiyor..
Huzursuzluk yaratmak, kavga ve kargaşayı gerçekleştirmek..
Sonra da amacına ulaşmak.
Zaman zaman bu gibi olaylar gerçekleştirilmiş ve kirli emellerine ulaşmışlardır.
Korkarım ki, bugün Türkiye aynı manzaraya doğru sürükleniyor gibi..
Gâh Amerika, gâh İsrail ve gâh AB olsun PKK’yı oralarda aramak veya Kuzey Irak’ın dağlarında aramak yanlıştır.

Bakınız, şehre indi terör.

Dün İstanbul’da saat 07.00 sıralarında servis yapan askeri konvoya kaşla göz arasında bombalı saldırı yapıldı ve üç masum, suçsuz askerin hayatına, iki sivilin de canına mal oldu.

Bilmem kaç kişi yaralandı ve bunun gibi daha nice niceleri var.

Hep bunları burada tekrarlamak artık dillere destan oldu.

Her birileri çıkıp ahkam kesmekle yetiniyor.
Kendilerini kurtarıcı olarak gösteriyor, akıl hocalığı yapıyor; ama somut bir başarı elde edilemiyor.

Olan bu millete oluyor.
Dökülen kan, akıtılan gözyaşları ve sönen ocakların haddi hesabı yok.

Net ve somut olarak söylenmesi gereken bir gerçek varsa o da şudur ki, ister PKK olsun, ister diğer terör örgütleri olsun taşeron olarak kullanılıyorsa bunu devletin önemli bazı kurumlarının başındaki insanların bünyesinde ve aralarında aramak gerekir.
Başbakan hiddetleniyor, şiddetleniyor ise de tespitleri de yerden göğe kadar doğrudur; ama elde bir şey yok.

Eğer Türkiye gerçekten bir arayış içinde bu kirli beladan kurtulmak istiyorsa bu anayasayla, bu babayasayla, bu anayasa mahkemesiyle veya bu yargıyla bir yere gidemez.

Bakınız, Türkiye daha bir iki gün önce gözyaşlarıyla 11 tane Mehmetçiği toprağa verirken ancak herkesin kafasında birçok soru işareti kaldı.

Demek görünen odur ki halkın artık bir yerlere güveni kalmadı.

Bazı kurum ve kuruluşlara hiç itibar etmiyor.
Zira askeriyenin bünyesi hep terörle mücadele adı altında yanlış hedeflere yönlendirilmiştir.

Eğer öyle değilse Atatürkçülük ve Kemalizm adı altında kendini kurtarmaya çalışan önemli bir devlet kurumu bünyesindeki Kemalist geçinen birçok önemli Generallerin zaman zaman PKK’nın üst düzey yetkilileriyle görüşmeleri niçin?
Ve aynı zamanda Ergenekon terör örgütünü oluşturuyorsa bu millet artık belini kime bağlasın?

Sevgili okurlar..
İzninizle yukarıdaki anlattıklarımı burada özetlemek suretiyle size sonuç olarak şunu söylemek istiyorum.

Ülkenin yêgane kuruluş çaresi şucuların, bucuların akıl hocalığına ihtiyaç yok, PKK’yı ve diğer terör örgütlerini taşeron olarak kullanan derin odaklardır ve onlar da devletin içindedir.

Hakkari’nin dağlarında tırmanan militanlar varsa da bunların içimizdekilerin himmetiyle(!) oraya gönderiliyor ve oluşuyor.

En derin saygılarımla.