HER TARAFI PROBLEMLİ BİR TÜRKİYE!?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Türkiye, zor günler geçiriyor.

Başbakan, ne kadar çabalıyorsa çabalasın, tüm iyi niyetliliğine rağmen ülkeyi sorunlar yumağından kurtaramıyor.

Zaten zaman zaman kendisi de söylüyor.

Geçenlerde partisinin grup toplantısında açık açık söyledi;

“KARŞIMIZDA 150 YILLIK İTTİHAT VE TERAKKİ ZİHNİYETİ VARDIR” diye.

Gerçekten, Sayın Başbakanın bu ifadesi Türkiye’nin tarihi gerçeklerinin iç yüzünü açığa vurmuş demektir.

Mühim olan da bu…

Türkiye’nin başına çökmüş sorunlar yumağı bir yana, illeti teşhis edememe, yani gizli hastalığa teşhis konulmama tehlikesi apayrı bir çıkmaz.

Bize göre bu daha büyük bir sorun.

Ama illet ve hastalık teşhis ediliyorsa, tedavisi de mümkün olabilir düşüncesiyle yola çıkarsak, Başbakanın yukarıdaki ifadesi olan “Karşımızda 150 yıllık ittihat ve terakki zihniyeti vardır” demesi bu hastalığa teşhis konulması demektir.

Bu kolay bir teşhis değil.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar 90 yıllık bir zaman dilimi içerisinde, gelen giden başbakanlardan hiçbirisi bu ifadeyi kullanamamıştır.

Onun için ümit varız ki Başbakanın böyle keskin tespitleri devam ederse, Türkiye’nin tüm sorunlarının üstesinden gelebilir düşüncesi bizde hâkimdir.

Yeter ki ömür buna yetebilsin ve direniş gücü kullanılabilsin.

Aklıselim denilen sağduyu hâkimiyeti elde bırakılmamak kaydıyla milletle devlet el ele verip, Başbakanın bu tespitleri paralelinde yola çıkarsa bizce sorun kalmaz.

Medyaya bakıldığında özellikle yazılı medyaya, çok önemli veriler elde edilir.

Her gün sürmanşet olsun ve manşetler olsun, büyük puntolarla verilen haberler elbette ki ümit vericidir.

***

Mesela;

23 Haziran 2012 tarihli Akit Gazetesi sürmanşetten şöyle önemli bir haber vermektedir

“Gürüz ve ekibine gözaltı kararı”

Haber şöyle devam ediyor;

“28 Şubat soruşturması, post modern darbenin sivil aktörlerine de uzandı.

Başörtüsü ve katsayı zulmünün mimarı YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ve ekibindeki üç isim polis zoruyla ifadeye çağrıldı.

Ankara merkezli 28 Şubat soruşturması kapsamında dönemin YÖK başkanı Kemal Gürüz ile YÖK Denetleme Kurulu eski başkanı emekli Tümgeneral Sedat Arıtürk, YÖK eski üyesi emekli Korgeneral Erdoğan Öznal ve emekli Tümgeneral Kenan Deniz hakkında gözaltı kararı çıkartıldı”

Zaman Gazetesi ise aynı minval üzere Kemal Gürüz’ün resmini manşete taşımış, “28 ŞUBAT’IN YÖK AYAĞINA OPERASYON” diye haber verirken, Şafak Gazetesi sürmanşetten aynen şöyle yazıyor;

“CUNTA TALİMATIYLA FİŞLEMİŞLER”

YÖK dalgası Gürüz’e uzandı.

Yeni Şafak’ın sürmanşeti böyle iken, manşetten Suriye tarafından düşürülen jetimizin haberini vermektedir;

“JET GERİLİM” başlığıyla.

***

Tabii tüm bu olup bitenleri köşemize taşımamız zor; ancak özetlemek kaydıyla biz de burada naçizane fikrimizi açıklamak istiyoruz.

Bize göre Türkiye her tarafı problemlerle dopdolu bir ülke..

Hele bir de, kanayan sorun ve problemler var ki, bunların çözümünü kısa bir süreç içerisinde AK Parti'den beklemek yanlıştır.

Zira bilimsel bir tespit şöyle diyor;

Tahrip yani bozmak ve bozgunculuk çok kolaydır; ama o bozgunculuğu yeniden inşa etme ve temiz bir alana çekebilme şansı daha zor ve daha uzun zaman ister.

Nitekim Başbakanın karşımızda “150 yıllık ittihat ve terakki zihniyeti var” demesi buna atıftır.

Gerçekten mevcut olan sorunlar ne olursa olsun ve nereden geliyorsa gelsin, bu sorunlar salt Kürt sorunu değil, herhangi bir aşiret veya bir millet, bir bölge sorunu değil.

Sorun, İslam ülkelerine göz diken haçlı anlayışların varlığıdır.

Haçlıların Osmanlıyı yıktıktan sonra, kendi aralarında ittifak ederek cihanşümul bir devleti bölüp, yutmakla yetinmeyip, aynı o senaryo günümüzde de sirayet etmiş durumdadır.

Ülke içine öylesine nüfuz sağlamış ki, toplumun birçok kesimini birbirine düşürdüğü gibi, her gün onlarca insanları katledip, ülke çapında köylerine, evlerine cenazelerin taşınması ile muradına ermektedir.

Gerek ülkemizde olsun, gerek Ortadoğu’da olsun.

İşte alâmetifarikası ortada…

Kendi halkıyla katliam içine girmiştir.

Irak öyle yaptı, birkaç yıl içinde devlet gitti.

O günün baş teröristi, dağ kesimlerini temsil eden Talabani bugün o devletin cumhurbaşkanı.

Nereden nereye?

Türkiye’nin bunu bir türlü çözemiyor olması gerçekten düşündürücüdür.

Gelen giden iktidarlar, milletine zor günleri yaşatmış ve ülkeyi bir türlü sağlam noktaya taşıyamamışlardır.

Ülke hala da vesayetçi ve dayatmacı rejimin hakimiyeti altından kurtulamamış durumda.

Gelen iktidarlar, başta AK Parti dâhil olmak üzere bir türlü kendini ihlâslı ve samimi insanlarla donatmamıştır.

Kadrosunu tam teşekküllü oluşturamamıştır.

***

Kendini önce temiz gösteren, sağlam, muhafazakâr ruhlu insan görünümü verdiren kimseler, iktidarın kilit noktalarına getirildiğinde “har vurup harman savurmaktadırlar”

Öyle ki; “adam kayırmak” “bakanlıklar bünyesinde çeteler kurdurup mafya türü çalışmalarda bulunmak.." ve "devletin imkânlarını kötüye kullanmaları”..

İşte çift yüzlüler yüzündendir ki; iktidarlar bir türlü başarı sağlayamıyor!

Bu nedenle;

“Kimin eli kimin cebinde?” demekten başka çare bulamıyoruz.

***

Bakınız;

Dünkü Söz Gazetesinin manşetine taşıdığı “PİS KOKULAR GELİYOR” haberi..

Bu haber der demez;

İktidar partisi “ne derecede çevresini temiz tutabilir?” sorusunu insanın aklına getirmektedir.

“Müdür Yardımcısı tartaklandı, kurum kasasından 200 bin lira çalındı, hayali belge düzenlendiği iddia edildi..”

Bu olay nerde cereyan etmiş?

Tabii ki Diyarbakır Et ve Balık Kurumu bünyesinde gelişmiş!

Et ve Balık Kurumu ise bilindiği gibi;

Gıda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından sorumlu Sayın Mehmet Mehdi Eker’in bakanlığına bağlı.

Durum böyle olunca her şeyi bize hatırlatır.

Böyle çalışan bir iktidar, Başbakan ne kadar iyi niyetli olursa olsun hiç de iç açıcı bir durum değildir.

“Et ve Balık Kurumu Diyarbakır Kombine Müdürlüğü’nde yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkarken, müfettişler bir haftadır karargâh kurarak 40’tan fazla çalışanın ifadesine başvurdu”

Biz yıllardır yazıyoruz, çiziyoruz.

AK Parti’ye yazık oluyor.

Partinin vesayetlerini altına alan zihniyetler artık bu partiden tasfiye edilmelidir.

Bu iktidar partinin hali ne ise, bizce daha kapsamlı bir biçimde düşünülürse daha çok badireler Türkiye’yi beklemektedir.

* * *

Akit Gazetesinin Ankara Temsilcisi Yener Dönmez, geçenlerde şöyle bir yazı kaleme almıştı;

“Her şey bitti, vesayet rejiminin beli kırıldı, Türkiye normalleşti” diye atıp tutanlara bu ses kaydını dinlemeleri tavsiyesinde bulunarak, şöyle soruyordu:

“Şimdi yedi düvel cevap versin…

Normalleşme dediğiniz bu mudur?

Darbecinin el üstünde tutulması mıdır normalleşme?”

Biz de aynı Yener Dönmez’in paralelinde diyoruz ki;

Şimdi yedi düvel değil yetmiş düvel cevap versin…

Sayın Başbakanımız da şifalı ve gönül rahatlatıcı bir cevap versin.

Bu parti bu haliyle, yani gittikçe ANAP’laşma ve DYP’leşme anlayışının hâkimiyetiyle Türkiye’yi nereye götürür ve parti nasıl bir uzun ömürlü yaşayabilir?

Deyim yerindeyse, devlet bünyesindeki birçok kurum ve kuruluşların çalışma stili adeta laçkalaştı ve işleri çıkar ve ranta dayalı, menfaatleri ön planda olunca halkın teveccühünü ne derecede alır ve halk nasıl güvenebilir?

Tüm bunlar böyle iken bölge maalesef bir türlü gelişemiyor.

Kültürel olsun, ekonomiksel olsun, ahlaki olsun, tarihi olsun, her ne hususta olursa olsun bölgede gerilim söz konusudur.

Türkiye’de sorunların çözümü değil, çözümsüzlüğünün en önemli nedeni çifte söylem, çifte görünümdür.

Dağlıca’dan tut, Şemdinli’ye kadar, Yüksekova’ya kadar daha neler…

Böylece baskıcı, dayatmacı rejimlerle ülke kimler ve kimin tarafından yönetilir?

En derin saygılarımla.