HIRSIZLARA İKRAM-U İNAYET YENİ ÇIKTI!

Evet, değerli SÖZ okurları.
Geçen haftanın gündemi;
Hiç kuşkusuz ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Diyarbakır’ı ziyaretiyle ilgiliydi.
Türkiye’nin hatta dünyanın gündemine oturtturulmuş bir büyüklük simgesiydi.
Zaten devleti temsil eden devlet büyüklerine de bu gerekir.
Ama yıllar yılı cumhuriyet döneminden bugüne kadar, demokratik insan temel hak ve özgürlüklerinden dem vurmakla yola çıkmış bir Türkiye’nin kaç Cumhurbaşkanı Güneydoğu’ya gelip makamlarına yakışır bir şekilde halkıyla ilgilenmiştir.
İnanın parmakla gösteremezsiniz..
Bundan bir önceki yazımda da demiştim ya, devletin varlığı ve ömrünün uzun olması iki ana unsura bağlıdır diye.
Birincisi; adil, objektif, demokrat devlet büyükleriyle ilmin ve inancının bir temsilcisi olarak bilinen ulema kesiminin himmetiyle gerçekleşebilir.
Yani bu ifadelerden çıkarılabilecek mana iki kelime ile anlaşılır.
Birisi heybet-i hukema yani otoritenin başındaki zevatın heybet ve himmeti, diğeri ise halkın gönlünde sevgiyle yaşayan ulema kesimi, İslam âlimlerinin varlığı.
Bir ülkede bu her iki unsurun varlığı hissedildiği zaman ülke hiçbir zaman yönünü şaşıramaz, pusulasını değiştiremez, ilerlemeyi ve gelişmeyi de oldukça hızlı kaydeder.
İnsanların teveccühüne mazhar olunur.
Geçen yazımda bu duruma Sa’di Şirazi’nin "Gülistan"ından örnek vermiştim.
Bugün de Ziya Paşa’nın bazı önemli tespitlerine yer vererek, sizinle paylaşmak istiyorum.
Ziya paşa bir şiirinde şöyle diyor:
"Yoksa dünyada nasip olmayacak mı bilmem
Bize nev-i beşerin hakkı olan hürriyet"
Bunu diyen Ziya Paşa bir yazısında da eşitlik, kardeşlik, sevgi bağlarını sağlayan meseleleri dile getirmiştir.
Gerçekten insan böylesine tarihi bilimsel olayları inceleyip dile getirdiği zaman tüm tarihi gerçekler ortaya çıkmaktadır.
Kim dosttur, kim düşmandır, kim sağlamdır, kim bozuktur, ortaya çıkacak ve tespitler bire bir olacak.
Bu hafta içerisinde yani 7 Ocak 2011 günü ‘HÜR ADAM’ isimli Bediüzzaman’ın tüm Tarihçe-i Hayat’ını içeren bir film vizyona girecektir.
İşte o ‘HÜR ADAM’ denilen insan Üstat Bediüzzaman Hazretleri’nin ta kendisidir.
Ben ‘Ekmeksiz yaşarım, Hürriyetsiz yaşayamam’ demesi bünyesinde çok büyük bir manayı taşımaktadır.
Demek oluyor ki tarih boyu toplumları toplum eden gelecekleri garantiye bağlayan ana unsur iki şey üzerine bina edilmiştir.
Biri devletin, otoritenin, hâkimiyetinin varlığı ve adalet anlayışının tatbiki, bunun yanı sıra dürüst ve gerçekçi bir devlet anlayışı, ikincisi aynı yine o ülkede insanları maddi ve manevi uçurumlardan koruyan, her an için mana dünyasında Allah’a yaklaştıran Hz. Muhammed’in(s.a.v) yoluna konulmaya sevk eden ulema kesimidir.
Bu her iki unsur toplumların, milletlerin ve ülkelerin bütünlüğü için olmazsa olmazıdır.
Bu temel anlayış ise tarih boyunca zaman zaman bazı yanlışlara da neden olmuştur.
Yeri olmayan binada pencere açmıştır.
Ve o pencereden rahatlıkla yabancı namahrem anlayışlar girmiştir ve kaleyi içten yıkmayı başarmıştır.
Bu da inandığımız ve bağlı bulunduğumuz Yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in tespitleriyle anlaşılmıştır.
Yaşanan olaylar Kur’an ayetlerinin anlattıklarına paralel arz etmiştir ve gerçekler tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır.
Bu olumsuzluğun temel uygulayıcılarına da münafık kelimesini kullanmıştır Kur’an.
Toplumların öldürücü zehri durumda olan zehirli bal lokmasını yutturabilmiştir.
Değişik pozisyonlarla birilerini kandırarak, işini bitirmiştir.
Kur’an İslamiyet’in Medine’de karşılaştığı bu tür zorlukları dile getirmiş, günümüze dek ta kıyamete kadar da bunu insanlara bildirmiştir.
Bu münafık tinetli ruhların tehlikesi gerçekten çok tehlike yaratmıştır ki, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bunları tanıtmak üzere yaklaşık 317 tane ayet ile açıklamıştır.
Hatta özellikle bunların tehlikesini anlatan, gösteren, portresini çizen, somut delillerle ifade eden mustakil 11 ayet 180 kelime ve 976 harften ibaret El-Münafikun suresi bunların gerçek suretini ortaya koymuş ve insanlığa tebliğ olarak indirilmiştir.
O kadar tehlikeli varlıklardır ki, içlerindekini gizlemiş, dişini makyajlayarak berrak bir şekilde hayat boyu insanlara gerçek olmayan yüzlerini göstermişlerdir.
Ve İslam dünyası hayat boyu bunlardan zarar görmüştür, tıpkı günümüzde de aynıdır.
Her platformda kılıktan kılığa giren bu hain tinetli insanlar ne çare ki en çok devletin bünyesine sızdırılmış ve iktidarların önemli kişilerini ele geçirmiş ve devletin imkânlarından nemalanmışlardır.
Ama karakter olarak çok tehlikeli, çok yanlış, çok korkak varlıklardır.
Onun için bir Arap şairi bir şiirinde şöyle diyor;
"La tahta’en ken liha velessuver tis’atu eş'ari men tera bekar"
Sakın sakal ve resim gibi insanlardaki zahiri görüntü sizi aldatmasın. O görüntünün 10’da 9’u insan görüntüsü ise de aslında öküz ruhludur.
Orijinal olarak yazılan 3 satırdan ibaret olan şiirin açıklaması şöyledir:
"Gökleri kaplayan bulutlar gibi görünüyor ise de ama istenilen yağmur yok, bereket yağmuru vermiyorlar."
Tek kelimeyle siyasetin ve devletin imkânlarından nemalanıp yanıltıcı halleriyle devleti ele geçirme gayretine çalışıyorlar, iyi niyetli devlet büyükleri dahi onlara zaman zaman yenik düşüyorlar.
Anılan surenin ikinci ve üçüncü ayetleri mealen şöyledir:
"Onlar yeminlerini kendine kalkan edindiler ve Allah’ın yolundan saptılar ve başkalarını da saptırdılar..
Üçüncü ayet ise muhakkak onların yaptığı şeyler ne fenadır, çünkü onlar iman ettiler, sonra kafir oldular.
Bu yüzden kalplerinin üstüne mühür vuruldu, bunun için onlar anlamazlar gerçekleri"
Ziya Paşa Tanzimat Fermanı adı altında 1839’larda cüce Mustafa Paşa tarafından Devlet-i Aliye’ye yutturmaya çalışmış, kendini suret-i haktan göstermiş ama maalesef o günden bugüne kadar  gerek Osmanlının son dönemi olsun gerek Cumhuriyet tarihi olsun devlet bir türlü iki yakasını bir araya getirememiştir.
Reşit Paşa Devlet-i Aliye’yi bulunduğu tehlikeden kurtarmak üzere Tanzimatı vücuda getirmekle beraber uygulanış esnasında şöhret derdiyle ettiği yanlış hareket devletin temeline balta vurmuş, kabul olunan tedbirin içine karışan şahsi menfaat ve çıkar fikri heyetin hepsini bir müthiş tehlikeye duçar etti.
Şöyle ki Gülhane hattı hümayunu gözden geçirildiğinde harf, harf Ahkâm-ı şer’iye dışında tek bir kelime görülmezken ve Islahat denilen şeyin şeriat hükmünün gereği olduğu halde Reşit Paşa güya bunlar İslam devletinde ve milletinde eskiden beri bilinmez şeyler imiş de kendisi Avrupa’yı takliden yeniden ihdas ve icadı başarmıştır.
Bu taassuplara bunu kendi dirayetiyle zorla kabul ettirmiş gibi satmıştır.
Bu nedenle Tanzimat Fermanını yenilikler adı altında güzel göstererek makyajlı pozisyonlarla yola çıkan bu gerçekçi olmayan yüzler günü gelmiş tüm çıplaklığıyla sahtecilikleri ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle şair diyor ki;
"Sirkat çoğalıp (Hırsızlık çoğalıp) Lafz-ı Sadakat modalandı, namus tamam oldu, hamiyet yeni çıktı.
Sadıkları (Dürüst kimseleri) tahkir ile red kaide oldu, hırsızlara ikram-u inayet yeni çıktı.
Dinsizlere tevcih-i reviyet yeni çıktı, İslam imiş devlete pabendi terakki"
İslam’ın ülkenin gelişmesine ayak bağı olmuş göstermeleriyle zaman zaman devletin bünyesine sızdırılmış sahte kurtarıcılar bu memleketi bu hale getirmişlerdir.
Devlet otoritesini elinde tutan bugünkü zevatların dürüstlüğünden ve inançlarından kuşkumuz yoktur.
Yalnız siyasetin bünyesinde değişik yüzlere de çok dikkatli olmaları gerekir.
Bakınız, yıllardan beri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde yaşana gelen antidemokratik hukuk dışı uygulamalar korkak iktidarların münafıkça yüz değiştirmeleriyle yani ikiyüzlülükleriyle gittikçe palazlanmış, şımarık unsurların varlığı söz konusu olmuştur.
Bu tür varlıklar hep devletin imkânlarından nemalanarak yüksek rütbelere tırmanmıştır..
Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi şerefli bir kurumu şerefsizce kullanmış kişilerle karşılaşmaktadır Türkiye.
Bakınız, dünkü Zaman Gazetesinin manşetinde şöyle bir haber okumuş olabilirsiniz.
"İŞTE BALYOZ PLANININ KOZMİK CD’LERİ"
Manşetin altında 12 tane Cd’nin resimleri ve Emekli Org. Çetin Doğan’ın yarım boy fotoğrafı…
Haber şöyle devam ediyor;
"Çetin Doğan’ın kızı ve damadı tarafından gündeme getirilen balyoz cd’lerinin gerçek olmadığı iddialarını çürüten deliller ortaya çıktı.
Cd’lerin orijinal fotoğraflarının yanı sıra ek klasörlerde askeri savcılık soruşturmaları ve TÜBİTAK ile Emniyet Kriminal raporları cd’ler sonradan üretildi iddialarını yalanlıyor.
Birinci ordunun kozmik odasında görevli sivil memurlar Melek Üçtepe ile Sevilay Bulut da ifadelerinde cd’leri kendilerinin hazırladığını ifade ediyor"
Evet..
Org. Çetin Doğan yıllar yılı bu devletin bünyesinde büyümüş son mertebeye kadar general olmuş, kızını bir İsrailli’ye veriyor ve eğlenceyi seven, gece hayatını yaşayan, çok şarap içen bir kişi ve bu kişinin yaptığı balyoz hareketinin yegâne uygulayıcısı olmuştur.
Ne kadar inkâr ederse etsin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de İslam düşmanlığını aşılamıştır.
İnanmayan bir insanın devletin önemli bir kurumunun bünyesinde faaliyet ve dış mihraklara bağlı faaliyet gösteren oralarda ne gezer.
Demek devletin kalesi içten yıkılıyor, maalesef gelip geçen iktidarların yürekleri bunlara yetememiştir.
Bakalım Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Anadolu insanına da çok yakın bir zat olarak aynı zamanda Başkomutan iken bunlarla başa çıkıyor mu yoksa o da Demirel gibi, Turgut Özal gibi bazı hallere maruz kalabilir, bunu da istemiyoruz.
Halk dimdik ayaktadır ve her zaman uyanıktır.
En derin saygılarımla.