HÜCUMDA ALLAH ALLAH, YAŞ’TA YALLAH YALLAH (2)

Dünden devam.
Ya bir de çeteci cunta mafyasının Camilerin bombalanması, Türk Jetleri’nin düşürülmesi gibi birçok kanlı eylemi içeren Balyoz darbe planı ile ilgili hergün yeni bilgiler gündeme geliyor.
Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından hazırlandığı belirtilen planda görev alacak 24 generalin ismi basına yansırken, bu komutanların bir kısmı geçmişte yaşanan tartışmalı eylemlerden tanıdık kişiler.
Örneğin; 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan 1998’lerde sıkıyönetim Asayiş Bölge Komutanlığı görevini yaparken Diyarbakır’da neler yapmadı ki?
Biz bunları burada yazarsak sayfalar dolusu yetmez.
Korgeneral Doğan Temel 2000’li yıllarda Diyarbakır’da 7. Kolordu Komutanlığı görevini yaparken ne naneler dökmedi ki!
Bunu sorarım; "Sayın Paşam, gerçekten meslektaşlarınızı koruyor ve kollayabiliyorsanız" onlar adına bunu cevaplandırın.
2000 yılının 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece Nihat Çakar ve Cemal Temizöz’ün marifetiyle beni ve üç arkadaşımı gözaltına aldılar. Bunun haberini alan oğlum Emin Altındağ ve arkadaşı Münir Mennan dayanamayarak Erzurum’dan Diyarbakır’a gelmek üzere yola çıkmışlardı.
Bingöl’ün Genç ile Diyarbakır’ın Lice ilçesi arasındaki askeri bölgede.
Termal kameraların görüntüleriyle bir suikaste uğratılıp trafik kazası süsünü veren ve ertesi gün olay şeklini gösteren delilleri basın mensuplarının elinden alıp yok eden Kolordu Komutanı kimdi?
Ve bugün nerde görevlidir, nerededir?
İşte aynı o zat!
Çetin Doğan’ın listesinde yer alan 24 generalden birisidir.
Yani Korgeneral Doğan Temeldir.
Aynı General Diyarbakır’da görev başındayken 24 Ocak 2001 günü Diyarbakır Emniyet müdürü Gaffar Okkan 5 koruma polisi ile beraber suikaste uğradı.  Ve acımasızca şehit edildiler.
O tarihte O.HAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner idi, 7. Kolordu Komutanı da Doğan Temel değil.
Yani Çetin Doğan’ın 24 general listesinde yer alan cuntacı generallerden Doğan Temel.
Daha açıkçası 2000 yılında 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gecede Mehmet Emin Altındağ ile Münir Mennan’ın Bingöl ile Lice ilçesi arasındaki Abalı karakolunu geçtikten sonra askeri birliklerin yanı başında termal kameraların varlığına rağmen sözde kaza geçiriyorlar.
Ve ne hikmet ki; akşamdan sabaha kadar kimse görmüyor.
Açıkça görmezlikten gelinerek o iki gencin vefatına neden olmuşlardır. Ve kaza süsü verilen bir suikasttır.
Peki, bunun sorumlusu Bölge Komutanı Korgeneral Doğan Temel değil mi?
OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner değil mi?
Aynı ekip varlığını bölgede sürdürürken faili meçhul cinayetler gittikçe yoğunlaşmadı mı?
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan bu tür kirlenmelerin devlet bünyesinde işlendiğini hazmedemeyen namuslu bir devlet adamı idi.

* * *

Nitekim Okkan Emniyet istihbaratlarına dayanarak çok zengin bir bilgi arşivine sahipti.
O nedenle ne yapıp-edip bunun başına bir şeyler getirilmesi gerekiyordu.
Birilerinin kirli çamaşırlarını pazara çıkarmadan bir an evvel Okkan’ı yemek lazımdı.
Aynı ekip tarafından değişik senaryolarla Hizbullah örgütünü öne sürerek Gaffar Okkan’ı bu örgüte karşı sözde uyarıyordu.
Günü ve saati geldi, vakti miadı tamam oldu, Emin Altındağ’ın suikastından tam 9 ay sonra Gaffar Okkan’ın suikastı gerçekleştirildi.
Altındağ’ın suikastına trafik kazası süsü verilirken, Gaffar Okkan’ın suikastını da İran yanlısı Hizbullah örgütü tescil ettirildi.
Neden mi?
Zira merhum Gaffar Okkan, bu tür hıyanetleri ve ihanetleri biliyordu, hazmedemiyordu.
Günü gelecekti Gaffar Okkan bunu açığa verecek endişesi ile onun da başına çorap ördüler.
Aynı cunta heyeti tarafından değişik versiyonlu ona da tuzak kurulduğunu düşünüyorum.
Merhum Okkan’ı 5 polisiyle beraber şehit ettiler ve cinayeti işleyen ekip kaşla göz arasında şehir içinde bir daha yakalanmamak üzere uçup gittiler.

* * *

İşte cunta lideri çeteci Orgeneral Çetin Doğan’ın listesinde yer alan 24 generalden birisi de Korgeneral Doğan Temeldi. 
Peki ya 1998’deki sahte fişleme oyunları kimler tarafından yapıldı?
Ve o dönemde Asayiş Bölge Komutanı hangi generaldi?
Elbette ki cuntacı ve her gece şarap şişeleri deviren Çetin Doğan ve onun mahiyetindekilerdi.
İnanınız ki, ne Sibirya’dan gelen askerdi, ne Yunanistan’dan, ne Romanya’dan ne de Bulgaristan’dan.
Sadece ve sadece Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı bünyesinde çalışan darbeci, JİTEMCİ ve Ergenekon mensupları olan; bir grup TSK'nin içine sızmış 'kötü' düşüncelilerdi.
Yani taarruzda Allah Allah deyip de YAŞ’ta Yallah Yallah diyenlerin mensuplarıydı.

* * *

Başbakan Tayyip Erdoğan, son günlerde çok güzel konulara değinerek şöyle diyor:
"Demokratikleşme, şeffaflaşma adına hangi adımları atsak karşımızda statükoyu buluyoruz. Karşımızda değişime dönüşüme karşı bir direnç buluyoruz. Faili meçhullerin, faili malum hale gelmesinden kim niye korkuyor? Gizli kapaklı işlerin aydınlığa çıkmasından kim neden endişe ediyor? Daha anayasa kelimesi gündeme gelir gelmez malum çevreler bir anda sahneye fırladı istemezük başlıyor. Bugün bizim yaptığımız Hrant Dink’in, Abdi İpekçi’nin Uğur Mumcu’nun üzerlerindeki sis perdesini kaldırmak diğer tüm olayları aydınlığa kavuşturmak, benzer olayların yaşanmasını önlemeye yöneliktir."

Evet, sevgili okurlar.
Sayın Başbakan’ın söylediği bu sözler tarihi gerçekleri yansıtıyor ise de bize göre çok az ve özdür.
Bir de geçmişe yönelik Çetin Doğan’ların O.HAL bölgesinde bulundukları sırada buradaki yapılan gizli olaylar ve faili meçhul cinayetler.
Yakılan yıkılan köyler, söndürülen nice ocakların binde birini iktidar araştırırsa ve her platformda Başbakan dile getirmeyi gerek görürse daha çok büyük suç teşkil eden birçok olaylara muttali olurlar.
Tarihe nam veren, daima izzet ve vakarını koruyan, mücahitlik ruhunu bünyesinde taşıyan Türk ordusunun Mehmetçikleri 'ne yazık ki' bu kötü zihniyetlerin icraatları yüzünden gölgelenmektedir.
Ve artık "o vasıf ve nitelikleri" bir tarafa konulmuş. Deyim yerindeyse raflara kaldırılmış.
Cumhuriyetten sonra CHP’nin tek parti mezalimine dayalı İsmet Paşa’nın karanlık oyunları doğrultusunda Bolşevik şarap şişelerini deviren akşamcı bir cuntanın çalışmaları söz konusu olmuştur.
Böyle olunca da tarihi önem taşıyan TSK, maalesef yıpranmaya yüz tutmuştur.
Adeta ordunun namluları dış düşmana karşı değil, kendi halkına doğrultulmuş ve kendi milletiyle savaşmayı yeğlemişlerdir.
Bu yönde düşünmemek elde değil.
Zaten görünen de bunun dedirtiyor.

* * *

Evet! Tarihi vakalar hiçbir şeyi inkâr edemez.
Nitekim ana muhalefet lideri Deniz Baykal da geçenlerde kendi grubuna yaptığı konuşmada Başbakana yönelik şöyle diyordu: "İddiayı geçerli görüyorsan Genelkurmay Başkanını anında görevden almak zorundasın. Ben olsam öyle yapardım."
Ve böyle yapmayarak TSK’nın yıpratıldığını iddia etti.
Bizim de görüşümüz aynı paralelde.
Bu Genelkurmay Başkanı’nın son yaptığı konuşma daha bir fazlasıyla TSK’yı yıpratmaya neden olmuştur.
Yakın tarihimiz boyunca, özellikle 12 Eylül’den sonra oluşa gelen olaylar TSK’nın ciddiyeti milletin gözünden düşürülmüş durumda.
Bakınız dünkü Türk medyasının manşetlerine…
Hemen hemen her gazetenin manşetine taşıdığı olay Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu’nun makamında gözaltına alınmasıdır.
Ve ne hikmetse bu Komutan meğerki Cemal Temizöz’ün halefiymiş.
Albay Gençoğlu, Albay Temizöz’ün yerine fi tarihinde Cizre’ye atanmış ve Temizöz’ün yaptıklarının katlamasını yapmıştır.
Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Albay Recep Gençoğlu’nun Ergenekon kapsamında gözaltına alınmasının sebebi; Erzincan’daki İsmailağa soruşturmasını başlatan isim olarak adı geçmektedir.
Bu haber geçmişe yönelik bu coğrafyada sahneye konulan kirlenmenin, faili meçhul yapılandırmanın vs. karanlık alçalışların dik alasıdır.

* * *

Bize göre bu azdır.
Artık devlet bu yörede oluşa gelen BÇG’nin ve post modern 27 Şubatçıların uzantılarını TSK’nın bünyesinden arındırması gerekiyor.
Çünkü vahim bir dönem ve karanlık hadiseler geçirdik.
Deştikte irin akar; gerçekler gün yüzüne çıkar.
Onun içindir ki, Genelkurmay Başkanı bu kadar heyecanlı, sert çıkışları yapıyor.
Bir an evvel olay kapansın; gerçekler ortaya çıkmasın diye.
Darbe sözcüğü artık telaffuz edilmesin diyor.
Toplum da diyor ki, kim kimi kolluyor?
Ne bayramdır, ne seyrandır hayrola!
Yazar Gülay Göktürk: "Başbuğ farkında mı değil mi; ama son konuşmasını yine bir tehditle bitiriyor, ordunun da bir sabrı varmış!" peki dedi ve ekledi "Sabrınız tükendiğinde ne yapacaksınız?"
Yazar Mehmet Şevket Eygi de köşesinde şöyle diyor:
"Türkiye’nin Hilmi Özkök Paşa’ya bugün teşekkür ve minnet borcu vardır. Son 10 yıl içerisinde devlet, halk ve ülke olarak Türkiye’ye en büyük iyiliği emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’nın yapmış olduğunu düşünüyorum. Özkök Paşa, öldürülme tehlikesini göze alarak darbe teşebbüslerini akamete uğratmış, sevgili Türkiye’mizi biiznillah büyük bir felaketten kurtarmış"
Gerçekten Sayın Eygi doğru söylüyor.
Fakat her zaman ki siz değerli okurlarımızla paylaştığımız ana realite, mevcut anayasanın bir an evvel değiştirilmesidir.
Hukukçular ve aydınlar Türkiye’nin ayağına paranga olan 6 alanda atılması gereken adımlara destek veriyor.

* * *

Yargıtay Onursal Başkanı Profesör Sami Selçuk:
"Bu anayasa esasen toptan kaldırılmalı ancak acilen HSYK ve Anayasa Mahkemesi üye sayısı artırılmalı, bütün işlemler yargıya açılmalı seçim barajı da inmeli" diyor.
Evet, sevgili dostlar.
Yukarıda anlattığımız gibi yaklaşık 90’lı yıllardan günümüze dek nerdeyse 20 yıl dolmuştur.
En çok vuku bulan kirlenmeler ve sahneye konulmak istenen gizli senaryolar, solcu Marksist Cumhuriyet Halk Parti yanlısı Bolşevik anlayışlı cuntacı BÇG’li generaller eliyle gerçekleştirilmiştir.
Terör örgütlerinin varlığı söz konusu ise yine bu anlayışların göz kırpmaları ile var ola gelmiştir diye düşünülüyor.
Elimizdeki mevcut belgeler, arşivlerimiz ve adli dosyalar hep bunu kanıtlamaktadır.
Sevgili okurlar!
Yazıya burada nokta koyarken;
Pazartesi günü size Jandarma Genel Komutanı emri ile dönemin Harekât Başkanı Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu'nun imzasını taşıyan 'resmi' fişlemeye ilişkin ele geçirdiğimiz belgeyi sizlerle paylaşacağız.
O nedenle diyoruz ki;
Bizi takip etmeye devam ediniz.
Hayırlı Cumalar.
En derin saygılarımla.