HÜCUMDA ALLAH ALLAH, YAŞ’TA YALLAH YALLAH (3)

Haftanın ilk gününde yine birlikteyiz.
Malum; Cuma gününden devam deyip 'sohbetimize' başlayacağız.
Çünkü Cuma günkü yazımızı şöyle noktalamıştık.
Pazartesi günü size bir aileyi yok etme pahasına 'kaleme' alınan andıçlamanın 'iç yüzünü' aktaracağız.
Jandarma Genel Komutanı adına Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu 'imzasını' taşıyan bir fişleme belgesi.
Tuzak doküman!
Yalan-dolan ve iğrençliklerle dolu 'paçavradan' ibaret bir andıç.
Hala da inanmak istemiyorum!
Bir Türk Generali. Şanlı kahramanlığıyla yedi düvele nam yapmış Türk Silahlı Kuvvetlerinin 'içerisinde' değil bir general.
Sıradan biri dahil 'tenezzül' edip kaleme almaz.
Sıradan bir sokak çapulcusundan başka. Belki o bile; düşünür 'andaç’ı kaleme almada.
Ama ne hazindir ki, altında imza var. Çavdaroğlu General'in imzası.
Elimize geçen 'tarihi' vesika niteliğindeki uyduruk sahte belgeyi 'söz verdiğimiz' gibi sizinle paylaşacağız.
Bakınız 'ne gibi inciler(!) döktürülüyor.

***

Yazının başlığı şöyle:
"T.C İÇİŞLERİ BAKANLIĞI JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI ANKARA
KİŞİYE ÖZEL (damgalı)
Tarih: 16 Eylül 1999
H.r.k
Gözaltına alınan sanıklar sorgulanmalarının yapılmasına müteakip DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilmiş olup Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1998/916 hazırlık kaydı ile tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.
1- Emin Altındağ ile ilgili yapılan işlemler:
05.06.1998 tarihinde Kulp ilçesi kırsalında güvenlik güçleri ile PKK örgütü mensupları arasında çıkan silahlı çatışma neticesinde, çatışma mahallinde PKK terör örgütü’ne ait belgeler ele geçirilmiş, ele geçen bu belgeler Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na incelenmek ve adli işlem yapılmak üzere gönderilmiştir."   
Bakınız sevgili okurlar.
Bu memleket, bu vatan evlatları kimlerin elinden neleri çekiyor?
Sözde ülkeyi dış ve iç tehlikelere karşı kollama ve koruma görevini üstlenenler tam tersine ülke insanlarıyla kavgaya girmekten başka bir icraat peşinde değiller.
Kendi öz be öz insanlarını devlete karşı 'potansiyel suçlu' olarak gören anlayışların bozukluğuna bakın.
Bir hafta önce arşivlerimizi araştırırken bu belgeye vakıf olduk.
Bize yönelik iğrençliklerle dopdolu iki sayfadan ibaret olan bu "fişleme" bizi bir kez daha 'o dehşet-engiz' günlere götürdü.
Zulmün ve ifşanın 'nasıl' insanlara reva görüldüğü; dönemi bir kez daha hatırladık.
Buna benzer; bugüne kadar sizlere birçok hakkımızda ve Diyarbakır ahalisi hakkında 'yazılıp-çizilen' iğrençliklerle dolu 'andıçları' aktardık.
Ve yetkili makamları, sorumluları ve altında 'ıslak imzası' bulunanları 'uyardık'.
Göreve çağırdık ve hodri meydan dedik; 'ispatlayın' diye!
Gerçekler 'ortaya' çıksın. Ama ne yazık ki; bugüne kadar kimse erkeklik 'cesaretini' göstermediği gibi; 'hep' hasıraltı tutuldu.
İşte bu andıç belgesi.
Dedik ya; inanmak istemiyoruz. Hiçbir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu.
Hele omzunda taşıdığı 'şerefli' üniforma ve Apoletlerinin 'şanına' yakışmayan davranışta bulunmaz.
Bu fişlemeyi 'sokak çapulcusu' bile yapmaz. Yapsa dahi; önce bi düşünür. Vicdanına danışır, ona göre hareket eder.
Ne yazık ki; burada gerçeğin üzeri örtülemez.

***

Buradan sesleniyorum ve haykırıyorum.
Sizlerin de huzurunda diyorum ki!
Tabi Çavdaroğlu 'emekliye' ayrılmış mı, ayrılmamış mı bilemiyorum.
Olsun!
Diyorum bu yazıyı ve bu yargısız infaza yönelik 'andıçlamayı' yaparken;
Şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin omuzlarında taşıdığın onurlu üniformadan hiç mi utanmadın?
Bu yalan, bu iftira, bu ahlak çöküşünü hangi şeref ve vicdan duygusuyla kaleme aldın.
Sen bu direktifi, bu yetkiyi bu cesareti kimden aldın ve neye dayanarak bu iftirayı attın?
Yalan dolusu sahte belgeyi tanzim ederek bizi karalamandaki kasıt neydi?
Bu karalamada hedef olarak gösterdiğin oğlum Emin Altındağ’ın tam 7 ay sonra JİTEM’in istihbarat birimleri tarafından gözetlenerek ve askeri bölgede ölümüne sebep oldun!

***

Yüreğin varsa, eğer ciddi ve şerefli bir general isen çık ortaya!
Ve bugünkü yazdıklarımın hepsini bir bir 'yalanla.
Veya herhangi bir TV ekranında karşılıklı oturalım, kamuoyuyla paylaşalım gerçekleri.
Sana hodri meydan diyorum.
Gerçek dışı yaftalarla bir aileyi nasıl mağdur ettin. Ve iki insanımızın ölümüne sebebiyet verdin.
Ben bugüne kadar bu yazıyı görmemiştim! Yeni vakıf oldum.
Yemin ediyorum, 'demokratik ve hukuk' çerçevesinde senin peşini bırakmayacağım.
Yasaların bana verdiği tüm imkânları kullanarak; 'mağduriyetimin' hesabını senden soracağım.
İki elim hep 'senin yakanda' olacak.

***

Evet, Sevgili okurlar!
Her zaman bu köşede siz değerli okurlarımıza sunmak istediğimiz Türkiye’de vuku bulan tarihi olaylar ve daha doğrusu diğer bir deyimle Türkiye’nin gerçek yüzünü sizinle paylaşmaktır.
Ve bundan böyle de taşıdığımız ideal ve ideolojik davamız paralelinde bu mücadeleye demokratik zemin içerisinde sürdürmeye devam edeceğiz.
Bu görevi şerefle ve izzetle göğüsleyerek sürdürürken kesinlikle savunduğumuz tezler ve kaleme aldığımız gerçekler içerisinde hiçbir zaman abartı yoktur.
Ne kimseye iftira ediyoruz ve ne de buna tenezzül ediyoruz.
Ne hakaret ediyoruz, ne de kimseyi aşağılama niyetinde değiliz.

***

Ülkemiz devletiyle milletiyle, bölgesel coğrafik durumlarıyla, bölünmez bir bütünlük içerisinde var ola gelmiştir.
Bu birlik ve bütünlük ideali içerisinde milletimiz dosta düşmana kendini tescil ettirmiştir.
Tarihi gelenek, görenek, örf, adet ve kültürel misyonuyla yaşaya gelen bu toplum hiçbir zaman; dış bir oluşumun vesayeti altına girmemiştir.
Kendi içinde 'kesintiye' dayalı vesayetler olmuştur.
Ama mutlak bir özgürlük demokratik serbestiyet içerisinde kendi kendini yönetmiştir.
Onun içindir ki TBMM duvarında "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi yazılıdır.
Ama ne çare ki, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gerek sağ iktidarlar olsun, gerek sol iktidarlar olsun, milletinden almış olduğu oy potansiyeli doğrultusunda hareket etmiş değillerdir.
Yani milli irade mutlakıyeti içerisinde ülkeyi yönetememişlerdir.
İllaki ezilerek büzülerek, boyun eğerek hep askeri vesayet altında 'kendini' kullandırtmıştır.
Askerin temel görevi kışlada olması gerekirken maalesef siyasilerin bu ezikliği içerisinde ve basının birçok yalakacı kalemşorların girişimiyle; 'siyasi' kulvarda bulunmuştur.
Tabi burada iyi niyetli askere diyeceğim yok.
Ama kötü niyetli rant peşine düşen cuntacı darbeci andıçların geliştirdiği 'vesayet' tartışılmazdır.
Halkın üzerine hep demoklesin kılıcı gibi milli irade üzerine sallana sallana varlıklarını hissettirmişlerdir.

***

Ben AK Parti’yi özellikle Sayın Başbakanımı tenzih ediyorum!
Ama diğer tüm siyasi parti ve liderlerinin gerek iktidar olsun gerek muhalefet olsun hiçbirisi kendilerini cuntacı darbeci andıçların hegemonyasından kurtaramamışlardır.
Günü gelmiş milli iradeyi, arka plana atmışlar.
Biz solcu Marksist CHP’nin siyasi oyunları paralelinde hareket eden askerleri gördük.
Bu askerlerin maalesef hemen hemen attıkları her adım kendi milletine karşı gözdağı olmuştur.
Korku ve tedirginlik yaratmıştır.
Bir zamanlar olmuş köye giden jandarmanın korkusundan vatandaşlar ahırlara saklanmışlar ve gizli yeraltı mahfilleri üretmişlerdir.
O kadar ki halk ile kendi evladı olan Mehmetçik arasına 'dağlar' kadar mesafe konulmuştur.
Halkın bu korku ve endişe içerisinde göstermiş olduğu mütevaziyane tutum karşısında post modernci andıç subaylar kendini dev aynasında görmüş ve zaman zaman darbelere soyunmuşlardır.
İhtilallere hazırlanmışlardır.

***

Ülkeyi adeta Saddam’ın baskıcı politikası gibi yönetmek istemişlerdir.
Bu nedenle halk ile hükümetler arasında güvensizlik söz konusu olmuştur.
Layık olmadığı yerlerde kendini gören bazı cuntacı generaller hep şımararak millete bağırmışlardır ve başlarına çorap örmüşlerdir.
Güneydoğu Anadolu’da 1990’lı yıllardan 2000’li yıllara kadar sıkıyönetim baskısı altında ülke yönetilmiştir.
Tıpkı 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gibi!
Hep böyle milletin vergisiyle büyüyenler alın teriyle çalışarak çoluk çocuğunun iaşesini temin eden vatandaşlar gün gelmiş fişlenerek kendilerini nezarethanelerde sonra da cezaevlerinde görmüşlerdir.
Faili meçhul cinayetler. Diz boyu, usulsüzlükler, yolsuzluklar, sahte fişlemeler, andıçlamalar ve komplo teorileri.
Bu yöre insanı hep insanlık dışı mezalimlerle yüz yüze gelmiştir.
Geçmişe yönelik arşivlerimizi kurcalarken iğrenç ve ahlak dışı komplo teorileriyle ilgili JİTEM’in tarihi rezaletleri hep karşımıza çıkıyor.
Ve ne hazindir ki, tüm bu ahlak dışı iğrençlikler ve maddi ve manevi işkenceler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gölgesinde yapılmak istenmiştir ve kim ne yapmışsa yanında kar kalmıştır?
Kimse herhangi bir platformda dürüstçe, serbestçe medya meydanlarında çıkıp da bunlara herhangi bir eleştiri getirme cesaretinde bulunamamıştır.
Hep el bebek gül bebek misali!
Cuntacı mafya türü çalışanların hegemonyası hep hüküm sürmüştür.
(Devamı yarın)