"HÜCUMDA ALLAH ALLAH, YAŞ’TA YALLAH YALLAH"

Evet, sevgili okurlar.
Malum, bildiğiniz gibi bir önceki gün;
Genelkurmay Başkanı Türk medya ordusunun karşısına çıkarak 'bir hayli' verdi veriştirdi.
Lakin kullandığı ifadeler hiç de içaçıcı değildi.
Çetin Doğan’a, darbeci devşirmelere yine sahip çıktı.
"Allah diyen asker, Allah’ın evini bombalamaz" diyen Başbuğ, darbe sözünün gündemden düşürülmesini istedi.
Darbe heveslilerine arka çıkarak, yumruğunu da kürsüye vurmayı ihmal etmedi.
Demokrasiye bağlılık vurgusu yapan Genelkurmay Başkanı darbe iddialarından "hicap" duyduğunu söyledi.
Meslek taassubu paralelinde eski BÇG (Batı Çalışma Grubu) grubunun Başkanı durumunda olan ve balyozculukla şöhret alan emekli Orgeneral Çetin Doğan’a 'kol-kanat' gerdi.

* * *

Bakınız;
Meşhur "Balyoz darbe planının" hazırlayıcısı olduğu söylenen Orgeneral Çetin Doğan'la ilgili; kendisini çok iyi tanıyan Feyzullah Budak çarpıcı iddialarda bulunuyor.
Hani derler ya; 'ipliğini pazara çıkarma' misali.
Doğan'ın gerçek yüzünü ortaya çıkarma yönündeki Budak'ın anlatımları dün basında yer aldı.
Sezer tarafından usulsüz şekilde Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli heyetine atanan Doğan’ın icraatlarını (!) şöyle anlatıyor:
"Türk dünyasındaki yoksul öğrencilere ayrılan aylık 35 dolarlık bursu kesti; ama kendisine 185 bin dolarlık yeni bir makam aracı almaktan çekinmedi. Aralarında ilahiyatçı öğrencilerin bulunduğu gerekçesiyle Türkiye Türkçesi eğitimini durdurdu. Bu da tabii ki balyozcu Batı Çalışma Grubunun lideri tarafından gerçekleştirildi"

* * *

Evet, sevgili dostlar.
Ne diyelim; "Türkiye’nin bahtı kara, taşı kara ve ne yazık ki geleceği kara"!
Zira yıllar yılı layık olmadıkları halde devletin önemli kurumlarında görev almışlar.
Makam işgal ettikleri gibi; devletin üniformasını omuzlarında taşıyıp yasa dışı yöntemlerle; 'Milli İradeyi' hiçe saymışlar.
Kesintilere 'uğrattıkları' gibi "milli egemenlik ve hâkimiyet" hep kendi insiyatifleriyle sözde korunmuş ve kollanmıştır.
Devşirme! Ne idüğü belli olmayan şarapçı anlayışlara devletin kutsal kurumları maalesef emanet edilmiştir.
Ehil kişiler 'iş başına' getirilmemiş; karşı tezler oluşturup onları devre dışı bırakmışlardır.
Türkiye bugün 'iliğine' kadar; toplumsal buhran yaşıyorsa bunun en büyük etkeni Devlet kurumlarının 'ehil' olmayan kişilerin elinde olmasıdır.
Ve keyfi uygulamaların icra edilmesindendir.
Nitekim bunca zamandır; birçok 'kutsal' sayılabilecek kurumun başında bulunanlar devlet ve millet yararına kayda değer, yarar sağlayan bir arpa boyu kadar ilerleme kaydetmiş değiller.
Bilakis hep 'gelişimsizliği' körüklemişlerdir.

* * *

Şimdi bu kadar 'bariz' bir tablo orta yerde iken!
Ve Çetin Doğan gibi 'isimler' deşifre edilirken;
Genelkurmay Başkanımız Sayın Başbuğ 'hangi gerekçeyle', darbeci düşüncelere arka çıkıyor.
Ve neye dayanarak medya mensuplarına bağırıyor?
Bu darbeci düşünceleri deşifre eden özellikle Taraf ve Zaman gazetesini kastederek "vicdansızlıkla" suçluyor.
"Vicdanlarınız sızlamıyor mu?" diyor.
"Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl olur da kendi bünyesinden ve bağrından çıkan milletin camilerine bomba koyabilir?"

* * *

Güzel de kamuoyu da şöyle soruyor;
"Sayın Paşam, çok doğru söylüyorsun (!) fakat bir türlü gerçeği yansıtamıyorsun ve kamuoyunu da ikna edemiyorsun.
Baksana MHP’nin Genel Başkanı Bahçeliyi bile ikna edemedin"
Ama ille de gerçek dışı da olsa kendini yükseklerde görüp, kamuoyunu küçültücü bir tavırla bağırıyor ve hakaret ediyorsunuz ve bu darbe lafı niye bitmiyor diyor iseniz de;
Kötü niyet var!
Vallahi doğrusu ben de ikna olmadım, senin bu söylemlerinden.
Ama ne yapalım omzunuzda kalabalık bir üniforma var!
Ve üniformanın yüzü suyu hürmetine kimse size bir şey söyleyemiyor.
Ahmet Altan’dan başka yüreklilik gösterip kimse sizi net bir tavırla uyaramıyor.

* * *

Riyakârlık ve yalakalık tavırlarıyla bilinen bazı kalemşorları yanınıza alarak kükremiş durumdasınız!
Hal bu iken demezler mi; "Taarruzda Allah Allah diyen bir ordunun YAŞ (Yüksek Askeri Şura) toplantılarınızda inanan subayları personelleri cımbızla ayıklayıp hadi Yallah dercesine sepetleyip kurumdan kovuyorsunuz hem de yargısız infaz, sorgusuz sualsiz, hukuksal bir merciye başvurma hakkını tanımadan; kapı dışarı ediyorsunuz".
Bir yandan taarruzda Allah Allah diyen ordu dersiniz, öbür yandan da halkın, milletin bilinen kitlelerini irtica ile suçluyorsunuz.
İnanan cemaat insanlarına da yeşil sermaye diye ayırım yaparak; ekonomi çevrelerini zayıflatmaya çalışıyorsunuz.
Demezler mi, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
"Allah Allah diyen bir ordu nasıl olur da Allah-u Ekber yerine Tanrı uludur dedirtiyor?"
Yani Ezan-ı Muhammedi’yi orijinal metninden alıkoyup uyduruk tek partinin baskıcı uygulamasını kabulleniyorsunuz.
Sizin bu tavrınıza karşı inanın hiçbir diyeceğimiz yok.
Tek parti dipçik döneminin kalıntılarını adeta millete hatırlatıyorsunuz.
Ama millet hiç de size inanmıyor artık.

* * *

Zira siz bu tutumunuzla "milli birlik ve bütünlüğü" koruma yerine devşirme birkaç tane cunta mensuplarını meslek taassubu adına kollama ve koruma yanlılığını beyan ediyorsunuz.
Doğrusu siz bu tutumunuzla toplumsal halk kitlelerini çok endişelendiriyorsunuz.
Kamuoyu artık sizin gerçek pozisyonunuzu ve tarafgirliğinizi anlamış durumda.
Balyozda ve Kafeste adı geçen Komutanları zaten yakından Türkiye insanı tanıyor?
Gerçek kimliklerini gün yüzüne çıkarmıştır.
Siz de onları adeta kolluyor ve koruyorsunuz.
En kanlı dehşet saçan darbe planının planlayıcıları görev alacağı belirtilen generaller bugüne kadar olup biten olaylar arasında gerçek kimliklerini duyurdular.
Zaman’ın dünkü manşetine göre Korgeneral Engin A. 1995’te Azerbaycan’daki darbe girişimleri ile Nuri Ali K. ise Şemdinli iddianamesiyle gündeme geldi.
Tuğgeneral Uğur U.’nun imzası Ergenekon’daki fişleme raporunda çıkarken, Tuğgeneral Kaya V. sosyetik fişleme skandalıyla anıldı.
Camilerin bombalanması, Kur’an Kursları’nın Türkiye genelinde basılması, Kur’an Elif-Ba’yı suç gösteren anlayışı hep makamınıza ve üniformanıza güvenerek kıyamete kadar destekleyecek misiniz?

* * *

Size göre "Allah Allah" diyen askerlerinize hücum ettiren bir orduda birçok yetkililer Allah’ın kitabının öğretildiği yerlere baskın düzenlemiş ve Elif-Ba’yı bir suç unsuru olarak görmüşlerdir, hem de irtica diyerek!
Buna rağmen sizin bunları savunmanız yazık değil midir?
Yazık değil mi sizin ihraz etmiş olduğunuz makamınıza, mevkiinize, kişiliğinize ve üniformanıza?
Bu söylediklerimiz günü gününe, tarihi tarihine birer gerçeklerdir.
Bizim inancımıza göre "her kim olursa olsun, nerede olursa olsun, hangi tarihte zaman ve zemin" belirtilmeden!
Edindiğimiz tarihi bilgilere göre Yüce Kur’an-ı Kerim’e ve inanlarına karşı kin besleyip değişik teorilerle, çeşitli komplo oyunlarıyla kalkıp oturanlar hiçbir zaman payidar olamamışlardır ve olamazlar da.
Kişisel olarak bunu söylüyorum.
Bana göre yaklaşık 10 yıl önceden günümüze dek Levent Ersözlerin, Cemal Temizözlerin, Çetin Doğanların, Doğan Temellerin ve daha neler neler, tek kelimeyle bugünkü Ergenekon mafyasının başına gelen olaylar ve çektikleri ızdıraplar, sıkıntılar hepsi ama hepsi Kur’an’ın manevi çarpmasıdır ve Mana âleminde attığı tokattır.
Bunun arkası kesilmez artık hiç boşuna çabalamayın.
Vay askerin sabrı bir yere kadarmış.
Vay filanca vicdansızlarmış, ithamlarınız ve bağrışmalarınız boşunadır.

* * *

Kusura bakmayın atı alan üsküdarı geçmiştir.
Bu millet artık uyanmış, küfrün, rezaletin, şarapçı şişe deviren anlayışların pabucunu artık dama atmıştır.
Yıllardan beri bu karanlık anlayışların millete kusturdukları evrensel hukuk literatüründe suçlu olarak gösterilmektedirler.
Başbakan Erdoğan’ın da artık canına tak etti.
Balyoz planı için sizi uyarırcasına, sizin "Lanetliyorum" ifadenize karşı "Bu kirli planlar lanetlidir" diyor.
Biz burada kamuoyunun özellikle Diyarbakır ve Güneydoğu Coğrafyasında yaşayan ve sözde terörle mücadelecilerin dehşetlerinden zarar görenlerin seslerini ve haykırışlarını yansıtarak size sesleniyor ve diyoruz ki;
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şanlı tarihi ortadadır.
İşte o şanlı tarih ve o şanlı asker nerede?
Bugünkü TSK’nın üniformasını taşıyan ve milletinin başına kâbus olarak kesilen birtakım darbeci yobazlar, mafya türü çalışan cunta, milletin inancıyla ters düşenler, kâbus türü varlıklar. Nerede?     
Fark belli, görmezlikten ve anlamasızlıktan gelmeyin.
Lütfen, hiç kimseyi inandıramazsınız ve korkutamazsınız.

* * *

Burada bir Mehmet Ali Altındağ olarak, bütün insanlık kamuoyu nezdinde haykırarak diyorum ki;
12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’de oluşa gelen ne kadar terör odakları varsa PKK’sından tutun da Hizbullah’ına kadar.
Hizbullah’ından tutun da DHKPC’sine kadar. 27 Şubatçıların ve ondan bu yana o paralelde yürüyen cuntacı generallerin parmağı içinde vardır, günü gelmiş kendilerine bir yan koltuk olarak kullanmışlardır.
İşte Dağlıca baskını işte Aktütün.  İşte Şemdinli. İşte 33 askerin şehit edilmesi. Ve daha neler neler.
Gizliden gizliye aynı anlayış paralelinde adım atmışlardır.
Olan bu milletin başına gelmiş ve ülkenin bütünlüğüne karşı adeta kâbus oluşturulmuştur.
Burada hemen belirtmek istiyorum ki, 1993’lü yıllardan 2000’li yıllara kadar özellikle bizim başımızda olup bitenler, gelip geçenlerin tümünde bu devşirmeci unsurların göz yummaları ile hatta göz kırpmaları ile gerçekleştirilmiştir.
Tespitlerimiz mahkeme kararları ve resmi dosyalar ve arşivlerimiz.
Tamamen bu tezimizin tümünü kanıtlamaktadır.

* * *

Sayın Generalim, defalarca burada kamuoyu nezdinde size seslenerek şöyle diyorum;
Haydi, Paşam, Çetin Doğanların, Yaşar Büyükanıtların, Doğan Temellerin, Cemal Temizözlerin ve o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakarların işbirlikçiliğiyle yaptıkları yasa dışı keyfi ve dayatmacı uygulamalarına bir bir cevap verebilirseniz kamuoyu nezdinde kendimi suçlu olarak ilan ediyorum ve en ağır cezaya da razıyım.
Ama ne çare ki, hiç cevap veremediniz, veremiyorsunuz da.
Zamanı gelince de taarruzda Allah Allah diyen askerlerimiz nasıl Camilerimizi bombalıyor diyorsunuz, lanetliyorum diyorsunuz, askerin sabrı bitmek üzeredir diyorsunuz.
Kamuoyu sizin bu söylediklerinize karşı cevaben diyor ki;
Haydi, Paşam sizi göreyim, sabrınız bitsin ne yapacaksanız yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın!
En derin saygılarımla.