HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİL, ÜSTÜNLERİN HUKUKU!!! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Cuma günkü “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİL, ÜSTÜNLERİN HUKUKU” başlıklı yazımız, birçok yönüyle yaşanmış ve yaşanmakta olan askeri vesayet altında yaşaya gelen toplumumuzu kelimesi kelimesine ilgilendirmektedir.

Anayasa hükümlerini, yasaları, milli iradeyi ve her halükarda toplumuyla ters düşen mevcut anayasamızı hiçe sayan ve darbe anayasalarını inşa eden TSK bünyesindeki darbeci BÇG’ci generallerin, Ergenekon anlayışıyla kendini milletten üstün gören, adeta deyim yerindeyse Allah’ı tanımak yerine kendini Allah’ın yerine koyan batıl ve fesat bir anlayışa sahip oldukları tartışılmazdır.

Dün, yazılı medyamız birinci sayfalarında meşhur ve menfur Jandarma eski Genel Komutanı ve aynı zamanda MİT eski Müsteşarı Orgeneral Teoman Koman’ın ölümünü manşetlere taşımışlardı.

Birçok köşe yazarları da kendi bildiklerini yorumlayarak, ölümünü konu etmişlerdir.

En çok dikkat çeken bazı ifadeler şöyle;

“KARANLIKLAR PRENSİ ÖLDÜ”

Taraf Gazetesi ise sürmanşette şöyle yazıyordu;

“KİRLİ DEVLETİN SIRLARINI DA BERABERİNDE GÖTÜRDÜ”

Yeni Akit Gazetesi ise;

“BİR 28 ŞUBATÇI DAHA ÖLDÜ”

Sırayla yazılan haberlerin değişik yorumları da şöyleydi;

“Minareleri yıkın, ezanı susturun” diyen Koman, kışlada sivil ve askeri personele de namaz kılmayı yasaklayan kişi.

28 Şubat sürecinde ‘Minareleri yıkın, ezanı susturun’ genelgesi yayınlayan Meclis Araştırma Komisyonuna ifadeye gitmeyen dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman öldü.

Refah Yol hükümetini devirmeye teşebbüsten Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın tutuksuz sanığı olan Koman, Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı 28 Şubat sürecinde bütün subay ve halkı hedef alan icraatlarda bulunmuştu”

* * *

Keza daha tarihi bir iğrenç tablosu, nursuz yüzünden de kendini ele veren Teoman Koman, 27 Mayıs, darbesinde Yassıada’da merhum Menderesi de tokatlamış, zalim ve acımasız, kirli bir insandı.

Hukukun üstünlüğüyle değil, üstünlerin hukuku olarak kendilerini dev aynasında gören bu ve bunun gibi daha nice darbeci generallerin nursuz yüzleri zaten kendilerini ele veriyor.

İsmail Hakkı Karadayı!..

Bu kirlenmenin birinci adamı olarak utanmadan mahkeme huzurunda kendini sureti haktan göstererek, merhum Erbakan’ı dahi suçlamıştı.

Dünkü Taraf’ın yazdığı gibi “KİRLİ DEVLETİN SIRLARINI DA BERABERİNDE GÖTÜRDÜ”

“Adı JİTEM’le anılan, derin devletle ilişkili pek çok olayda yer alan Teoman Koman, tedavi gördüğü hastanede öldü”

Yeni Şafak’ın haberi ise kısaca şöyle;

“Faili meçhul cinayetler ve suikastların zirve yaptığı dönemde kritik görevlerde bulunan derin devletin kozmik adamı Emekli Orgeneral Teoman Koman, hayatını kaybetti.

JİTEM’in kurucusu Koman, 28 Şubat davasının da sanığıydı.

Bu kritik dönemlerin Paşası, Meclise meydan bile okudu.

Varlığını inkar ettiği JİTEM’i Veli Küçük aracılığı ile yönettiği ileri sürüldü.

28 Şubat’ta devlet binalarındaki mescitlerdeki minarelerin yıkılması için talimat verdi”

Evet, yukarıda belirttiğimiz gibi merhum Adnan Menderes’e Yassıada’da tokat attığı iddia edildi.

28 Şubat soruşturmasının 5. dalgasında tutuklanan Koman, 6 ay önce sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede belirttiğimiz gibi derin devletin bünyesinde siyasi kirlenme daima iktidarları elinde tutan otoritelerden ve milli iradeden daha üstün ve daha güçlü olarak kendini göstermiştir.

Devletimizin ve milletimizin can damarı durumunda olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin böylesine zararlı insanları bünyesinde barındırması apayrı düşündürücüdür.

Ve arkasında birçok soru zincirini taşımaktadır.

28 Şubat, Susurluk, JİTEM ve faili meçhullerin kara kutusu durumunda olan Orgeneral Koman’ın böylesine kirlenmelerin yaşatılmasında aldığı rol, gerçekten önemli soruları akla getiriyor..

Acaba İslam düşmanı olması ve kendi milletinin tarihine, dini inancına, camisine, namazına karşı kin besleyen böylesi insanların yeri TSK mı, bünyesinde barınması mı, gerçekten düşündürücüdür, düşündürücü olduğu kadar da çok vahim bir durumdur.

Bunun gibi nice insanların varlığı da söz konusu.

Çetin Doğan’dan tut, İsmail Hakkı Karadayı’ya kadar?

Ki daha neler, neler?

Ve aynı zamanda 7. Kolordu Komutanlığını zulmüyle kirleten ve gölge düşüren emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a kadar.

Bunların kanını gerçekten tahlil etmek gerekir.

İnanmış bir Türkiye milletinin kanını mı taşıyor veyahut da bozuk başka bir kan mı taşıyor?

Tabi meçhulümüzdür, araştırmak gerekir.

Zira inanan ve İslam dinine bağlı bir toplumun bireylerinin ezan ve namaza karşı olmaları söz konusu değildir.

Ecdattan gelen o temiz kan, hiçbir zaman dinin varlığını inkâr edemez, Allah’a karşı yapılan ibadetleri önleyemez.

Bunu yapan olsa olsa, bazı dış mihrakların namı hesabına çalışan ajan ve piyon kişilerdir.

* * *

Bize göre böylesi kirli işlerle yatıp kalkan insanların bırakın cenaze namazının kıldırılmasını, inanan bir milletin mezarlığına dahi defin edilemez.

Zira İslam hukukuna göre tüm fıkıh kitapları telif eden nice fukıhaların görüşüne göre İslamiyet’e inanmayan bir münafığın tıpkı bir gayrimüslime yapılan dini tören neyse onlara da aynısının yapılması gerekir.

Yani onların o kirli leşleri camilere götürülemez, inanan milletin mezarlığına defin edilemez.

Bunlar için ayrı bir mezarın varlığı söz konusu olmalıdır.

Zira İslam dini çok yüce bir dindir.

Şefkat ve merhamet dini olan bu yüce dine karşı kirli ve kinci anlayışları da bünyesinde barındıramadığı gibi, onların cenazelerine dahi insanlık değeri verilemez, diye hüküm vardır.

Bakınız, sevgili okurlar.

Yüce Kur’ana dayalı çok önemli, önemli olduğu kadar da dikkat çekici tarihi bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.

Evet, yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in “Alak” suresinin 6. 7. 8. 9. ve 10. ayetleri bize bunu anlatıyor.

Gerçi çok kısa ayetlerdir.

Bu ayetler hemen hemen ikişer cümleden ibaret olma hasebiyle ama çok kapsamlıdır ve bu ayetlerin derin okyanusundan çok büyük anlam çıkarılabilir.

“ (6-7) Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.

(8)- Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir.

(9-10) Sen, (Ey Muhammed!) namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?”

Bu kıymeti ölçülmez ilahi kelam, Hz. Muhammed (s.a.v)’e hitaben bu “Alak” suresindeki ifadeler, bize tıpkı insanlara namazı yasaklayan, minarelerin yıkılmasına emir veren ve camileri kapatan, kişiliğini tarihi ve efsanevi Ebu Cehil’e benzetmektedir.

“Ebu Cehil’in ruhuna lanet olsun”

Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e karşı aynı uygulamayı yapmıştı.

* * *

Sevgili okurlar!

Bilindiği gibi böylesine insanların toplumumuza karşı yaptıkları tarihi mezalimin karşılığı, insanca İslami uygulamalar İslam geleneklerine göre işlem yapılamaz.

Kesinlikle insanlara zulüm eden din ve inançlarına karşı kin besleyen, Allah’ı hiçe sayan böylesine şımarık insanların ölümüne resmi tören yapılmamalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vazifeleri ona karşı gerçekleştirmemelidir.

Yapıldığı takdirde kesinlikle Allah nezdinde kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar.

Ve gerçekten böylesine muameleler toplumun ruhunu incitir, özellikle Şehit Menderes’in ruhunu çok incitir.

Bu tür insanların eliyle işkence ve eziyet gören Nur camiasının da ruhunu incitir.

Zaten bir önceki yazımın başından sonuna kadar kelimesi kelimesine bunları ima yoluyla olsa dahi anlatmaya çalışarak, siz değerli okurlarımla paylaşmıştım.

Evet, bu ülkenin bütünlüğü, birlikteliği, bölünmezliği, İslam ruhunun yaşatılmasıyla gerçekleştirilebilir.

İslam’a karşı kin besleyenler ise bu anılan ifadelerin tam tersine hareket etmeleri için, toplumun ve ülkenin birlikteliği ve bütünlüğü için kesinlikle birer zararlı unsurlardır.

İnanıyoruz ki kırk yıldan beri terör odaklarının varlığı ve bunca dökülen masum insanların kanı, hep bunlar tarafından saçılan insanlık dışı dehşetler yüzünden olmuştur.

En derin saygı ve sevgilerimle.